BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,32
ALTIN 2.838,09
HABER /  DÜNYA

İmtiyazlarını kaybedenler her yola başvuruyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Demokrasi güçlendikçe imtiyazlarını kaybedenler var bu ülkede. Değişimi engellemek için her yola başvuruyor...

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Demokrasi güçlendikçe imtiyazlarını kaybedenler var bu ülkede. Değişimi engellemek için her yola başvuruyorlar" dedi.
Başbakan Erdoğan, Ankara’da düzenlenen ‘Uluslararası Kamu Denetçiliği’ konulu sempozyuma katıldı. Erdoğan, hükümet olarak 11 yıl boyunca Türkiye’de devlet-vatandaş ilişkilerini böyle bir temel üzerine inşa etmek için çok büyük bir mücadele verdiklerini belirterek, "Hükümet olarak birçok kararlarımızın önünde bürokratik oligarşiyi bulmamıza rağmen, reformlarımızın bürokrasi kanallarında zorlandığını görmemize rağmen, bugüne kadar kararlılıktan hiç taviz vermedik. Bundan sonrada reformlarımızı hız kesmeden sürdüreceğiz bürokrasinin de toplumun hızına yetişebilmesi için samimiyetle cesaretle mücadele edeceğiz" dedi.

"ER YADA GEÇ..."
"Devleti milletin hizmetkarı olarak yeniden şekillendirebilirsiniz. Yargıyı en ideal anlamda bağımsız hale getirebilirsiniz. Özgürlükleri temel hakları anayasa ve yasalarla kayıt altına alabilirsiniz. Ancak zihniyet devrimi gerçekleşmediği sürece yapılanlar sadece kağıt üzerine kalacak ve pratik teorinin çok arkasından gidecektir" diyen Erdoğan, "Devlet şeffaf olabilir, eşit olabilir. Devlet kağıt üzerinde en ileri hakları vatandaşına temin edebilir. Ancak bürokrasinin zihniyeti değişmiyorsa, kendisini yeni şartlara hazırlamıyorsa, işleyiş mutlaka eksik kalacaktır. Şunu açık yüreklilikle ifade etmek durumundayım, son 11 yılda önemli reformlar yaptığımız halde, zihniyet devrimi geriden geldiği için, reformlarımızın topluma yansıması zaman almaktadır. Bunun vakit alacağını elbette biliyoruz. Ancak er ya da geç zihniyet devriminin gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bundan sonra da reformlarımızı hız kesmeden sürdüreceğiz. Samimiyetle cesaretle mücadele edeceğiz. Türkiye 1946’da ilk kez çok partili seçim yapmıştır. Seçmen ve sandık kültürü toplumda karşılık bulmuştur. Çok partili sistem Türkiye’de son derece hızlı şekilde kabul görmüş, seçmen ve sandık kültürü çok hızlı şekilde toplumda karşılık bulmuştur. Türkiye içinde bulunduğu zor coğrafyada sandığın, milli iradenin demokrasinin gücüne inanan bunu özümseyen bunu çok hızlı yaşam tarzı haline getiren örnek bir ülke olmuştur. Son 11 yıl içerisinde gerçekleştirdiğimiz birkaç reformu burada söylemek isterim. Devlet Güvenlik Mahkemelerini biz kaldırdık. Ülkemizin belli bölgelerinde devam eden oğlan üstü hale son verdik. Vatandaşlıktan çıkarılanlara halklarını biz iade ettik. Yerleşim yerlerine eski isimlerinin verilmesinin önünün biz açtık, bürokrasiyi biz azatlık. Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi talebini biz yerine getirdik. Askeri yargının yetki alanının daraltılmasını, yüksek askeri şura kararlarına karşı Yargı yolunun açılmasını biz sağladık. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkını biz getirdik. İşkenceye sıfır telorans dedik ve kararlılıkla uyguladık. Kültürel hakların, çocuk ve kadın haklarının kullanılmasında adeta sessiz devrimleri biz gerçekleştirdik. Yargı da ifade hürriyetinde temel hak ve özgürlüklerde tarihi nitelikte reformları hayata geçirdik. Bunlar 11 yılda yaptığımız reformların sadece bir kısmıdır. Bize neler demediler ki Türkiye bölünür, parçalanır, toplumsal huzur bozulur, devlet gücünü kaybeder, hiçbir temeli olmayan eleştiriler yapılmış, engeller önümüze çıkarılmış bu reformlar engellenmeye çalışılmıştır. Ancak bu kaygıların, eleştirilerin tam tersine bu reformlarla Türkiye’yi güçlendirdik, toplumsal huzurun artığını hep birlikte gördük. Engelli vatandaşlarımıza görülmemiş imkanları her alanda biz getirdik. Türkiye’de siyasi partiler medya dahi reformlara karşı çıkarken, hükümetimiz bu reformları gerçekleştirmiştir.
Şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Bundan 11 yıl önce, bir siyasetçinin, bir siyasi partinin her konuda konuşma özgürlüğü yoktur. Belli konular adeta mayınlı araziydi. Şahsım, ben Talim Terbiye Yüksek Kurulu’nun övgüyle bahsettiği kitaplarda yer alan bir şiiri okuduğum için mahkum oldum. Bundan dolayı ben hapiste yattım. Kimse şu anda bunu görmüyor, bize saldıranlar. Burası çok manidardır. Şu anda yazarken çizerken bırakın eleştiriyi, eleştiri sınırlarını açarak bize hakaret etme özgürlüğüne sahip olanlar şuan da bizi, bizim düşünce özgürlüğümüz yok diye eleştiriyor, bunu anlamak mümkün değil. Küfre varıncaya kadar bunları yapabildikleri halde hala kalkıp özgürlüğümüz yok diyebiliyorlar. Fakat biz şu ne der bu ne der diyerek, siyasi partiler dahi kendilerini kısıtlamak zorunda kaldılar. Biz doğru neyse o istikamette yürüdük. Bundan 11 yıl önce gazetelerde her manşeti atabilmek, her konuda yazabilmek mümkün değildi. Özellikle devlete sirayet etmiş çetelerden korkuluyordu. Hükümetimiz medya yazarlar üzerindeki tüm bu korkuları ortadan kaldırılmıştır. Gösteri basın açıklaması yapmanın neredeyse imkansız olduğu, çok sert karşılıklar bulunduğu Türkiye’den, şimdi ise şiddete başvurmadığı sürece vatandaşların haklarını kullanmaları imkan dahilindedir" şeklinde konuştu.

TÜRKİYE’NİN AB ADAYLIĞI
AB adaylığı konusunu da değerlendiren Erdoğan, "AB’ye üye olmak için aday durumundaki Türkiye. Bizden sonra gelen çıraklar usta durumuna gelip AB’ye alındılar. 11 yılda çok önemli reformlar yaptığımız halde, AB standartlarını yakalamış ve bazı standartları aşmıştır. Bakınız 23 ve 24. Fasılları açılması noktasında, AB’nin şartı ki, hak ve yargı konusunu ilgilendiriyor. Biz hazır haldeyiz şu an. Faslı engelleyen kimdir güney Kıbrıs. Siyasi nedenlerle AB’ye üye yapılan, daha sonra AB üyesi bazı ülkelerin, ‘biz yanlış yaptık’ diyenlerdir. Bunun başında sayın Merkel gelmektedir. Güney Kıbrıs’ın konumu durumu bellidir. Burada yabancı misafirlerimizin katıldığı bu toplantıda özellikle değinmek istiyorum. Özellikle de AB’nin veyahut da bazı çevrelerin hükümetimize karşı karalama kampanyası olmuştur. Biz tabi bunun AB’deki dostlarımız tarafından yürütülüyor olması için özel bir gayreti gösteriyoruz. Tutuklu ve hükümlü gazeteciler diyorlar. Tutuklu ve hükümlü gazeteciler konusunda, Avrupa ve dünya yanlış şekilde bilgilendirilmektedir. Türkiye’deki ifade özgürlüğü konusunda yanıltıcı biçimde bilgilendirilmektedir. Biz şu özeleştiriyi memnuniyetle yaparız. Tabi ki yüzde yüz her şeyi çözdük iddiasında değiliz. Örneğin, bir seyahatte Almanya’daydım. Oradan birileri bize doğru yöneldi. Alman polisi hemen gitti, bileğine sarıldı, dirseğinden çevirdi, yere yatırdı ve tekmeledi. Alman polisi. İngiltere’de Londra’da neleri yaşadık. Fransa’da neleri gördük. Bu kötü örnekleri örnek olarak almıyoruz. Ama bizim polisimiz dayak yemiştir. Son anına kadar tahammül etmiştir. Biber gazı sıkmak, AB mevzuatında zaten var. Ha burada, açısını derecesini isabetli bir şekilde kullanmamış olabilir ki, gereği zaten yapılıyor. Ama biber gazı kullanılamaz diye bir şey AB mevzuatında yok. Su kullanılabilir, ama gerçek mermi kullanılamaz. Ama gerçek mermi, polise karşı kullanılıyorsa buna ne demeli? Bunlar karşısında polis ne yapacak? Gerçek mermiyle yaralanan, hatta ölen polislerimizde olmuştur. Ama bunlar görülmeden, bilinmeden veya dezenformasyon yapılıyor" dedi.

"YEŞİLE HASTAYIM"
Kendisinin belediye başkanlığı yaptığını hatırlatan Erdoğan, "Yeşile hayranım, hastayım. Bu işi çok severim. Bize çevre düşmanı yaklaşımı içinde olmak bize karşı haksızlık olur. Özellikle attığımız adımlarda, atacağımız adımlarda, bizim gösteri ve yürüyüşlerde hukuk içinde haklarını kullananlara, sadece biz onları koruruz. Onlara karşı herhangi bir tavrın olmasına müsaade etmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin seçimle gelmiş, demokratik yollarla gelmiş hükümetini, dünyaya diktatör olarak lanse edenlerle bir şeyi konuşmam lazım. Ülke geneline ve dünyaya hitap ediyorum. Bakın Suriye’de yüz binler öldürüldü, öldürülüyor. Peki batı nerede? Attığı bir adım var mı? Sadece konuşuyor. AB ne yapıyor? AB Mısır’daki darbeye, darbe diyememiştir. Sadece müdahalede kalmıştır. O zaman darbeyi bize tanımlasınlar. Darbe nedir? Demek ki o zaman aklına geldiği zaman bu tür darbeler yapılabilir. Sandığın içinden çıkmak hiç önemli değil. üzülerek söylüyorum, çoğunluğun azınlığa tahakkümü. Bu konuşuluyor. Yani çoğunluk, eğer halkından ülkeyi yönetme yetkisi almışsa, ülkeyi yönetir. Zulmediyorsa, bir yanlış yapıyorsa, yargı niye vardır? Bunları yargılamak için vardır. Sandık niye vardır, onu indirmek için vardır. Ama böyle diyerek, azınlığın veya seçkinlerin çoğunluğa tahakkümünü neyle izah edeceksiniz? Bakıyoruz ki Danıştay gibi önemli bir karar alıyor bu ülkede. Aldığı karar, başı örtülü olanlarla ilgili bir olumlu karar. Şu anda hukukçu, akademisyen, avukat neyse, birisi de çıkıyor diyor ki, biz bunu kınıyoruz, üzüntü duyuyoruz. Bu nasıl iş? Bir taraftan inançlara saygıdan bahsedeceksin, bir taraftan inancının gereğini yerine getirenlere karşı böyle bir tavrını dile getireceksin. B’unu üzüntüyle karşılıyoruz’ diyorsun. Yıllarca bu ülkede azınlık konumunda olanlar bunlara sabrettiler. Molotofu alıp sokağa çıkmadılar. Böyle bir karar alınınca da şimdi rahatsız oldular. Biz bütün vatandaşlarımıza hep saygı duyuyoruz. Bugüne kadar da bunu yerine getirmenin bahtiyarlığı içerisindeyiz. Biz cumhuriyet tarihinin en köklü, en demokratik reformlarını gerçekleştiren bir hükümetiz. Demokrasi güçlendikçe imtiyazlarını kaybedenler var bu ülkede. Değişimi engellemek için her yola başvuruyorlar" diye konuştu.
(İHA)