BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

İmralı'dan Zana'ya dur emri

Hikmet Fidan ortadan kaldırıldı. Örgütün elinde ölüm listesi var. Fidan bunlardan birisi. Zana ve arkadaşlarının bu cinayeti kınama girişimi İmralı'dan veto yedi.

Abone ol

Milliyet yazarı Hasan Cemal Güneydoğu Anadolu'da temaslarını sürdürüyor. Bölge insanı ile konuşan yazar Fidan cinayeti sonrası yazdı.

Yazı: Hasan Cemal
Kaynak:


-Kürt aydınlarıyla geçen gün sohbet ederken kulağıma,"Sus, burada böyle konuşma, yoksa hain derler!" cümlesi çalındı.
Hiç değişmez.
Hep aynı korkutmadır.
İçine kapalı, şeffaflıktan uzak, tek doğruların geçerli olduğu, totaliter zihniyetlerin, bir başka deyişle diktacı kafaların damgasını vurduğu çevrelerde, örgütlerde farklı sesleri bastırmak için hep aynı ağızlar kullanılır:
"Hain!"
"Vatan haini!"
"Dönek!"
"Emperyalizmin işbirlikçisi!"
"TC'nin adamı!"
"Yeşil'in yardakçısı!"
"Karşı devrimci!"
"Siyonizmin adamı!"
"İslam düşmanı, kâfir!"
Bunları bağırdın mı, akan suların duracağını, muhaliflerin ağızlarına fermuar çekeceklerini sanırlar.
Bazen başarılı da olurlar.
Çünkü ucunda baskı vardır. Yalnızlaşma vardır. Zulüm vardır. Hatta işin ucunda ölüm bile vardır. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar, gerçek sonunda kendini kabul ettirir. Gerçeğin sesi ve egemenliği hiçbir zaman sonuna kadar bastırılamaz.
"Sus, hain derler!"
İnsan Hakları Dernekleri'nin birinde, bu yakınlarda Hikmet Fidan cinayeti konuşulurken, bu konuda PKK'nın, daha yaygın deyişle "örgüt"ün parmağından söz eder biri. Dernekte görevli bir genç, bu sohbetten tedirgin olur:
"Sus!" diye uyarır karşısındakini,"Burada böyle şeyler konuşma! Duyulur, kulaklarına gider. Sonra hain derler."
Nedir bu korku?
PKK korkusu, örgüt korkusu!
Yıllar yılı bir yanda PKK, öbür yanda devlet, iki ateş arasında kalmış Kürt aydınları, bu korkuyu iyi bilir. Bugün bile geçerlidir bu korku ve tedirginlik. Hikmet Fidan cinayeti karşısında hâlâ suskunluklarını devam ettiriyorlarsa, bu korkudandır.
Farklı düşünüyorlar çünkü.
PKK'dan da, Apo'dan da.
Bunu açıkça ifade edemiyorlar.
Kapalı kapılar arkasında PKK hakkında, Apo hakkında söylediklerini kamuoyu önüne çıkıp bağıramıyorlar. Çünkü karşılarında acımasız, içine kapalı, şeffaflıktan uzak, totaliter zihniyetiyle gerçekleri tekeline alabileceğini sanan bir yeraltı örgütü var.
Kürt aydınlarından bazılarıyla son birkaç gündür yine bu konuyu konuşmaya devam ettim. Duyduklarımı tırnak içinde, isimleri bende saklı kalmak üzere aşağıda özetlemeyi geçen haftaki yazımda olduğu gibi sürdürüyorum:
"Örgütün elindeki bir 'ölüm listesi'nden söz ediliyor. Hikmet Fidan'ın ismi de vardı bu listede... Gizli genelgeler yayımladı örgüt... Bu cinayetin üzerine gidilmesi ve aydınlatılması lazım. Bunu en başta devletin emniyet güçleri yapmalı.
Örgütün parmağı kanıtlandığı zaman, göreceksiniz, Kürt aydınlarıyla örgüt arasında büyük bir kopuş yaşanacak. Yazık değil mi bu suskunluğa? Hikmet Fidan'la on yıl, on beş yıl birlikte çalıştılar. Cenazesine bile gelmediler. Diyarbakır'da morgun önüne bile gelmekten korktular.
Hiç olur mu bu?
Nerede Leyla Zana'lar?
Bu nasıl hümanistlik, demokratlık? Bir bildiri yayımlayacaklardı, bunu bile hâlâ yapamadılar. Bu suskunluk onay mı? Örgütten, İmralı'dan ışık gelmedi mi, kımıldamak yok mu?
Yazık!
Hikmet Fidan'a da "Yeşil'in adamı!" diye çamur atabildiler.
DEHAP'a bakın.
Çapsız, kapasitesiz, birikimi olmayan, evet efendimci bir sürü insanı yönetici kadrolarına doldurdular. Yanlışa karşı hiçbir tavır koyamayan insanlar...
Bu da PKK kurnazlığıdır.
Kafa tutabilenleri, yeri geldiğinde yanlışa karşı çıkanları, tavır koyabilenleri, silahlı mücadele artık olmaz, çıkmaz sokaktır diyenleri ekarte ediyorlar zorla, baskıyla, yalanla, korkutmayla... Bu durum, inanın, tabanda gitgide daha büyük bir rahatsızlığa yol açmış durumda.
Bu böyle gitmeyecek.
Ama nasıl?
Hikmet Fidan cinayeti aydınlatılmalı. Hikmet Fidan cinayeti konusunda susulmamalı. İsmail Beşikçi'nin dediği gibi, bu cinayetin bir an önce adı konmalı!
Biz bu örgütte çok çalıştık. Çok emek verdik. Çok acı çektik. Ama şimdi bu örgütün, PKK'nın sahtekâr yüzünü ortaya çıkarmak lazım.
Aslında hep kuşkulanıyoruz, TC (Türkiye Cumhuriyeti devleti) ile danışıklı dövüş ihtimali üzerinde...
Bu ihtimali geçiyoruz.
İki nokta çok önemli bugün:
(1) Hikmet Fidan cinayetinin aydınlatılması... (2) Dağdakileri, Kandil'dekileri indirmek ve onları normal hayata sokmanın yolunu bulmak... Hükümetin düzenlemesinde, adı af olur olmaz, yeni bir siyasal inisiyatif üstlenmesi... (3) Kuzey Irak'ta, Erbil yakınlarındaki Mahmur Kampı'ndakileri Türkiye'ye getirmenin yolunun açılması...
Bu üçüncü nokta önemli.
Mahmur Kampı, örgütün nefes borusudur, hayat damarıdır. PKK'lılar şehre indiklerinde hem bu kamptakilerin kimliklerini kullanırlar.
Kol kırılır yen içinde zihniyetinin son bulması gerekir. Çare, silah değildir. Çare, silahlı mücadele değildir. Çare siyasettir, demokratik politikadır. Kürt aydınları eğer seslerini daha çok çıkarırlarsa, daha iyi yerlere doğru yol alırız.
Yoksa, işimiz zor."
Bugünlük de bu kadar.
Kürt siyasetinin arka planında göz gözü görmüyor. Dileriz, sonunda sağduyu hâkim olur, silaha, silahlı mücadeleye, terör ve şiddete hayır diyenlerin sesi gür biçimde çıkar.