BIST 9.332
DOLAR 34,58
EURO 36,63
ALTIN 2.915,65
HABER /  GÜNCEL

İlker Başbuğu kurtaran terfi

İlker Başbuğ, orgeneralliğe 2002'de değil de 2001 yılında terfi etmiş olsaydı, bugün Genelkurmay Başkanı olamayacaktı!

Abone ol

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, orgeneralliğe 2002'de değil de 2001 yılında terfi etmiş olsaydı, o devrenin önü kapalı olduğundan çok büyük bir ihtimalle kuvvet komutanlığına yükselemeyip 2005 yılında ordu komutanlığından emekli olacaktı.Muhtemeldir ki 2001 yılındaki komutanları, Başbuğ'u önünü açmak için 2001'de terfi ettirmemişlerdi

İlker Başbuğ, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ekmeğin karneye bağlandığı zor bir dönemde, 29 Nisan 1943'te Afyon'da dünyaya geldi. Babası Süleyman Bey il özel idaresinde memur, annesi Makbule Hanım ev kadınıydı.

Her ikisinin de kökeni Osmanlı'nın Balkan Savaşı’nda terk etmek zorunda kaldığı Makedonya topraklarındaydı. Ailenin kökleri Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri liseyi (idadi) okuduğu Manastır'a dayanıyor.
Makbule Hanım'ın ilk, ikinci evliliğini yapan Süleyman Bey'in ise ikinci çocuğuydu İlker Başbuğ. İlkokula, kendisinden iki yaş büyük olan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de öğrenim gördüğü Afyon Cumhuriyet İlkokulu'nda başladı. Başbuğ 7 yaşında iken, babası Süleyman Bey'i verem hastalığından kaybetti. Hastalık bulaşıcı olduğu için ölüm döşeğindeki babasını son günlerinde hiç göremedi.

Babasını kaybedince annesiyle birlikte dedesi Hasan Bey'in evine yerleştiler. İlker Başbuğ da Cumhuriyet İlkokulu'ndan 27 Ağustos İlkokulu'na geçti. Ortaokula ise o dönemin parlak okullarından biri olan, mezunları arasında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Ahmet Necdet Sezer'in de bulunduğu Afyon Lisesi'nde başladı.

Lakabı "mareşal"di
Ama kısa bir süre sonra, 12 yaşındayken annesi ve dedesiyle birlikte İstanbul'a taşındılar. Yıl 1955'ti. Kuzguncuk'ta mütevazı bir eve yerleştiler. İlker Başbuğ eğitimine Üsküdar'daki Fıstıkağacı Okulu'nda devam ediyordu. Dedenin emekli, annenin dul maaşıyla kimseye muhtaç olmadan geçiniyorlardı. Bir gün dayısı onu maça götürdü, İlker Başbuğ'un Fenerbahçe taraftarlığı da böylece başlamış oldu.

1957 yılında, hayatının geri kalanını belirleyecek meslek için ilk adımını attı, Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Başarılı bir öğrenciydi. Soğukkanlı, mesafeli, ölçülü tavırları nedeniyle arkadaşlarının arasında lakabı "mareşal"di.

Harbiye yılları
1960'ta, 1962 yılında mezun olacağı Kara Harp Okulu'na girdi. O artık bir Harbiyeliydi. Ancak, okulun sıkıntılı bir dönemiydi. 27 Mayıs askeri müdahalesinin artçı sarsıntılarının sürdüğü 1962'de, dönemin Kara Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir'in ismi, yeni bir darbe isteyen komutanlar arasında öne çıkmıştı. 22 Şubat olayından sonra Aydemir'in tasfiye edildiği süreçte İlker Başbuğ öğrenciydi. Onun mezuniyetinden sonra, Harbiye 21 Mayıs olayı nedeniyle 1963 ve 1964 yıllarında mezun veremeyecekti.

Başbuğ 1971 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı çeşitli birliklerde görev yaptı. Annesi hep yanındaydı. Doğu hizmetinde bile onu yalnız bırakmadı.

İlker Başbuğ, 1968 yılında İstanbul'dan tanıdığı Sevil Başbuğ’la evlendi. Önce kızları Feride, 11 yıl sonra oğulları Murat dünyaya geldi. Kara Harp Akademisi'ni kazanınca eğitimini almaya başladığı kara havacı pilotluğunu bırakan Başbuğ, 1973 yılında Kara Harp Akademisi'nden mezun oldu.

Diplomat komutan
Artık, geleceği parlak kurmay subaylar arasındaydı. Sırasıyla Genelkurmay Plan Harekât Daire Başkanlığı'nda karargah subaylığı, Kara Harp Akademisi öğretim üyeliği, Brüksel'deki NATO Uluslararası Askeri Karargâhı'nda Cari İstihbarat Plan Subaylığı, Kara Kuvvetleri Plan ve Prensipler Başkanlığı Savunma Araştırma Şube Müdürlüğü ve 51. Piyade Tümeni 247. Piyade Alay Komutanlığı görevlerinde bulundu.

Kendisine "diplomat komutan" özelliklerini kazandıracak eğitimi ise İngiltere Kraliyet Harp Akademisi ile NATO Savunma Koleji'nde aldı. Bu eğitimleri sırasında İngilizceye akademik eserleri rahatlıkla takip edebilecek düzeyde bir hâkimiyet ve farklı ordularda komuta ve kurmaylık konusunda deneyim kazandı.

Oldukça genç sayılabilecek bir yaşta, tam 46 yaşında general oldu. General olduktan sonra yurtdışı görevleriyle de, diplomat komutan yanını pekiştirdi. Başbuğ, mesleğinde yükselme konusunda önemli adımlar attığı bu süreçte, 1988 yılında annesi Makbule Hanım'ı kaybetti.

1989 yılında tuğgeneralliğe terfi ettikten sonra Belçika Mons'taki Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı'nda Lojistik ve Enformasyon Daire Başkanlığı görevine getirildi. Tuğgenerallik rütbesindeki diğer görevi ise Birinci Zırhlı Tugay Komutanlığı görevi oldu.

Çelik operasyonunu uyguladı
Başbuğ'un, tümgeneralliğe terfi ettiği 1993 yılı, bölücü örgüt PKK'nın Güneydoğu'da ayaklanma provaları yapmaya çalıştığı, terörün en yoğun yıllarından biriydi. Başbuğ, o yıl tümgeneral rütbesiyle Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı'nda Komutan Yardımcılığı görevine tayin edildi. Bu görevinde fiilen çatışmaların içinde yer aldı. Dönemin Asayiş Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı idi.

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edildiği Lice baskını sırasında, Kundakçı ile o dönemdeki yardımcısı Başbuğ, yoğun ateş altında helikopterle okulun bahçesine indiler. Okulda, sadece 55 yaralı asker vardı. Kundakçı ve Başbuğ, PKK'nın hedefindeki okulu yaralı askerlerle birlikte gece yarısına kadar savundular.

Başbuğ, 1995 yılında Kuzey Irak'a 35 bin askerle yapılan Çelik operasyonunu planlayan ve uygulayan komuta ekibinde de yer aldı. Kundakçı'ya göre, Başbuğ, planlama yönünden çok güçlü ve akıllı bir komutandı.

Belçika Mons'taki Milli Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı'na bu görevinin ardından atandı. Bu deneyimler, Başbuğ'un hem diplomat hem de savaşçı komutan özelliklerini ortaya çıkardı.

Terfi 1 yıl gecikince...
İlker Başbuğ, 1997 yılında korgeneralliğe terfi ettikten sonra İkinci Kolordu Komutanlığı'na getirildi. Bu rütbedeki ikinci görevi ise Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Yardımcılığı oldu. Orgenerallik terfisi için Yüksek Askeri Şûra'ya ilk kez 2001'de girdi.

O yıl terfi ettirilmedi, bir yıl uzatma aldı. Bu, ilk bakışta hep genç yaşlarda terfi almış Başbuğ gibi bir asker için olumsuzluk gibi görünüyordu. Bir yıl sonra 2002 yılındaki Yüksek Askeri Şûra'da orgeneralliğe terfi etti.
Aslında kendisine Genelkurmay Başkanlığı'nın kapısını yolunu açan da şûradan 2002 yılında terfi almasıydı. Orgeneralliğe 2002'de değil de 2001 yılında terfi etmiş olsaydı, o devrenin önü kapalı olduğundan çok büyük bir ihtimalle kuvvet komutanlığına yükselemeyip, 2005 yılında ordu komutanlığından emekli olacaktı. Muhtemeldir ki, 2001 yılındaki komutanları Başbuğ'u önünü açmak için 2001 yılında terfi ettirmemişlerdi.

Zor sorulara diplomatik yanıtlar
Bir yıl Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı görevinden sonra Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na getirildi. 2003'ten 2005'e kadar ikinci başkan olan Başbuğ'u kamuoyu, bu görevinde yakından tanıdı. Basın brifingleri düzenleyen Başbuğ, ifade yeteneği, soğukkanlılığı, zor sorulara diplomatik yanıtlar yanıt vermedeki becerisiyle dikkatleri çekti.

2005 yılında 1. Ordu Komutanı olan Başbuğ, bir yıl sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildi. 4 Ağustos'ta yayımlanan kararnameyle Genelkurmay Başkanlığı görevine atandı.

Sıkı bir Fenerbahçe taraftarı
Satrançta usta olan, sigara kullanmayan Başbuğ, içkiyi de sosyal ortamlarda ve ölçülü içmesiyle tanınıyor. Klasik müziği ve cazı seviyor. Tanıyanlar tarafından "Astlarının sorunlarıyla ilgilenen, insani duyarlılığı yüksek biri" diye nitelendirilen, yakın çevresinde kitap kurdu olarak bilinen Başbuğ, felsefe, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler konularındaki çalışmaları yakından izliyor. Başbuğ'un entelektüel hasletleri, konuşmalarında ünlü sosyologlara, siyaset bilimcilere yaptığı atıflarla da ortaya çıkıyor.

Ve Kara Kuvvetleri'nin önemli bir geleneği Başbuğ'da da sürüyor. Başbuğ, sıkı bir Fenerbahçe taraftarı