BIST 9.636
DOLAR 34,64
EURO 36,37
ALTIN 2.928,96
HABER /  GÜNCEL

İlker Başbuğ için şok suçlamalar

Savcılık değerlendirmesinde Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un Ergenekon'un amaçları için TSK'yı kullandığı iddia edildi.

Abone ol

Ergenekon soruşturmasından tutuklanan Genelkurmay eski Başkanı Başbuğ hakkında savcılığın mütalaa hazırladığı ortaya çıktı. Başbuğ'a 'Ergenekon'un amaçları doğrultusunda faaliyet yürütme' suçlaması yöneltildi.

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmayla sonuçlanan yargı sürecinin perde arkasında önemli hukuki adımların atıldığı ortaya çıktı. İrticayla Mücadele Eylem Planı davasıyla birleştirilen İnternet Andıcı davasında sanıkların gerek savcılık gerek mahkemede verdiği ifadelerin soruşturmanın Başbuğ'a uzanmasına yol açtığı belirlendi. Davayı yürüten mahkemenin 30 Aralık 2011'de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte Ergenekon savcısının Başbuğ'la ilgili mütalaa hazırladığı öğrenildi.

TEHDİT MESAJLARI

Mütalaada Başbuğ'a Ergenekon soruşturmasını engelleyecek, zaafa uğratacak, delillerin yok edilmesine neden olacak faaliyetlerde bulunduğu suçlaması yöneltildi. Başbuğ'un İrticayla Mücadele Eylem Planı için 'kağıt parçası', Poyrazköy'de ele geçirilen LAW silahları için de 'boru' nitelemesi yapması bu kapsamda değerlendirildi. Ayrıca Başbuğ'un sık sık kamuoyu önüne çıkarak tehdit dolu mesajlar vermesinin ve İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın Taraf gazetesinde yayımlanmasının ardından Genelkurmay Karargâhı'nda delillerin yok edilmesine zemin hazırlamasının örgütsel faaliyet olduğu vurgulandı.

ISRARLA 'BAŞBUĞ' DEDİLER

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı, İnternet Andıcın'da adı yer almadığı gerekçesiyle İlker Başbuğ'u soruşturmaya dahil etmemişti. Ancak sanıkların tamamı ve özellikle Dursun Çiçek ile Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı döneminde 2. Başkanlığını yapan Hasan Iğsız, dava açıldıktan sonramahkemede ısrarla Başbuğ'un da internet sitelerinden haberdar olduğunu, onun bilgisi ve emri olmadan bu sitelerin işletilmesinin mümkün olmadığını ileri sürdüler.

Hatta bazı sanıklar ve avukatlar ısrarla Başbuğ'un da ifadesinin alınmasını istediler. 19 Eylül 2011'deki ilk duruşmada ve sonrasındaki tüm duruşmalarda sanıklar ısrarla Başbuğ'un sorumlu olduğunu iddia etmeleri üzerine davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başbuğ hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldı. Sanıkların ısrarlı olmamaları halinde Başbuğ hakkında soruşturma bile açılmamış olacağına işaret edilirken, eski Genelkurmay Başkanı'nı silah arkadaşlarının ele verdiği vurgulandı.

SAYIN KOMUTANA ARZ

Savcılık değerlendirmesinde Başbuğ hakkındaki deliller tek tek sıralandı. En önemli delil İnternet Andıcı belgesinde yer alan 'Sn. K'na arz' şeklindeki paraf oldu. Dönemin Genelkurmay Başkanı'na sunulduğunu gösteren parafla ilgili olarak belgede imzası ve parafı bulunan sanıklar andıcın Başbuğ'un emri ile hazırlandığını ve kendilerine sunulduğunu belirtikleri, değerlendirmede ifade edildi. Sanıkların, komutanın haberi olmadan bu tür bir icraatın Genelkurmay'da yapılmasının ve internet sitesi kurulup işletilmesinin mümkün olmadığını belirtmelerine de yer verildi.

TSK'ya sızma ve gizlenme

Bugün Gazetesi'nden Güngör Ergün'ün haberine göre Başbuğ'un hukuki durumunun terör örgütü iddiasıyla hakkında dava açılan ve tutuklanan kişilerle aynı durumda olduğu kaydedildi. Başbuğ'a neden terör örgütü suçlamasının yöneltildiği sorusunun cevabı olarak da Andıç iddianamesinde detaylıca anlatılan değerlendirmeler gösterildi. Başta Lobi belgesi olmak üzere Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen belgelerden hareketle, Ergenekon terör örgütünün amaçlarından en önemlisinin askeri darbeye zemin hazırlamak üzere ülkede kaos ortamı oluşturmak, şiddet eylemleri ile darbenin altyapısını hazırlamak ve yürütülecek psikolojik harekat ile de halkı yürütme organına karşı kışkırtarak darbe yapmayı kolaylaştırmak olduğu vurgulandı.

Yine Ergenekon'un amacına ulaşmak için TSK içine sızmaya ve TSK içindeki faaliyetlerini gizlemeye hayati önem verdiğine özellikle ikinci iddianame başta olmak üzere Ergenekon hakkında düzenlenen iddianamelerde ayrıntılarıyla açıklandığına dikkat çekildi.

Delilleri zayıflatmak için konuştu

İlker Başbuğ'a yönelik bir başka suçlamada Ergenekon soruşturmalarında ele geçirilen deliller ve belgelere ilişkin takındığı tavırla ilgili oldu. Savcılık Başbuğ'un tartışmalı tavırlarıyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

ÇÜRÜTMEYE ÇALIŞMAK

"Ergenekon'un amaçlarından olacak şekilde yapılan ETÖ soruşturmalarını engelleyecek, zaafa uğratacak, delillerin yok edilmesine neden olacak faaliyetlerde bulunmuştur. ETÖ'nün deşifre edilmeyen kanadının bu amaçlarla halen faaliyetlerine devam ettiği ETÖ iddianamelerinde ayrıntılı olarak anlatılmıştı. Kamuoyuna; önüne, arkasına bütün generalleri de alarak korkutucu bir hava oluşturmak suretiyle çıkıp örgütsel belge niteliğinde olan ve ETÖ'nün amaçları doğrultusunda hazırlanıp faaliyete geçirilen İrticayla Mücadele Eylem Planı hakkında, 'Kağıt parçası' demesi, Poyrazköy'de ele geçen LAW silahlarına 'Boru' diyerek delil olma özelliklerini zayıflatmaya hatta çürütmeye çalışması, sık sık kamuoyu önüne çıkıp tehdit dolu mesajlar vermesi, İrticayla Mücadele Eylem Planı Taraf gazetesinde yayınlanınca Genelkurmay Karargâhı'nda delillerin yok edilmesine zemin hazırlaması, uzun süre Dursun Çiçek'i koruması hepörgütsel faaliyettir."

Ergenekon'un amacı için çalışıyor

Savcılık değerlendirmesinde Başbuğ'la ilgili şu şok tespite yer verildi: "İnternet Andıcı soruşturması kapsamında hakkında dava açılan diğer 22 sanıkla birlikte İlker Başbuğ da resmen TSK içinde görev yapıyor olmakla birlikte Ergenekon terör örgütü amaçlarına ulaşmak için görev aldığı, bu amaçla TSK içinde kurulan ancak yayınlarını TSK tarafından kurumsal olarak desteklenmediği Genelkurmay'ın 30 Aralık 2010 tarihli ve 3050-605-10/O.Ç Ad. Müş sayılı yazısıyla da ifade edilen internet sitelerinde kara propaganda yaptıkları ortaya çıkmıştır."

ÖRGÜTÜ YÖNETEN KİŞİ

İnternet sitelerinin resmen ve legal yollardan TSK tarafından kuruldukları kabul edilse bile TSK'nın kurumsal olarak desteklemeyeceği tarzda ancak Ergenekon terör örgütünün amaçlarına ulaşmaya zemin hazırlayacak şekilde yayınlar yaptıkları vurgulandı. Ardından değerlendirmede "İlker Başbuğ da gerçekte Ergenekon silahlı terör örgütüne mensup olup, onun amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren ve kendisine bağlı örgüt mensuplarını da TSK amaçları doğrultusunda değil de örgütün amaçlarına ulaşma doğrultusunda yöneten bir kişidir" şeklinde ağır bir suçlama yöneltildi.

BAŞBUĞ NEDEN ÖZELLİKLE YÜCE DİVAN'DA
YARGILANMAK İSTİYOR. AVUKATI NEDEN BU KONUDA ISRARLA
HUKUKÇULAR BU KONUDA NELER SÖYLÜYOR
HABERİN DETAYLARI BİR SONRAKİ SAYFADA


“İlker Başbuğ Yüce Divan’da yargılanmalı” tartışmalarının altından sürpriz bir plan çıktı.

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması gerektiğine yönelik taleplerin Yargıtay içtihatlarıyla da mümkün olmadığı ortaya çıktı. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında görev suçu ile kişisel suç kesin çizgilerle birbirinden ayrılıyor. İnternet Andıcı’nın Başbuğ’un görev suç olduğu bu sebeple özel yetkili mahkemelerde yargılanamayacağı ileri sürülüyor. Ancak hukukçular darbe ve darbeye teşebbüsün hiç kimsenin görevi olamayacağını vurgulayarak bu tezin anlamsızlığına dikkat çekiyor. Yargıtay’ın içtihatları da hukukçuları teyit ediyor.

ADAMA YARALAMA GÖREVİ YOK

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004 yılında verdiği bir kararda sınıfta disiplinsizlik yaptığı gerekçesiyle disiplin kuruluna verdiği öğrencinin arkadaşları ile öğretmenin kapısına dayanması üzerine öğretmenin öğrencilerine bıçakla saldırmasını görev suçu olarak kabul etmedi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında “Olayda sanık öğretmene yasal düzenlemeler çerçevesinde ‘adam yaralama’ gibi verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Böyle bir görev söz konusu olmadığına göre, olayda görev sebebiyle işlenen bir suç, 4483 Sayılı Yasa gereğince yapılması gerekenbir ön inceleme de söz konusu değildir. Eğer aksi düşünce kabul edilecek olursa, öğretmen olan sanığın, yakınıcıya karşı etkili eyleme kalkışma suçunu işlemeyip, öldürmesi halinde dahi (suçüstü hükümleri dışında) 4483 Sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerekecektir ki bu da yukarıda belirttiğimiz, yasa koyucunun amacına uygun değildir” ifadelerine yer verildi.

AVUKATIN HAKARETİ KİŞİSEL SUÇ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007 tarihli bir başka kararında arkadaşını gözaltından çıkartmak için alkollü olarak karakola giden bir avukatın karakolda polis memurlarına hakaret etmesini ‘kişisel suç’ olarak değerlendirdi. Kararda “Esasen eylem sırasında sarhoş olduğu da gözlemlenen kişinin, velev avukat dahi olsa ancak ve sadece kişisel suçundan söz edilebileceği, bu hal karşısında, durumdan telefonla haberdar edilen nöbetçi cumhuriyet savcısının, avukatın işlediği kanaatine vardığı kişisel suçu itibariyle, polis karakolunda alıkonulması ve alkol denetimine tabi tutulması yönünde talimat vermesinde, hukuka aykırılıktan ve görevde yetkiyi kötüye kullanmaktan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır” denildi.

MÜDÜRÜ TEHDİT ETTİ

Bir başka olay: Lisedeki tören sırasında yakınan öğretmeni amiri “sizinle sonra görüşeceğiz” diye tehdit etti. Öğretmen tehdidin amiri tarafından yapılmış olması nedeniyle üzerinde korku ve üzüntü yarattığı iddiası ile kamu davası açtı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004 tarihli kararında sanığa yüklenen tehdit suçunun görev nedeniyle işlenen suçlardan olmadığına hükmetti.

MUHTARIN ÖLDÜRÜLMESİ


Aynı yıl köy ihtiyar heyeti kararıyla hayvan otlatmanın yasaklandığı yerlerde, hayvan otlattığı için önceden cezalandırılan bir kişiyi yasak bölgede olay günü yine hayvan otlatırken görüp yanına giderek tartıştıktan sonra tabanca ile ateş edip öldürmekle suçlanan köy muhtarının görev sebebiyle suç işlemediğine karar verdi. Yargılanması için izin alınmasına gerek olmadığının altını çizdi. Yargıtay 2002 yılında verdiği bir kararda ise avukata saldırılmasını memura karşı işlenen görev suçu olarak kabul etti. Kararda “Olay tarihinde evine haciz işlemi için gelen avukat ile yanındakilere silah çeken sanığın, “ben buradan mal kaldırtmam” şeklinde tehditle haciz işleminin, dolayısıyla kamu görevinin yapılmasına engel olduğu sabittir” denildi. Yargıtay, avukatın haciz işlemine gitmesinin avukatın görevi olduğuna işaret ederken bu sıradameydana gelebilecek suçu ‘görev suçu’ kapsamında ele alıyor.

İŞTE ANAYASA’NIN 145. MADDESİ

“Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar herhalde adliye mahkemelerinde görülür.”

YARGILAMAYI SIFIRLAMA PLANI

Başbuğ’un Yüce Divan’a gönderilmesi halinde ‘İnternet Andıcı’ davasında yargılanan bütün sanıkların da Yüce Divan’a gitmesi zorunlu olacak. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan tüm soruşturmalar ile İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından yapılan tüm yargılamalar sıfırlanarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeni bir iddianame hazırlanacak. Ardından yeni bir yargılama başlayacak.

ANDIÇCILAR’IN SARILDIĞI KARAR

Anayasa Mahkemesi, 1993 yılında Bayındır eski Bakanı Safa Giray ile Cengiz Altınkaya’nın yargılandığı davada Yüce Divan kapsamında olmayan Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu’nu da yargıladı. Anayasa Mahkemesi, Giray ile Altınkaya hakkında açılan davayı Coşkunoğlu hakkında açılan dava ile birleştirirken “CMK’nın birbirini tamamlayan 2. ve 3. maddelerinde bir suçtan dolayı her ne sıfatla olursa olsun birden çok sanığın yargılanması değişik mahkemelerin görevlerine girse bile, haklarındaki ceza davalarının birleştirilerek yüksek görevli mahkemeye verilmesine olanak tanınmaktadır. Aynı konu ile ilgili kişilerin değişik yargı yerleri yerine bir dava içinde ve aynı yargı yerinde yargılanmalarında ve böylece olayların birlikte ele alınarak değerlendirilmesinde kamu yönünden olduğu kadar yargılanan kişiler açısından da yarar bulunduğu kuşkusuzdur” dedi. Başbuğ’la ilgili planla İnternet Andıcı davasının tümüyle Yüce Divan’a taşınmasının amaçlandığı ileri sürülüyor.

Cihaner davasındaki stratejiyle aynı

İlhan Cihaner’le ilgili davada da benzer bir süreç işlemişti. Yargıtay 8. Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan ile Yargıtay üyesi Fatih Arkan arasında geçtiği iddia edilen görüşmede, planın nasıl uygulamaya konulacağı şöyle deşifre olmuştu: “Fotokopi bile olsa birleştiririm, basarım tahliyeyi. Sonra biraz uzatıp dosya kapatılacak. Bunu yaparsan Yargıtay başkanısın.” Bir süre sonra Cihaner davası Yargıtay’a alınarak tüm sanıklar tahliye edildi.

GÜNDEL: HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİL

Yargıtay eski savcılarından Ahmet Gündel, İlker Başbuğ hakkındaki davanın Yüce Divan’da görülmesinin hukuken mümkün olmadığını söyledi. Gündel, “Ancak, Başbuğ hakkındaki davanın Yüce Divan’a taşınması halinde konuyla ilgili davaların Yüce Divan’da birleştirilmesi gerekir. Ancak bu konudaki kararı Anayasa Mahkemesi verecektir. Birbiriyle bağlantılı davalar yüksek mahkemede birleştirilir” dedi.

145. MADDE UNUTULUYOR

Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla ceza yargılaması yapmasının sakıncalı olduğuna da dikkat çeken Gündel şöyle devam etti: “Ben bu davanın özel yetkili ağır ceza mahkemesinde görülmesi gerektiğini savunuyorum. Anayasa Mahkemesi’ndeki üyelerin büyük çoğunluğu ceza hukuku ile ilgisi olmayan isimlerdir. Anayasa Mahkemesi’nin ceza yargılaması yapması mümkün değildir. Ayrıca Anayasa’nın 145. Maddesi gözlerden uzak tutuluyor. Bu maddeye göre asker kişilerin işlediği bazı suçlar mutlaka adli yargıda görülecektir. Bu unutulmasın.”

YILMAZ: TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Başbuğ’un tutuklanmasını “Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devleti içerisinde bu süreci en kısa zamanda neticelendirmek Türkiye’nin lehinedir’’ şeklinde değerlendirdi. Trabzon Valiliği’ni ziyaretinde gazetecilerin konuyla ilgili sorularını cevaplayan Yılmaz, masumiyet karinesine dikkat çekti. Yılmaz, “Hukuk devletinin birçok ilkeler var ve bu ilkelerinden bir tanesi de masumiyet karinesi. Masumiyet karinesi, herkesi aksi mahkeme kararıyla ispat edilene kadar masum kabul etmek gerekir. Ne kadar kısa sürede hukuk devletinin gereği olarak masumiyet karinesi de göz önüne alınarak bir karara bağlanırsa bu Türkiye’nin lehine olur. Uzatıldığı zaman ortaya çıkacak yorumların hiçbirisinin Türkiye’ye katkı getirmeyeceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.


EN İLGİNÇ YORUM BBP GENEL BAŞKANI MUSTAFA DESTİCİ'DEN
DESTİCİ BU KONUDA ÇOK ÇARPICI AÇIKLAMALAR YAPIYOR
VE BU KONUDA BAŞKA KİM NELER SÖYLÜYOR
HABERİN AYRINTILARI BİR SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
DESTİCİ: HUKUK HERKESE DOKUNUR

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, İlker Başbuğ’un tutuklanmasının hukuki bir mesele olduğunu söyledi. Destici, ‘’Hukuk herkese dokunabilmelidir’’ dedi.

CUNTA ANAYASASI VAR

Destici, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin suni gündemlerle meşgul edildiğini, ülkenin birinci gündem maddesinin bitirilene kadar terör, ikinci gündeminin de yeni anayasa olması gerektiğini söyledi. BBP’nin hazırladığı anayasa teklif metnini Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e ilettiklerini ve kamuoyu ile paylaştıklarını anlatan Destici, ‘’Yeni sivil bir anayasa istiyoruz çünkü, mevcut anayasanın en çok ve en büyük darbesini yemiş bir hareketiz. Cuntacıların 3 yılda yaptıklarını 28 yıldır ülkeyi yöneten siyasiler yapamamıştır. Bu ayıp, bütün siyasilerin üzerindedir’’ dedi.

Destici, Başbuğ’un tutuklanmasını ise şöyle değerlendirdi: ‘’Ne utanç verici bir olay ne de bazı kesimlerin yaptığı gibi kazanılmış bir zafer gibi görüyoruz. Başbuğ’un tutuklanması hukukun işidir, hukuk herkese dokunabilmelidir. Hukuk, cumhurbaşkanına, başbakana, genelkurmay başkanına da dokunmalıdır ama, millete pervasızca saldıran, vatandaşları bölen eylemler ve söylemlerden kaçınmayan PKK’nın sözde milletvekillerine, PKK’nın dilli şeytanlarına da dokunmalı.”

28 ŞUBAT VE 27 NİSAN TALEBİ

Destici, hukuk sürecinin 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtıra sahiplerine işletilmesini de beklediklerini vurguladı. BBP lideri, 28 Şubat sürecinin 1980 askerî darbesi kadar ağır bir süreç olduğunu, sorumlularının cezalandırılması gerektiğini sözlerine ekledi.

ÖZTRAK: İDDİA VARSA SORUŞTURULSUN

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’la ilgili iddiaların soruşturulması gerektiğini söyledi. Öztrak, ‘’Böyle bir davada böyle bir iddia varsa tabii ki soruşturulsun, ama tutuklanarak mı soruşturulması gerekiyor’’ dedi. Başbuğ’un hükümet tarafından atandığını hatırlatan Öztrak, ‘’Hükümet, Başbuğ ile birlikte 2 yıl çalıştı. Eğer o dönemde, Başbuğ bir darbe hazırlığı içindeyse, hükümet de buna göz yumarak, suç ortağı durumuna düşmüştür” diye konuştu. Adaletin, kurumların itibarını zedeleyerek işletildiğini ileri süren Öztrak, ‘’Halbuki, yargılanmanın çok daha medeni şekilde yapılmasına imkan verecek yöntemler var. Nedense bu yöntemlere hiç bir şekilde başvurulmuyor’’ ifadelerini kullandı.

Sitelerdeki haberler kapatma davasında delil oldu

Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasına neden olan internet sitelerinde yer alan haberler AK Parti’nin kapatılması davasında delil olarak kullanılmıştı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın ‘Apronda namaz şov’ haberini irtica.org isimli internet sitesinden alarak kapatma davasının ek klasörleri arasına koyduğu ortaya çıkmıştı. Yargılama sırasında hakim Hüsnü Çalmuk, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı siteyi ciddiye almış. AK Parti kapatma davası için delil toplamış. 23 Ekim2007’de irtica.org sitesindeki ‘Apronda namaz şov’ haberi kapatma davası iddianamesine delil olarak koymuş” ifadelerini kullanmıştı.

GÜL’Ü ENGELLEMEK İÇİN

İnternet Andıcı iddianamesinde Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde olumsuz yazıların bu sitelerde yer aldığı belirtiliyordu. İddianamede “Bu süreçte adaylığı kesinleşen Abdullah Gül’ün de cumhurbaşkanı adayı olmasını, ayrıca seçim sonrasında cumhurbaşkanı olmasını eleştiren yazılar yayınlandı. Yine AK Parti’ye açılan kapatma davasını destekleyici mahiyette yazı ve haberlere yer verildi” deniliyordu.

İnternet Andıcı iddianamesine göre Genelkurmay tarafından kurulan internet sitelerinde yer alanbazı haberlerin başlıkları şunlar:

“TRT’de irtica hortladı, Türkiye irtica tehdidi altında, AKP’nin türban planı çalıştı, AKP’de kadına yer yok, Atatürkçü cumhurbaşkanı istiyoruz, Çankaya Cumhuriyet ile hesaplaşma yeri değil, Yargı kuşatmada, Köşk’e çıkarsa ılımlı İslam denemesi başlar, Tesettür otelleri 4 kat arttı, Türban Köşk’e çıkmamalı, AKP türbana dolandı, Adım adım irticai yaşama doğru,Halk eğitim merkezinde çarşaflı aile eğitimi, İran’da örtü okula sinsice girdi, Otobüste namaz baskısı, MEB’in broşüründe veliler türbanlı, AKP yumuşakça İslamlaştırıyor, Türkiye’nin yönü İran’a doğru, AKP laik sistemi dilim dilim doğruyor, Ergenekon, büyük bir provokasyon, Resmen karşı devrim.”


Paksüt: Başbuğ’la 3 kez görüştüm

13 Mayıs 2008’de Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün, AK Parti hakkında kapatma davası açılmadan kısa bir süre önce (4 Mart 2008) dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’u karargâhında gizlice ziyaret ettiği ortaya çıktı. Taraf Gazetesi’nin haberine göre, 75 dakika süren görüşmede, güvenlik kameralarına karartma uygulanırken, komuta kademesi boşaltıldı. Taraf’ın haberinden bir gün sonra Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu, görüşme bilgisini kendisinin de aldığını ancak Paksüt’ün bunu kesin bir dille yalanladığını açıkladı. Paksüt, Kavaklıdere Tenis Kulübünde basın toplantısı düzenleyerek, başkan vekili olduktan sonra Başbuğ ile 3 kez görüştüğünü duyurdu.

Gizli belgeyle deşifre olan müdahale

Genelkurmay’ın 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale stratejisi Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş’ın ofisinde ele geçirilen 51 No’lu DVD’de yer alan bir belgede çıkmıştı. Belgenin altında dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak’ın imzası bulunuyordu. ‘Gizli’ ibareli belgede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un, danışmanı Nuran Yıldız’ı parti liderlerine göndererek seçim sürecini yönettiği öne sürülüyordu. CHP, DYP ve Anavatan’a Meclis’e girmemeleri yönünde talimat verildiğini gösteren belgede, Başbuğ’un Anavatan lideri Erkan Mumcu’ya şu mesajı ilettiği belirtiliyordu: “Anayasa Mahkemesi’yle konuştuk, AKP’yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç’tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Yeni oluşum sözü veriyoruz.” Mumcu, Yıldız’ı tanıdığını ancak böyle bir görüşme yapmadığını açıklamıştı.