BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  MEDYA

Ilıcaktan Vakite tepki

Cumhurbaşkanı Sezer ile İran Cumhuraşkanı Ahmedinecat'ı karşılaştıran Vakit'e Ilıcak'tan tepki var.

Abone ol

Bugün yazarı Nazlı Ilıcak Sezer'i Ahmedinecat ile kıyaslayan Vakit gazetesine tepki gösterdi. Ilıcak ifrat ile tefrit arasında olmayı tercih ederken NE AHMEDİNECAT, NE AHMET SEZER dedi.

Yazı: Nazlı Ilıcak
Kaynak: www.bugun.com.tr

-Vakit gazetesinin İran Devlet Başkanı Ahmedinecat ile Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i mukayese edip, İran’ın Ahmet’ini üstün göstermesi doğru bir değerlendirme değil..
“İfrat” ile “tefrit” arasında orta bir noktada buluşmak gerekir.

İran’daki rejim dinî esaslara dayanan İslâm Cumhuriyeti. Orada, anayasanın uygulanmasını denetleyen devrim muhafızları, “İslâmî rejime” sahip çıkıyor. Bu rejimde, içki yasak; başörtüsü takmak ise zorunlu. Dans edip eğlenmek, flört etmek, kadın erkek bir arada havuza girmek de yok. Dolayısıyla, Ahmedinecat sadece şahsî eğilimleri yüzünden değil, İslâm cumhuriyetinin başı olduğu için öyle davranmak durumunda. Ahmedinecat değil de reformcu niteliği ön plana çıkan Rafsancani ülkeyi yönetseydi, gene rejimin şekli değişmeyecekti.

Türkiye’de tam aksi bir durum var. Biz laik bir cumhuriyetiz. Bu, devletin din kurallarına göre yönetilmemesi anlamına geliyor. Aynı zamanda, laiklik bir özgürlük şemsiyesi; herkes ibadetinde, inancında serbest olmalı. Laik bir devlette, inanç özgürlüğünün yanı sıra inanmama özgürlüğü de teminat altına alındığı için, isteyen içki içer, bikini giyer, flört eder, isteyen daha muhafazakâr bir hayat tarzını benimser, kapalı giyinir, içkili lokantaya gitmez, görücü usulü evlenir vs...

İran’da seçime benzer bir sistem bulunmasına rağmen, otoriter bir rejim mevcut. Bizde ise, demokrasi var. Ahmedinecat, İslâmî cumhuriyetin çerçevesini aşamaz.

Ahmet Necdet Sezer ise, demokratik bir ülkede yaşadığı için farklı bir konumda. Ama o ne yapıyor? Laiklik ilkesini son derece dar yorumlayarak, sürekli yasaklardan yana tavır koyuyor; dinin sosyal boyutunu da inkâr ederek, ibadetin kamu düzeni, güveni ve çıkarı için sınırlanabileceğini söylüyor. Ona göre, laik bir ülkede “dinin bireyin manevi yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilmez”

Her biri, bir sosyal vakıa olan, Ramazan’daki iftar çadırları, Kurban ve Şeker bayramları, zaman zaman caminin dışına bile taşan Cuma namazları, Sezer kafası, Allah korusun ülkeye hâkim olsa, demek ki, “laiklik” sebebiyle yasaklanacak. Toplumsal yaşam etkilenmesin diye, ezan sesi bile kısılacak! Misyonerlik faaliyetleri, çağımız dünyasının önemli bir gerçeği. Cumhurbaşkanının yorumuna göre, dinleri yaymaya çalışanları da engellemeliyiz. Çünkü Sezer, dinin bireyin manevî yaşamını aşarak, toplumsal yaşamını etkilemesini istemiyor.

Oysa din, insanlara bir hayat tarzı empoze eder; kişilerin, dünyadaki yaşantılarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini tanzim eder. Din, ahiretle ilgili değildir; öldükten sonra değil, ölmeden önce lâzımdır.

İki Ahmet’ten birini tercih etmek zorunda kalsam... İran’daki Ahmet zaten rejimin gerektiği biçimde hareket ediyor. Hiç tartışmaya gerek kalmadan onu reddederdim. Bizimki ise, 18. yüzyıldan kalmış bir pozitivist yaklaşımla, dini, hayatımızın tamamen dışına atmaya çalışıyor.

Ne biri... ne öteki...

Ahmet Sezer’den sonra gelecek olanı bekliyorum. Çankaya’nın yeni sahibinin halkın inancına ve değerlerine daha saygılı davranacağını umuyorum.

Çok şükür, cumhurbaşkanı seçimine 1 sene kaldı.