BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  POLİTİKA

İlerleme raporu ve Kıbrıs

Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi'nden enfes bir analız. Sema Sezer yazdı..

Abone ol

Analiz: Sema Sezer
Kaynak:
www.asam.org.tr

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun 8 Kasım 2006’da açıklanan Türkiye İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’nde kısa ve orta vadede beklentiler açısından kilit noktayı Kıbrıs konusu oluşturmaktadır. İlerleme Raporu’nda hemen her bölüme dahil edilmeye ve her konu ile bağlantı kurulmaya çalışıldığı gözlenen Kıbrıs ile ilgili yükümlülükler, şu başlıklar altında ele alınmaktadır:

- Giriş: “1.2. AB ve Türkiye Arasındaki İlişkiler”

- Genişletilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler: “2.1. Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü: Sivil-Asker İlişkileri”, “2.2. İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması: Uluslararası İnsan Hakları Hukukuna Riayet”, “2.3. Bölgesel Konular ve Uluslararası Yükümlülükler: Kıbrıs”

- Üyelik Yükümlülüklerini Üstlenebilme Yeteneği: “4.1. Fasıl 1: Malların Serbest Dolaşımı”, “4.14. Fasıl 14: Taşımacılık Politikası”, “4.29. Fasıl 29: Gümrük Birliği”, “4.31. Fasıl 31: Dış, Güvenlik ve Savunma Politikası”.

Raporda Kıbrıs ile ilgili önemli hususlar şöyle sıralanabilecektir:

-Silahlı Kuvvetler, önemli siyasi etki yapmaya devam etmekte ve üst düzey askerî yetkililer Kıbrıs konusundaki görüşlerini açıklamaktadır. Askerî yetkililer tarafından yapılan açıklamalar, sadece askerî, savunma ve güvenlik konularını ilgilendirmeli ve sadece hükümetin yetkisi altında yapılmalıdır.

-Kıbrıs sorununa BM çerçevesinde ve AB ilkelerine dayalı kapsamlı çözüm bulmaya önelik çabalar devam ettirilmelidir.

-Ankara Anlaşması’nı AB’ye katılan Kıbrıs dahil on yeni ülkeye teşmil eden Ek Protokol, eksiksiz ve ayrımcılık yapmadan uygulamalıdır.

-Ek Protokol’ün uygulanması yasal bir zorunluluktur ve Kıbrıs Türk toplumunun durumu ile ilişkilendirilemez.

-Ulaşım araçlarına yönelik kısıtlamalar dahil, malların serbest dolaşımı önündeki tüm engellemeler kaldırılmalıdır. Bu kısıtlamalar, Gümrük Birliği Antlaşması’nın ihlalidir.

-En kısa zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti dahil tüm üye ülkelerle ikili ilişkilerin normalleştirmesine yönelik somut adımlar atılmalıdır.

-Kıbrıs Cumhuriyeti ve Malta’nın “Berlin Plus” Antlaşması çerçevesinde “AB-NATO” stratejik işbirliğine dahil edilmesine engel olunmamalıdır.

-Türkiye, Kıbrıs’ta “konut hakkı”, “mülkiyet hakkı”, “din ve eğitim hakkı” ve diğer konularda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tespit edilmiş insan hakları ihlallerinde bulunmaktadır. AİHM, mülkiyet hakları konusunda Arestis ve Türkiye aleyhindeki diğer başvurularla ilgili etkin bir tazminat yolu sağlanıp sağlanmadığı konusunda henüz bir karara varmamıştır.

Diğer taraftan, Rapor’da AB’nin 21 Eylül 2005 tarihli Kıbrıs Deklarasyonu hatırlatılarak, Türkiye 2006 yılı sonuna dek Ek Protokol ve limanların açılması şartlarını yerine getirmesi konusunda zamanlama baskısına maruz bırakılmaktadır. Raporda, “Üyelik Yükümlülüklerini Üstlenebilme Yeteneği” başlığında yer alan Kıbrıs ile ilgili bölümlerin ise, müzakerelerde kriz çıkması potansiyeli taşıyan ve ertelenmesi ihtimali bulunan müzakere başlıklarını işaret ettiğini söylemek mümkündür.

İlerleme Raporu’nda yer alan çok önemli bir husus da, “Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nün uygulanmasının yasal bir zorunluluk olduğu ve Kıbrıs Türk toplumunun durumu ile ilişkilendirilemeyeceği” ifadesidir. Komisyon, bu ifadeyi somut örnekler vermek suretiyle daha da güçlendirmiştir. Nitekim, Türkiye Başbakanı ve Dışişleri Bakanının çeşitli vesilelerle açıkladığı “Kıbrıs Türk toplumu üzerindeki izolasyonlar kaldırılmadıkça Ek Protokol’ün uygulanmayacağı” yönündeki yaklaşımın, Ocak 2006 tarihli Kıbrıs Eylem Planı’nda da sürdürüldüğü belirtilmektedir. Söz konusu ifadeler, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 24 Ocak 2006’da sunduğu Kıbrıs Eylem Planı’nın kabul edilebilir bulunmadığı anlamına geldiği, ilk kez bir AB belgesinde yer alması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca, Rum tarafının, Ek Protokol ve limanların açılması gibi konuların Türkiye’nin müzakere sürecindeki yükümlülükleri olduğu ve ambargoların kaldırılmasına karşılık gündeme getirilemeyeceği görüşüne haklılık kazandırılmaktadır. Bilindiği üzere Rumlar, ambargolar konusunda Dış Ticaret Tüzüğü ve Magosa Limanı’nın AB denetiminde ticarete açılması dışında bir açılım getirmeyen Finlandiya’nın Kıbrıs girişimine dahi aynı gerekçe ile karşı çıkmaktadır. Bu çerçevede, AB’nin, iki noktada çelişkiye düştüğünü söylemek mümkündür. Birincisi, halihazırdaki dönem başkanı tarafından Kıbrıs konusunda başlatılan girişimin bir amacının da Kıbrıs Türklerine yönelik ambargoların kaldırılması olduğu hususu inanılırlığını yitirmektedir. İkincisi ise, AB’nin çifte standart içeren bir tutumla yükümlülüklerin yalnızca Türkiye açısından söz konusu olduğunu kabul ederek, kendi sorumluluklarını görmezden gelmesidir. Bunun en açık örneği, 26 Nisan 2004’te Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargoları kaldırmak için koşul ileri sürmeksizin uygulamaya koyacağını açıkladığı Doğrudan Ticaret ve Mali Yardım Tüzükleri’dir. Aradan geçen 2,5 yılda, önce tüzükler birbirinden ayrılmış, 259 milyon euroluk mali yardımın 38.1 milyon euroluk ilk dilimi Rum icazetine bağlanarak 20 Ekim 2006’da serbest bırakılabilmiştir. Doğrudan Ticaret Tüzüğü ise Maraş’ın Rumlara iadesi gibi Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü çerçevesinde ele alınabilecek  kabul edilemez koşullara bağlanarak, Finlandiya önerilerine dahil edilmiştir.

Tüm bu hususlar çerçevesinde, Türkiye’nin 14-15 Aralık Zirvesi’ne dek Ek Protokol’ü onaylayıp, GKRY’yi de kapsayacak şekilde uygulamaması durumunda, AB ile ilişkilerinde niteliği tam olarak açıklanmayan ancak AB yetkilileri tarafından “tren kazası” olarak adlandırılan bir kriz yaşanacağı anlaşılmaktadır. AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in, “Kıbrıs meselesinin AB Zirvesi’ne kadar masada kalacağını, gerekirse İlerleme Raporu’nu daha sonra güncelleştirebileceklerini ancak Türkiye’nin Kıbrıs ile ilgili taahhütlerini yıl sonundan önce yerine getirmesi gerektiğini” belirten bir açıklama yapması, önümüzdeki bir aylık dönemde, Türkiye üzerindeki baskıların yoğunlaşacağına işaret etmektedir. Her ne kadar şimdilik kesintiye uğramış görünse de Dönem Başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs önerileri vasıtasıyla yürütülecek bu baskıların neticesinin AB’nin Aralık Zirvesi sonuç bildirgesinde şekilleneceği anlaşılmaktadır. Türkiye’nin üyelik sürecinin tamamen dondurulmasının oy birliği gerektirmesi nedeniyle, Zirve’den böyle bir karar çıkması ihtimalinin bulunmadığı düşünülmektedir. Esasen, GKRY de dahil Türkiye’nin üyeliğine karşı olan AB üyesi ülkelerin dahi, mevcut konjonktürde böyle bir seçeneğe sıcak yaklaşmayacaklarını söylemek mümkündür. Bazı başlıkların dondurulup, müzakerelerin devam ettirilmesi, şimdilik en muhtemel seçenek olarak görülmektedir.