BIST 9.627
DOLAR 35,21
EURO 36,74
ALTIN 2.962,77
HABER /  GÜNCEL

İlahiyatçılar kan ağlıyor

İlahiyat Fakülteleri mezunları kan ağlıyor. Tam 20 bin ilahiyatçı işsiz. Son zamanlarda artan misyoner faaliyetlere rağmen ilahiyatçılar istihdam edilmiyor.

Abone ol

Misyonerlikten korkuluyor ama 20 bin ilahiyatçı boşta Osman Yalçıntaş, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni 1999’da bitirmiş. 6 kez Kamu Personeli Sınavı’na girmiş, ancak öğretmen olma hayali hep boş çıkmış. 3 yıldır bir yakınının marketinde tezgahtarlık yapan Yalçıntaş, şimdi yeni sınav için ders çalışıyor. Erzurum İlahiyat Fakültesi’ni bitiren Menderes Karacabey de 4 yıldır öğretmen olamayanlardan. Yozgat’ın Yerköy ilçesinde babasının çay ocağında çalışıyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunları Hacı Gündüz ve Kahraman Selçuk ise İstanbul’da temizlik malzemesi satıyor. Hepsi aynı şeyi söylüyor: “Sınavlarda kontenjan çok düşük tutuluyor. Bizim gibi binlerce ilahiyat mezunu iş bulamıyor. Ama Türkiye’de misyonerlik tartışılıyor.” İlahiyat fakülteleri her yıl ortalama 3 bin mezun veriyor. Kendi alanlarında bir işe giremeyen ilahiyatçılar, ‘ne iş olsa yaparım’ diyenlerin arasına katılıyor. Devlet memuru olmak için tek çare Kamu Personeli Seçme Sınavı. Ancak geçen sene sınava giren yaklaşık 10 bin ilahiyat fakültesi mezunundan sadece 700’ü öğretmen olabildi. Diyanet ise 2004’te 650 ilahiyat mezununu istihdam edebildi. Türkiye’de misyonerlik gibi konuların üstesinden gelecek birikimin olduğuna dikkat çeken Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez, “Yapılması gereken bu birikimi çağdaş ve bilimsel yöntemlerle harekete geçirmek. 23 bin kadromuz boş. Milli Eğitim’in de ihtiyacı var. Ama binlerce ilahiyatçı işsiz.” diye dert yanıyor. Tüm İlahiyat Fakülteleri ve İslam Enstitüleri Mezunları Derneği Başkanı Selahattin Yazıcı da, memurluk sınavına girmeyenlerle birlikte toplam 20 bini aşkın ilahiyat fakültesi mezununun boşta olduğunun altını çiziyor. Bunların, misyonerlik ve satanizm gibi zararlı akımlara karşı değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Yazıcı, yıllardır uygulanan ambargolara tep- ki gösteriyor: “Din derslerine uzmanları alınmadığı için başka branştaki öğretmenler giriyor. Diyanet İşleri de 23 bin imamsız cami- ye ilahiyatçı gönderemiyor.” Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Fayda ise, devletin Anayasa’da belirtilen ‘din eğitimi’ görevini yerine getirmediğini düşünüyor. İlahiyat fakültesi mezunlarının işsiz olmasının kendilerini ‘fevkalade üzdüğünü’ belirten Fayda, devletin maddi imkanları ölçüsünde yeni kadrolar açmasını istiyor ve ilahiyat mezunlarının bunu sabırsızlıkla beklediğini hatırlatıyor. Misyonerlik faaliyetine maruz kalanlara iyi bir din eğitimi verilmesi gerektiğini anlatan Fayda, Türkiye’de din öğretimi yapılmasına rağmen din eğitimi verilmediğini ifade ediyor. Anayasa’nın 24. maddesinin din öğretimi ile birlikte din eğitimini de öngördüğünün altını çizen Prof. Dr. Mustafa Fayda şunları kaydediyor: “Anayasa, din eğitimini şahıslara bırakmamış, devlete vermiş. Devlet de bu görevini yapmayınca meydan boş kalıyor. Devletin, Anayasa’nın bu çalışmayan maddesine işlerlik kazandırması için din eğitimi konusunda bir kanun çıkarması gerekiyor. Din öğretiminde, İslamiyet’te ‘namaz kılma, oruç tutma vardır, denir ve orada kalırsınız. Din eğitiminde ise camide abdest alması, namaz kılması öğretilir, Allah anlatılır, onun için gözyaşı dökülür.” Fayda, gerekli din eğitiminin verilmemesinin sakıncasını ise şöyle özetliyor: “Halk bütün rüzgarlara açık hale gelir. Misyonerlerin işi kolaylaşır.” “Din elden gidiyor” tartışmasını, 2 Ocak’ta eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in eşi DSP eski Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit başlatmıştı. Yazılı bir açıklamayla konuya değinen Ecevit, misyonerlerin Türkiye’deki faaliyetlerini yoğunlaştırdığını belirtmiş ve şu görüşleri dile getirmişti: “AB’ye gireceğiz derken, dinimiz elden gidiyor. Ülkemde Müslümanlığın gerilemesine razı olamam. Kimi vatandaşlarımız kâh ikna yoluyla kâh çıkar sağlanarak Hıristiyan yapılıyor. Takkenin üzerine haç geliyor. İnsan inançsız olmaya görsün, her hareketi takiyye olur. Ben takiyyelerle yönetilmek istemiyorum. Ben ülkemi geri istiyorum.” Bu açıklamaya ilk tepki hükümetten gelirken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, “DSP iktidarında İslamiyeti anlatacak kurumların nasıl zayıflatıldığı, Kur’an kurslarının, imam-hatip liselerinin nasıl kapatıldığı aklıma geldi, açıklamayı okuyunca kara kara düşündüm.” demişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Rahşan Ecevit’e şu cevabı vermişti: “Hallerine güler misin ağlar mısın? ‘Eser, müessiri ile değerlidir’ diye atalarımızın çok değerli bir kelam-ı kibarı vardır. Söz, çok önemlidir... Bizden önceki hükümet, AB’ye girmek istemiyor muydu? Üçlü koalisyon AB rüşt-ü sebatını kabul etmedi mi? Altındaki tüm maddelere imza atmadı mı? Peki ne oldu da bunlar şimdi geri vitese takıyorlar? Anlamak mümkün değil.” Daha sonra tartışmaya akademisyenler de katılmış, misyonerlik faaliyetlerinin Avrupa Birliği ile kıyaslanmasının doğru olmadığı, sıkıntının dini eğitim ve öğretimdeki yetersizlikten kaynaklandığı ifade edilmişti. ZAMAN