BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

İlaç sektöründe büyük oyunlar

İlaç sektörü silah lobisi kadar para harcıyor. Dev bütçeli sektör tüketicileri moda hastalıklara yönlendiriyor. Meral Tamer bir doktorun düşündüren sözlerini kaleme aldı.

Abone ol

Milliyet yazarı Meral Tamer ilaç sektöründe yaşanan garipliklere dikkat çekti. Osman Müftüoğlu ile konuşan yazar ilaçlar bizi hastasallaştırıyor diyerek doktorların da bu kirli oyunlarda yer aldığını yazdı.

Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Bakanlığı'ydı. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı oldu. 1989'da "Sosyal Yardım" kırpıldı, Sağlık Bakanlığı kaldı


Önceki gün kısmen değindim. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ile sohbetimiz, benim için çok ufuk açıcıydı. Gazeteci olarak dikkat, hayret, ibret ve üzüntüyle izlediğim ilaç sanayiini ve tıp dünyasını bu kez; yıllarca iç hastalıkları uzmanı olarak çalışmış, Ankara Numune Hastanesi'nin başhekimi olarak 10 yıl masanın idari tarafında da oturmuş bir doktorun cesur bakış açısıyla değerlendiriyorduk.
Prof. Müftüoğlu, kamuoyunun yakından tanıdığı ünlü bir doktor. Ağzından çıkan her kelimeyi özenle seçmesi gerektiği halde, açıkyüreklilikle konuştu. Ben de bu sayede, yıllardır izlediğim bir sektörle ilgili çok değerli yeni ipuçları edinmiş oldum.

Teşhis et, para kazan
Örneğin önceki günkü yazımda konu ettiğim uluslararası ilaç devlerinin, son Amerikan seçimlerinin finansmanında silah lobisinden bile daha fazla para harcaması! Amerikan başkanlık seçimlerinin finansmanında ilaç sektörünün petrol, silah ve sigara ile birlikte ilk 4 arasında yer aldığını öğrenmek, benim için müthiş değerli bir enformasyon. Doktorları Hipokrat yemininden uzaklaştıran süreci, en kaba hatlarıyla Prof. Müftüoğlu'ndan dinlemek de ilginçti:
"İnsanları iyileştirmek ve hatta mutlu etmek gibi bir misyonla ortaya çıkan tıbbın endüstriye dönüşmesi şu iki çok önemli keşifle oldu:

Teşhis et, para kazan
Tedavi et, para kazan'dı.

Hipokrat yalanı!
Ve bu sayededir ki 20. yüzyılın ortalarından bu yana insan yaşamı da beklenmedik biçimde uzadı. İnsan ömrü 30 yıl uzadıysa, bunun 10 yılı statin grubu ilaçların bulunması sayesindedir. Kolesterol ölçüm tekniklerindeki gelişme ve kolesterol düşürücü ilaçlar, insan ömrünü tek başına 10 yıl uzatmıştır. Ancak başlangıçta hastalar, Sülfamid ve benzeri ilaçlarla tedavi edilirken ilaç sanayiinin 2. büyük keşfi, tedavi etme aşamasında çok büyük paraların kazanılabileceği oldu. Ve doktorlar, bu 2 kavram arasında sıkıştı. Hipokrat yemininde insanları mutlu etmek var. Öncelikle "zarar verme" der Hipokrat yemini. İlaç sanayii, zarar vermemeyi ne kadar dikkate alıyor, orası hayli kuşkulu.
Madalyonun öbür yanında ise hastasallaştırma, yeni moda hastalıklar icad etme ve yeni tıp tekniklerini ve ilaçları bu yeni moda hastalıkların tedavisine yönlendirmek var. Tabii bu iş doktorlar aracılığıyla yapılmaktadır."

'Neler oluyor bize?'
Türk doktorların da maalesef bu çarkın bir parçası olduklarına işaret eden Prof. Müftüoğlu, "Neler oluyor bize?" diye durup sormak gerektiğini söylüyor. "Hastasallaştırma" ve moda hastalıklar yaratmayla ilgili olarak verdiği örnekler, beni kişisel olarak da yakından ilgilendiriyor: Mesela neden kadınlar belli bir yaştan sonra hep osteoporoza ve meme kanseri riskine karşı testler yaptırır da tansiyonuna, kolesterolüne ya da kalbine aynı düzen içinde baktırmaz? Dahası Prof. Müftüoğlu, Türkiye'deki kemik ölçüm testi yapan makinelerin Amerikalı kadınlara göre ayarlandığını, Türk kadını Amerikalıdan çok daha az süt içtiği için, buradaki testlerde kadınlarımızın büyük çoğunluğunun osteoporik çıktığına ve ona göre tedavi edildiğine dikkat çekerek bir kez daha tüylerimi ürpertiyor.

Koruyucu hekimlik
Sahi bu arada hastanelerdeki koruyucu hekimlik bölümlerine ne oldu? Sorunun da cevabın da sahibi Müftüoğlu: "Bu trend içinde koruyucu hekimlik hastanelerden, hatta şehir merkezlerinden uzaklaştırıldı, artık sadece varoşlarda var. Doktorlar olarak bizler de maalesef bu duruma seyirci kaldık."
Uluslararası ilaç firmalarının ve tıp endüstrisinin ahtapot kollarıyla kıskıvrak kavradığı çark içinde elbette yoksullara yer yok, AIDS'e çare bulmaya gerek yok, hatta sıtmadan milyonlarca çocuğun telef olduğu Afrika'ya ucuz ilaç bile yok.
Sahi Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Bakanlığı olarak anılan, daha sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı olarak bildiğimiz bakanlığa bugün neden sadece Sağlık Bakanlığı diyoruz? Müftüoğlu'nun uyarısı üzerine araştırdım. Söz konusu bakanlığın "Sosyal Yardım" bölümü, 1989'da kurulan Yıldırım Akbulut hükümetince budanmış. O tarihten bu yana sosyal yardım boyutunun, bakanlığın adında hiç yer almaması da aynı bakış açısının uzantısı mı? Ne dersiniz?

Yazı:Meral Tamer
Kaynak:milliyet.com.tr