BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,85
ALTIN 2.973,77
HABER /  GÜNCEL

İktidarın değil, halkın medyasını istedi

Ekrem Dumanlı, medyaya sitem etti. Gazetelerin, sadece siyasilere ve güç sahiplerine hizmet ettiğini yazdı. Dumanlı, iktidara değil, halka hizmet eden basını istedi...

Abone ol Ekrem Dumanlı, tatile giren medyayı eleştirdi. Aslında Dumanlı'ya göre tatile giren medya değil, siyasiler ve güç sahipleriydi. Dumanlı, haberlerin bu kesimlere endeksli olmasından şikayet etti. diyen Dumanlı'nın tek istediği yapılan haberleri halk adına yapmaktı...

Yazı : Ekrem Dumanlı
Kaynak :


Okullar tatil oldu, yaz sıcakları bastırdı... Ve, medyada rehavet dönemi başladı. Bir yönüyle bu rehavet havasından kaçınmak mümkün değil.


Çünkü ülke topyekün tatil havasına kaptırmış kendini. Tatili derinlemesine soluklayan sadece okullar değil ki! Tatil ne kadar geniş bir alana yayılırsa bizim medyanın habersizlik sendromu o kadar şiddetli yaşanıyor. Bırakın yaz tatillerini; hafta sonu tatilleri bile bizim medyaya doğum sancısı yaşatıyor. Her hafta sonu yaşanan haber sıkıntısı yetmezmiş gibi bir de aylarca süren yaz tatili basının iflahını kesiyor. O yüzden habercilerin sendromu üzerinde durmakta fayda görüyorum.

Tatil dönemlerinin haber krizine dönüşmesinin asıl sebebi, medya-siyaset ilişkisinin sağlıksız işlemesinde gizli. Bizde resmî makamlar durunca haber akışı da adeta duruyor. Mesela, herkes tatile gitse TBMM açık kalsa haber sendromu yaşanmaz. Meclis tatile girince siyaset cenahından esen rüzgâr bir anda kesiliveriyor. Siyasette yaprak kıpırdamayınca haber merkezlerinde de aynı durgunluk gözleniyor. Böyle dönemlerde politika haberleri, milletvekillerinin Ankara’dan uzaklaştığı ölçüde gerçeklikten uzaklaşmış oluyor. Vekillerin memleket gezileri, tatil beldelerinde yakalanan fotoğrafları; yani siyasetin magazinel kısmı ön plana çıkıyor. Vakıa, Avrupa Birliği çerçevesinde oluşan yeni gündem son yıllarda imdada yetişti ve dış politikadaki hareketlilik basını biraz da olsa rahatlattı. Ancak bu konularda da basın, demeçlere mahkûm bir görüntü veriyor. Siyasî haberlerde sıkça görülen sığ bilgiler ve yavan ifadeler, dış politika gibi ince ayrıntıların önem kazandığı bir alanda da sürüp gidiyor...

Basın demeç gazeteciliğini aşamıyor

Tam bu noktada köklü bir probleme parmak basmakta fayda var: Bizdeki haber geleneği maalesef demeç gazeteciliği üzerine kurulu. Tırnak işaretlerinin biri biter bizim haberlerde diğeri başlar. Tırnak işaretlerinin sonunda ‘dedi, ekledi, ifade etti’ gibi kelimelerle şablon tamamlanır. Bu tip haberlerde ne perde arkası bilgilere rastlarsınız; ne habere konu edilen beyanlara karşı alınan görüşlere. Bizim ülkemizde karşı görüş alma refleksi bile karşı tarafın vereceği demece göre ayarlanmıştır. Oysa siyasetçilerin söylediklerini değişik açıdan yorumlayacak pek çok mekanizma vardır. O çalışmaları gerçekleştirmek ayrı bir gayret istiyor. Demeçleri olabildiğince kısaltmak, o demeçlerden en sansasyonel cümleyi başlık yapmak gibi redaktör hamleleri varken, beyan edilen bir bilginin peşine düşmek, onu değişik kaynaklardan araştırmak, sorgulamak, hayattaki izdüşümlerinin peşine düşmek vs. kolay olmasa gerek...

Tatil dönemlerinde haber sıkıntısı çekilince bir başka tehlike çıkar ortaya: Çok da önemli olmayan ya da defalarca tartışılmış; ama bir türlü sonuç alınamamış bazı konular yeniden gündeme getirilir. O gündemlerden hareketle başlayan sıcak tartışmalar, haberciler için bazen can simidi gibidir. Herkes bilir ki arada bir tazelenen polemiklerden hiçbir netice çıkmaz ve bir müddet sonra yazılanlar-çizilenler unutulup gider; ancak bu arada da manşetler kurtarılmış olur...

Konu sadece siyaset de değil aslında. Her alanda habere yeni bir bakış açısı getirmek zorunda medya. Şu ana kadar hep ezber üzerine yapılan habercilik yolları deneniyor. Siyasetin aktörleri kısa bir tatile girince bunalıma giriyor habercilik. Futbol sezonu bittiğinde medya, benzer bir krize girmiyor mu sanki! Haftanın üç günü maçlar oynanmayınca, o maçların yankıları dört gün boyunca yankılanmayınca medya kendini transfere veriyor. Bundan sonrası hak getire! Akla hayale gelmedik haberler, sansasyonlar, abartılar... Hayalî transferlerin çetelesi tutulsa her yaz sezonu koca bir anıt dikilir...

Ne kadar tatil rehaveti yaşanırsa yaşansın hayat durmuyor, dolayısıyla haber de bitmiyor. Çünkü sosyal ilişkiler ve problemler sürüyor. Bizdeki gazeteler her gün 3. dünya savaşı varmışçasına yayın yapmayı temel tercih konusu yaptığı için, polemiklere sebep olan faaliyetler hız kesince sudan çıkmış balığa dönüyor.

Türk medyasının, anormal durumlar üzerine kurgulanmış sıcak haber mantığından kaçınması gerekiyor artık. Çünkü dünyanın gelişmiş hiçbir yerinde habercilik muhtemel krizler üzerine yapılmıyor. Hele resmî takvim doğrultusunda gündem, demeçlere hiç mi hiç mahkûm edilmiyor. Demecin de, röportajın da gazetecilikte yeri var elbet; ancak gazeteleri basın bültenlerinin bileşkesi haline getirmek de gazetecilik sayılmaz.

Medya sosyal gerçekliğe eğilmeli

Medya, haberciliğe sosyal gerçeklik gözüyle yeniden bakmak zorunda. Bireyin haberde gerçek bir özne olabileceği ve o öznenin sosyal bir yaraya parmak basabileceğini gazete yöneticileri görmeli artık. Zirvelerde alınan kararların halkı nasıl etkileyeceği de önemli; ancak vatandaşın boğuştuğu problemlerin de yönetimleri adım atmaya zorlaması gerekiyor. Bireyin üstlendiği yeni rol ve sivil toplumun medyayı zorladığı çizgi de bunu şart koşuyor.

Daha açık söylemek gerekirse; medya, gücün yanında yer alıp halka bir şeyler dayatma misyonundan (!) vazgeçmek zorunda. Bu tarzın yerini birey ve topluma daha yakın duran, onların problemlerini daha gerçekçi örnekler üzerinde şerh eden medya modeli alıyor. Hal böyle olunca hem medya daha etkin bir rol üstleniyor hem de yönetimde bulunanlar medyanın denetimine ve yol göstericiliğine daha fazla inanmaya başlıyor.

Sivil toplum ancak sivil medya ile hayata geçirilebilir. Sivil medya, resmî söylemlerin satır aralarından polemik mevzu olacak diye demeç toplamaz. Şatafatlı demeçlerle sosyal yaraların arasındaki mesafeyi de bilir çünkü. Gecekondu semtlerinden lüks tüketim mabetlerine kadar sosyal hayatı içine alan her alanı tek tek tarar. Kimi zaman konu gelir siyasete kilitlenir; orada da zengin bilgiler, derin analizler, doğru yorumlar, yol gösterici verilerle süslenir haberler. Bazen bir başarı öyküsü de manşet değerinde bir haberdir; yeter ki o gerçek öykünün ışığı sosyal bir yansımaya dönüşsün...

Her tatilde haber merkezlerine bir kâbus çöküyor. Bu kâbustan kurtulmanın tek yolu var: Gazetelerin halkın arasına karışması, gerçek gündeme ulaşması. Hayat devam ettiği, gazeteler sosyal sorumluluğu ve gerçekliği hissettiği müddetçe gazetecilik için tatil söz konusu olmaz...