İkinci darbeyi yaşıyoruz!
Farkında mısınız bilmiyorum, nice zamandır hepimiz yargının verdiği ve vermediği tuhaf ötesi kararları tartışıyoruz.
Nice zamandır ikinci bir darbe girişiminin yaşanıp
yaşanmayacağını tartışıyoruz.
Darbe denilince toplumun büyük bir kesimi 15 Temmuz benzeri kanlı
darbe girişimi daha yaşanacağını düşünüyor.
Hal böyle olunca gözümüzün önünde yaşanan bazı ilginçlikleri es
geçiyoruz.
Bu olayları küçük, sıradan veya münferit olarak yorumluyoruz.
Ben bu tür olayları küçük akıntılara benzetiyorum.
Bilirsiniz...
Küçük akıntılar, büyük olanları besler. Bir kaç küçük akıntı, büyük
akıntıya dahil olduğunda sele dönüşür ve herşeyi önüne katarak
büyük yıkımlara neden olur.
Bugün o küçük gibi görünen ilginçliklere değineceğim izin
verirseniz.
Farkında mısınız bilmiyorum, nice zamandır hepimiz yargının verdiği
ve vermediği tuhaf ötesi kararları tartışıyoruz.
Hangi kararlar olduğunu tek tek yazayım.
Mesela; Adil Öksüz'ün tüm suçları sabit olmasına rağmen
salıverilmesi ve bir daha bulunamaması...
Metrobüste şortlu kadına tekme atan magandanın önce serbest
bırakılması. Toplum isyan edince yeniden gözaltına alınıp
tutuklanması...
Cinayet gibi kazaya imza atan yönetmen çocuğu Rüzgar Çetin'in
serbest bırakılması...
Dokunulmazlıkları kalkan HDP'lilere bir türlü dokunulmadığı gibi
onlara yeni suçlar işleme konusunda adeta prim verilmesi...
Sela okuyan imamlara saldırıp darp edenler, silah gösterenler
hakkında hiç bir işlem yapılmaması...
Bölücülük suçundan tutuklanan BDP yöneticisinin çıktığı mahkeme
üyeleri tarafından tahliye edilmesi...
Darbeci Semih Terzi'nin ailesinin, şehit Ömer Halisdemir'in
ailesine dava açtığı yalanının piyasaya sürülmesi ve bu yalanın
köpürtülmesi...
Ve en önemlisi...
Bazı masumların Fetöcü diye ihraç edilmesi ve Fetöcü olanların
birileri tarafından korunup kollanması...
Tüm bu akıl dışı olayların bir iki ay içinde yaşanması tesadüf
olabilir mi?
Sanmıyorum...
Küçük akıntılar bir kez daha büyük akıntıyı besliyor ve bunu bir
kez daha farketmiyoruz.
"Türkiye'de alkol yasaklandı" palavrası sıkıldığında
aldırmadık. "İnternet yasaklanıyor" yalanı
köpürtüldüğünde aldırış etmedik. "Kürtaj ve sezeryan
yasaklandı" iftirası atıldığında önemsemedik. "Erdoğan
artık kaç çocuk doğuracağımıza bile karışıyor" yaygarası
kopartıldığında ciddiye almadık....
Ancak bu olayların toplamı bize Gezi ayaklanmasını yaşattı. Çünkü
toplumu bu yalanlarla isyana teşfik ettiler.
17/25 Aralık döneminden sonra yine aynı taktikle
geldiler.
Birkaç bakan üzerinden oluşturdukları algı operasyonu sonrasında,
"Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu yapılıyor"
dediler, dudak bükmekle yetindik.
"Erdoğan'ın evinde milyar dolarlar var" iftirasını attılar,
"saçmalık" deyip geçiştirdik.
"Türkiye IŞİD isimli terör örgütünü kurdu ve destekliyor"
dediklerinde "Ohaa" dedik, gülüp geçtik.
"Erdoğan diktatörlük yapıyor" diye diye dünyayı
inandırdıklarına şahit olduk ancak önlemimizi almadık.
Sonuç?
Bazı ülkelerin de gizli kapaklı desteklediği 15 Temmuz darbesini
yaşadık.
Şimdi yapılmak istenen çok daha farklı...
Bu kez yargı ve adalet ayağı üzerinden toplumun bir kısmını
ayaklandırmaya çalıştıklarına şüphe yok.
Şu an yapılacağı iddia edilen ikinci darbe girişimini yaşıyoruz.
Yavaş yavaş yaşadığımız için farketmiyoruz, mesele burada...
"Adaletsizlik" vurgusu yaparak toplumu silahlandırmaya ve
herkesin kendi adaletini silahla aradığı bir ortamı yaratmaya
çalışıyorlar.
Israrla ve iddiayla söylüyorum.
Birileri 15 Temmuz'da başaramadığı iç savaşı bu kez yargı kararları
üzerinden çıkarmak istiyor.
"Madem devlet HDP'lilere dokunmuyor, o zaman şehitlerin
intikamını biz alırız" diyenlerin sahaya indiği...
"Madem Türkler bizim seçtiğimiz siyasetçileri öldürüyor, biz de
isyan çıkarırız" diyen Kürtlerin ayaklandığı...
10 yıldır kardeş olan bu iki kesimin birbirine kırdırıldığı...
Alevilerin başka gerekçelerle kışkırtıldığı ve herkesin kendi
intikamını alıp kendi adaletini sağladığı bir girdaba
sürükleniyoruz.
Çözüm mü?
Ülkeyi yönetenler 15 Temmuz'dan bu yana yargıda epey temizlik
yaptı. Ancak bu temizlik sadece Fetö ile sınırlı kalmamalı.
Toplumda infial yaratan kararlara imza atan hakim ve savcılar
hakkında mutlaka inceleme yapılmalı.
Halka, "Biz bu rezilliklerin üzerine gidiyoruz, gideceğiz"
mesajı verilmeli...
Ve en önemlisi...
HDP'lilere bir an önce dokunulmalı, PKK'ya ve Fetö'ye destek veren
kim varsa acilen yargı karşısına çıkarılmalı...
Millete düşen ise 15 Temmuz'da sağlanan kardeşlik ruhuna uygun
hareket edip, bu birliği bozmaya çalışanların oyununa gelmemek
olmalı...
Yoksa bu ülkeye yazık olacak!