BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

İkinci darbeyi yaşıyoruz!

Farkında mısınız bilmiyorum, nice zamandır hepimiz yargının verdiği ve vermediği tuhaf ötesi kararları tartışıyoruz.

Nice zamandır ikinci bir darbe girişiminin yaşanıp yaşanmayacağını tartışıyoruz.

Darbe denilince toplumun büyük bir kesimi 15 Temmuz benzeri kanlı darbe girişimi daha yaşanacağını düşünüyor. 

Hal böyle olunca gözümüzün önünde yaşanan bazı ilginçlikleri es geçiyoruz.

Bu olayları küçük, sıradan veya münferit olarak yorumluyoruz.

Ben bu tür olayları küçük akıntılara benzetiyorum. 

Bilirsiniz...

Küçük akıntılar, büyük olanları besler. Bir kaç küçük akıntı, büyük akıntıya dahil olduğunda sele dönüşür ve herşeyi önüne katarak büyük yıkımlara neden olur.

Bugün o küçük gibi görünen ilginçliklere değineceğim izin verirseniz.

Farkında mısınız bilmiyorum, nice zamandır hepimiz yargının verdiği ve vermediği tuhaf ötesi kararları tartışıyoruz.

Hangi kararlar olduğunu tek tek yazayım.

Mesela; Adil Öksüz'ün tüm suçları sabit olmasına rağmen salıverilmesi ve bir daha bulunamaması...

Metrobüste şortlu kadına tekme atan magandanın önce serbest bırakılması. Toplum isyan edince yeniden gözaltına alınıp tutuklanması...

Cinayet gibi kazaya imza atan yönetmen çocuğu Rüzgar Çetin'in serbest bırakılması...

Dokunulmazlıkları kalkan HDP'lilere bir türlü dokunulmadığı gibi onlara yeni suçlar işleme konusunda adeta prim verilmesi...

Sela okuyan imamlara saldırıp darp edenler, silah gösterenler hakkında hiç bir işlem yapılmaması...

Bölücülük suçundan tutuklanan BDP yöneticisinin çıktığı mahkeme üyeleri tarafından tahliye edilmesi...

Darbeci Semih Terzi'nin ailesinin, şehit Ömer Halisdemir'in ailesine dava açtığı yalanının piyasaya sürülmesi ve bu yalanın köpürtülmesi...

Ve en önemlisi...

Bazı masumların Fetöcü diye ihraç edilmesi ve Fetöcü olanların birileri tarafından korunup kollanması...

Tüm bu akıl dışı olayların bir iki ay içinde yaşanması tesadüf olabilir mi?

Sanmıyorum...

Küçük akıntılar bir kez daha büyük akıntıyı besliyor ve bunu bir kez daha farketmiyoruz.

"Türkiye'de alkol yasaklandı" palavrası sıkıldığında aldırmadık. "İnternet yasaklanıyor" yalanı köpürtüldüğünde aldırış etmedik. "Kürtaj ve sezeryan yasaklandı" iftirası atıldığında önemsemedik. "Erdoğan artık kaç çocuk doğuracağımıza bile karışıyor" yaygarası kopartıldığında ciddiye almadık....

Ancak bu olayların toplamı bize Gezi ayaklanmasını yaşattı. Çünkü toplumu bu yalanlarla isyana teşfik ettiler.

17/25 Aralık döneminden sonra yine aynı taktikle geldiler. 

Birkaç bakan üzerinden oluşturdukları algı operasyonu sonrasında, "Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu yapılıyor" dediler, dudak bükmekle yetindik.

"Erdoğan'ın evinde milyar dolarlar var" iftirasını attılar, "saçmalık" deyip geçiştirdik.

"Türkiye IŞİD isimli terör örgütünü kurdu ve destekliyor" dediklerinde "Ohaa" dedik, gülüp geçtik.

"Erdoğan diktatörlük yapıyor" diye diye dünyayı inandırdıklarına şahit olduk ancak  önlemimizi almadık.

Sonuç?

Bazı ülkelerin de gizli kapaklı desteklediği 15 Temmuz darbesini yaşadık. 

Şimdi yapılmak istenen çok daha farklı...

Bu kez yargı ve adalet ayağı üzerinden toplumun bir kısmını ayaklandırmaya çalıştıklarına şüphe yok.

Şu an yapılacağı iddia edilen ikinci darbe girişimini yaşıyoruz. Yavaş yavaş yaşadığımız için farketmiyoruz, mesele burada...

"Adaletsizlik" vurgusu yaparak toplumu silahlandırmaya ve herkesin kendi adaletini silahla aradığı bir ortamı yaratmaya çalışıyorlar. 

Israrla ve iddiayla söylüyorum.

Birileri 15 Temmuz'da başaramadığı iç savaşı bu kez yargı kararları üzerinden çıkarmak istiyor.

"Madem devlet HDP'lilere dokunmuyor, o zaman şehitlerin intikamını biz alırız" diyenlerin sahaya indiği...

"Madem Türkler bizim seçtiğimiz siyasetçileri öldürüyor, biz de isyan çıkarırız" diyen Kürtlerin ayaklandığı...

10 yıldır kardeş olan bu iki kesimin birbirine kırdırıldığı...

Alevilerin başka gerekçelerle kışkırtıldığı ve herkesin kendi intikamını alıp kendi adaletini sağladığı bir girdaba sürükleniyoruz.

Çözüm mü?

Ülkeyi yönetenler 15 Temmuz'dan bu yana yargıda epey temizlik yaptı. Ancak bu temizlik sadece Fetö ile sınırlı kalmamalı. Toplumda infial yaratan kararlara imza atan hakim ve savcılar hakkında mutlaka inceleme yapılmalı. 

Halka, "Biz bu rezilliklerin üzerine gidiyoruz, gideceğiz" mesajı verilmeli...

Ve en önemlisi...

HDP'lilere bir an önce dokunulmalı, PKK'ya ve Fetö'ye destek veren kim varsa acilen yargı karşısına çıkarılmalı...

Millete düşen ise 15 Temmuz'da sağlanan kardeşlik ruhuna uygun hareket edip, bu birliği bozmaya çalışanların oyununa gelmemek olmalı...

Yoksa bu ülkeye yazık olacak!