BIST 8.864
DOLAR 34,31
EURO 37,35
ALTIN 3.031,78

İki ben, matrix, mağara, su

Ruhunun derinliklerinden fısıldayan büyük sesi duy! Kulak kabart ona. Hayatın dış seslerinin onu bastırmasına asla izin verme. Haydi, birleştir işaret parmaklarının ucunu ve zamanı durdur. Kendini dinle. Kendini bilmek için kendini dinle.

Ruhunun derinliklerinden fısıldayan büyük sesi duy! Kulak kabart ona. Hayatın dış seslerinin onu bastırmasına asla izin verme. Haydi, birleştir işaret parmaklarının ucunu ve zamanı durdur. Kendini dinle. Kendini bilmek için kendini dinle. 

Ama insan kendine hiç vakit ayıramıyor, ne olduğunu bilmediğin bir kargaşanın içinde yaşayıp gidiyorsun. Bazen "yeter, ben oynamıyorum" demek geliyor içimden. Yalnız kalmak istiyorum, kimse bana birşey söylemesin, benden birşey istemesin, cep telefonumu kapatayım, inzivaya çekileyim. Peki olası mı bu? Olasıdan da öte, sağlıklı mı? Depresyon belirtisi hatta bence! 

Hayat sana kurallarını dayatamasın, sen kendi kurallarını koy hayatın önüne! 

Olmuyor her zaman işte, çevrendekilere göre de yaşamak zorundasın… 

Öyle bir mecburiyet yok! O bizim kendimize uydurduğumuz bir yalan, bir sanrı, bir yanılsama. 

Ama insan çevresine karşı ne kadar duyarsız olabilir? 

Çevre dediğin; televizyon, gazeteler, bestseller’lar, markalar, sermaye piyasaları, internet… Bunlar modern çağın ilahları! Belki bizden kendilerine secde etmemizi, dualar eşliğinde tapınmamızı falan istemiyorlar. Fakat sahip olduğumuz en kıymetli şeyi talep ediyorlar: Zaman. Hani ilkel insanlar yiyecek, altın, kan sunarlardı tanrılarına. Biz de modern çağın ilahlarına zamanımızı sunuyoruz... 

Haklısın. Ama, zor karşı durmak işte... 

Bu bir olmak ya da olmamak meselesi, gerçekten istenirse karşı koyulabilir. Özgur irade ve akıl…Bu iki gücüne yeniden sahip çıkmayı öğren! Hayır demek istiyorsan “Hayır!”; Evet demek istiyorsan “Evet!”

Bak, ben senin dediklerini yapmak için o kadar savaştım ki. Ama görüyorum ki insanları değiştiremiyorum. İnsanlar senden ilgi alaka bekliyorlar, senin de onlar gibi olmanı istiyorlar. Yani senin dediğin, benim de çok istediğim birşey, ama ütopik. İmkansız. 

Bu bir tercih meselesi. Matrix’i beraber izledik yıllar önce. Orada Neo’yu hatırla. Hangi hapı alacağına sen kendin karar vereceksin. Kırmızı veya mavi, karar senin kararın. 

Peki ikisini de istiyorsan? Bence insan iki kanatlı bir kuş, denge için ikisine birden ihtiyacı var: Hayale ve gerçeğe. 

Ayaklarin zincirlerle bağlıyken göklere kanatlanamazsın! 

Ben seni anlıyorum ama sen bunu çevrende kaç kişiye kabul ettirebiliyorsun ki? Yanında sesli düşünebildiğin en yakın dostların bile bir yerden sonra abartma diyor, hayatın akışına ters kürek çekme diyor... 

Sana senin de bildiğin bir meseli hatırlatayım. Köyün birinde, suyundan içenlerin delirdiği bir kuyu vardır. Zamanla tüm köy ahalisi o kuyunun suyunu içer ve köy bir deliler köyü olur, bir kişi hariç. Sen işte o bir kişi olduğunu düşün. Delireceğini bile bile o kuyudan suyu içecek misin? 

Yalnız kalmamak için, fildişi kulede yalnız ölmemek için, belki... 

Yalnız kalacağına dair duyduğun endişeye katılmıyorum. Başka bir boyuta kapı açmak bu, bu dünyanın sahte ve fani birlikteliklerinden sıyrılıp, zaman ve mekân ötesi hakiki dostlukların dünyasına adım atmak. Platon'un mağara alegorisini biliyorsun.

Gölgeler ve zincirler... 

Evet, insanlığın durumu o değil mi? Hayatın rutini dediğimiz şey, ayaklarımızda zincirler bağlıyken mağaranın duvarlarında izlediğimiz gölgeler. Şimdi sen yalnız kalmamak için, diğer insanlarla beraber o gölgeleri seyretmeye devam etmek için o zincirlerden kurtulmaya çabalamazsan, ne kadar doğru bir iş yapmış olursun? 

Bilemiyorum... 

Bak, Mevlana'nın şu enfes sözünü hatırlatarak bitireyim sohbetimizi: "Kainatta insanların suyu aradıkları gibi, su da insanları arar." Bu su da yukarıda anlattığım su gibi delirten bir su ama bu başka bir delilik. Korkma. Sadece, suyun seni bulacağı zamana dek kendini hazırla...