BIST 9.660
DOLAR 34,61
EURO 36,33
ALTIN 2.927,67
HABER /  GÜNCEL

İki bayram arası tahliye olmaz!

Odatv davasında TÜBİTAK raporu sonrası söz hakkı verilen sanıklar isyan etti.

Abone ol

Gazeteciler Soner Yalçın, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan ile Yalçın Küçük'ün de aralarında bulunduğu 5'i tutuklu 13 kişinin yargılandığı Odatv davasının 13. duruşması yapıldı.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nın büyük salonunda yapılan duruşmaya, tutuklu sanıklar eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazeteciler Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ile Yalçın Küçük katıldı. Tutuksuz yargılanan Nedim Şener, Ahmet Şık, Muhammet Sait Çakır, İklim Ayfer Kaleli, Ahmet Mümtaz İdil, Şükrü Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız ile Coşkun Musluk da duruşmada hazır bulundu.

Duruşmaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, milletvekilleri Oktay Ekşi, Haluk İyidoğan ve Celal Dinçer ile partinin İstanbul il yöneticileri, gazeteciler Ahmet Hakan, Ayşenur Arslan ve Uğur Dündar ile sanatçılar Tarık Akan, Bedri Baykam ve Orhan Alkaya da izleyici olarak katıldı.

Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci TÜBİTAK raporunun mahkemeye geldiğini belirterek rapora karşı beyanları almak üzere sanıklara söz hakkı verdi.

YATMADIĞIM CEZAEVİ KALMADI

İlk olarak konuşan tutuklu sanık Yalçın Küçük, "Mamak'ta, Silivri'de, DGM'de yargılandım, hapis yattım. Çok şükür yatmadığım cezaevi kalmadı. Siz bizi suçsuz olarak yargılıyorsunuz. Bizi 3 gün yargılayın. Verin cezamızı. Bizim suçumuz yok" dedi.

BİR TEK BEN YÖNETEMİYORUM

Ellerindeki kağıtları mahkeme heyetine gösteren Küçük,"Bunları görüyor musunuz? Bunlar sizin iddianameniz. Ergenekon'u, PKK'yı, Odatv'yi ben yönetiyorum. Beni hafife almayın. Öcalan'ı da ben yönetiyorum. Bir tek beni, ben yönetemiyorum" dedi.

MAHKEME BAŞKANI'NDAN TÜBİTAK ELEŞTİRİSİ

Mahkeme Başkanı Hakim Ekinci TÜBİTAK raporunu eleştirerek "Sen bilirkişisin rapor yazıyorsun tam yaz, virüsle gönderildiyse açıkça yaz, net ortaya koy" dedi.

Soner Yalçın uzun süre alkışlanan konuşmasında şunları söyledi:

SONER YALÇIN: İKİ BAYRAM ARASI TAHLİYE OLMAZ!

Ülkemiz, utanmadan ve suçluluk duymadan sevinemediği acılı bir süreçten geçiyor. Oluk oluk kan akıyor.

İnsanlar kendini güvende hissetmiyor, korkuyor. Siyasi bir ihtirasa, sıradan bir kötülüğe teslim oldu Türkiye.

Zihinsel ve ahlaki bir çürüme yaşıyoruz. Vazgeçilmez olan insanlık haysiyeti erozyona uğradı; vasatlık ve bayağılık iktidar oldu.

Zalim bir intikam peşinde olanlar ülkemizi bölüyor. Ve ne yazık ki, bu kötücül atmosferin sebeplerinden biri de kanunsuz ve delilsiz ceza sistemi uygulayan adalet anlayışıdır. Hep güçlünün yanında olan, hep güçlünün haklı olduğuna karar veren bu otoriter yasalcılık, toplumsal yaşamı, barışı ve zaten az gelişmiş olan siyasal kültürü felç ediyor.

Amacı korkuyu ortadan kaldırmak olan adalet, korku nesnesi haline getirildi.

Özel yetkili mahkemelerin uyguladığı düşman ceza hukuku anlayışı nedeniyle hukukun üstünlüğü demokrasiyle bağını kopardı. İnsanlık hukuku, masumiyet karinesi unutuldu. Adil yargılama yok artık.

HİTLER'DEN ÖRNEK VERDİ

Hakikati başka kalıplara sokan adaletin ahlak sorunu var.

Bakınız:

Hitler'e hizmet etmiş savcılar-hakimler savaştan sonra, Nazizm'den Arınma Programı'na alındı. Burada savcı ve hakimlere sordular; "Sizler gözünüzü kırpmadan Hitler'e /Naziler'e nasıl hizmet verdiniz, nasıl boyun eğdiniz?" Savcı-hakimler şu yanıtı verdiler:

"Biz ne yapalım kanunlar böyleydi, biz kanunları uyguladık!"

Hayır tabii ki, bu gerekçe kabul görmedi. O savcı ve hakimlere şu yanıt verildi:

Adalet kökünü ahlaktan alır.

Adaleti ahlaktan bağımsız yorumlayamazsınız.

Peki: Hukukla iç içe olan ahlak nedir? Ahlaksızlığın ne olduğunu anlatarak ahlak tanımı yaptılar:

Ahlaksızlık; bilerek birine zarar vermektir. "Yasalaştırılmış adaletsizlik" kavramı Almanya'da böyle doğdu.

SOKRATES'Lİ SAVUNMA

Sokrates, "yanlış yapmaktansa ona maruz kalmayı tercih ederim" dedi ve bu ahlakçı tavrıyla ölüme gitti.

Yaklaşık 2500 yıl sonra Sokrates'le aynı kaderi paylaşıyoruz:

Haksızlığa maruz kaldık ve hala kalmaya devam ediyoruz. Sayın heyet, nasıl bir akıl yürütmeyle TÜBİTAK Raporu'nu aleyhimize değerlendirip tutukluluğumuza karar verdiniz? Diyorsunuz ki, "dokümanlar virüs yoluyla bilgisayarlara gönderilmediği bilirkişi raporuyla doğrulandı!" İyi de siz bunu raporun hangi sayfasına, hangi cümlesine dayandırıyorsunuz? Raporun böyle kesinlik içeren bir tek cümlesi, kanaati, değerlendirmesi yok.

Bu yalanı sadece cemaatin yayın organı Zaman gazetesi yazdı! TÜBİTAK Raporu, "bu dokümanların zararlı yazılımlar vasıtasıyla geldiğine veya gelmediğine dair kesin bir yargıya varılamamıştır" diyor.

Rapor bunu yazarken, siz nasıl böylesine bir sonuca varıyorsunuz? Kelime oyunlarıyla mı adaleti sağlayacaksınız?

Bakınız tüm samimiyetimle söylüyorum:

Bu zorlama gerekçe yerine, "iki bayram arası tahliye olmaz" deseydiniz daha inandırıcı olurdu! Adalet kesinlik ister. Kelime oyunlarıyla gerçeğin üzeri örtülemez.