Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İstanbul'da gerçekleştirilen Türkiye, Almanya, Fransa ve Rusya'nın temsilcilerinin katıldığı toplantı sonrası açıklamada, İdlib'e olası bir askeri harekatın sonuçları konusunda görüş birliğine varıldığını açıkladı.
Abone olTürkiye'nin ev sahipliğinde Almanya, Fransa ve Rusya'nın temsilcilerinin katıldığı toplantı bitti. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın toplantının ardından açıklama yaptı. Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in pazartesi günü yapılacak görüşmesine değinerek, "O önemli bir netice de doğurabilir bu noktada herkesi rahatlatacak" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, toplantının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlarken, "Özellikle İdlib'e yapılacak bir saldırının sonuçlarının çok ağır olacağı, hem insani krizlere yol açacağı hem yeni bir göç dalgasına neden olacağı, hem de devam etmekte olan siyasi süreçleri dinamitleyeceğine dair genel bir mutabakat var" dedi.
Suriye Zirvesi sonrasında açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, toplantının 4'lü zirvenin siyasi danışmanlar düzeyinde gerçekleştirildiğini ve tarafların Suriye merkezli bir müzakere süreci yaşandığını ifade etti. Kalın'ın açıklamaları şöyle:
"İdlib’e yapılacak olan saldırının sonuçlarının çok ağır olacağı, hem insani krizlere yol açacağı, göç dalgasına neden olacağı hem de devam etmekte olan siyasi süreçleri dinamitleyeceğini dair genel bir mutabakat var. Dolayısıyla bu felaketi önlemeye yönelik ne tür adımlar atarız, bunları değerlendirdik. Herkesin ortak kanaati çözümün askeri değil, siyasi olması gerektiği. Bu çerçevede de Birleşmiş Milletler çatısı altında devam eden Cenevre sürecinin desteklenmesi Astana platformunun buna destek sağlaması ve devam eden başka inisiyatifler var. Bunlarında Cenevre sürecine katkı verecek şekilde tanzim edecek şekilde bir genel fikir birliği oluştu.
"GÖÇ DALGASI SADECE TÜRKİYE'NİN YÜKÜ OLMAYACAK"
Geçen hafta sayın Cumhurbaşkanımız Tahran’da İdlib’e yönelik yeni bir saldırının olmaması için çok yoğun bir çaba göstermişti. Bu çabanın devamı olarak biz bugünkü toplantıyı gerçekleştirdik. Pazartesi’de bu müzakereler devam edecek. Bizim orada 12 tane askeri gözlem noktamızı var. Askerlerimizin güvenliği açısından da İdlib’deki insani durumun kontrol altında tutulması ve mevcut statünün korunması önem arz ediyor. Biz Türkiye olarak bu görüşümüzü arz ettik. İdlib’in belirli yerlerinde ortaya çıkan güvenlik risklerinin izale edilmesi önem arz ediyor. Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu ifade etti. Teknik heyetler üzerine görüşmeler devam ediyor. Yeni bir göç dalgası elbette sadece Türkiye’nin yükü olmayacaktır. Buradan Avrupa’ya uzanan yeni bir krizler silsilesinin doğmasına yol açabilir. Dolayısıyla bunu kimse arzu etmiyor. Fakat bunun nasıl önleneceğine dair bir mekanizme geliştirilmesi gerekiyor.
"BÜTÜN YÜKÜ TÜRKİYE'NİN OMUZLARINA YIKMAK..."
Krizin başından bu yana gündeme geldi ve zaman zaman insani yardım koridorları oluşturuldu. Fakat bunların sağlıklı işleyebilmesi, özellikle de mültecilerin geri dönmesi için orada belirli şartların sağlanması gerek. Özellikle güvenlik noktasında. Hiçbir mülteci dünyanın neresinde olursa olsun güvenliği garanti altına alınmadan kendi yerine dönmez. Bunun güzel bir örneğini Fırat Kalkanı Harekatında gördük. Türkiye o bölgeyi DEAŞ’tan temizledikten sonra 160 binden fazla insan Cerablus El-Bab bölgesine geri döndü. Orada şimdi tam bir güven ve huzur ortamı var. Başka yerlere dönmek istemiyorlar çünkü, orada çatışma var ve güvenlik yok. PYD, YPG kontrolünde olan ülkeler mülteciler dönmek istemiyorlar. Köyü kasabası olduğu halde orada başka baskılara maruz kalacağını biliyor. İnsani ve uluslararası hukuk açısından bizim tabi ki Suriyeli ve başka mülteciyi zorla bir yere göndermemiz söz konusu değil. Oradaki çatışma tamamen bitmeden bunları konuşmak erken olur. Bu müzakerelerde değerlendirdik. Mültecilerin dönmesi için herkesin el birliği ile çalışması gerekiyor. Soçi’ye yapacağı ziyaret ve sonrasında girişimler büyük önem arz ediyor. Bu konunun bütün yükünü Türkiye’nin omuzlarına yıkmak ne doğrudur ne adildir.
"KABUL EDİLEMEZ"
Teknik heyetlerin çalışmaları var. Bunun zamana ihtiyacı var. Kolay bir süreç olmadığını tahmin edersiniz. İdlib gibi bir bölgeye yani yaklaşık 6 bin 400 kilometrelik bir alana 3 buçuk milyon insan sıkışmış durumda. Normalde İdlib’in nüfusu 1. 7, 1.8 milyon iken Halep’ten, Doğu Guta’dan başka yerlerden gelen göçlerle oranın nüfusu iki katına çıktı. Bununla ilgili teknik heyetlerimiz görüşmelerini devam ettiriyorlar. Onlara bu zamanı tanınması gerekiyor. Türkiye üzerine düşeni yapacaktır. Ama bu gerekçeyle İdlib’in bombalanması, sivillerin ve muhaliflerin hedef haline getirilmesi kabul edilemez. Bunun yaratacağı sonuçları hepimiz biliyoruz. Cumhurbaşkanımızın girişimleri bu yönde devam edecek. Bizim uluslararası toplumdan ve liderlerden beklentimiz de burada Türkiye’ye açık net destek vermeleri, sadece şifai destek değil. Yani sürecin böyle bir krizin önlenmesini sağlayacak aşama için bir takım çabalar göstermeleri gerekiyor.”