BIST 9.930
DOLAR 35,18
EURO 36,66
ALTIN 2.971,48
HABER /  MEDYA

'Hz Muhammed tanıdığım en esprili Müslüman'

İslam tarihçisi Profesör Ahmet Arslan peygamber karikatürlerinin çizilmesinin neden yasak olduğunu anlamadığını belierterek, 'Hz Muhammed tanıdığım en esprili Müslüman' dedi.

Abone ol

İslam tarihçisi Profesör Ahmet Arslan, Charlie Hebdo saldırısının ardından HZ Muhammed karikatürünün yeniden çizilmesi ve Türkiye'de de Cumhuriyet tarafından yayınlanmasına ilişkin gündeme bomba gibi düşecek bir yorum yaparak; 'Müslümanlar içinde tanıdığım en esprili insan Hz Muhammed' dedi.

Fransa'da 12 kişinin ölümüne yol açan ve tüm dünya gündeminin bir numaralı maddesi haline gelen Charlie Hebdo dergisine saldırı sonrası, derginin yeniden Hz Muhammed olduğu ileri sürülen görsel kullanması dünyayı ikiye böldü; Hz. Muhammed'in karikatürünün çizilmesinin dinen yasak olduğunu savunanlar ve peygamberleri karikatürize etmekte bir sakınca olmadığını savunanlar arasında yeni bir tartışma başladı.

Arslan, T24'ten Hazal Özvarış'a verdiği röportajda Hz Muhammed'in resminin çizilmesi ve tasvirine ilişkin çok kritik iddialarda bulundu:

screen-shot-2015-01-19-at-10.56.26-am.png"MÜSLÜMANLAR İÇİNDE MİZAHA EN YAKIN EN ESPRİLİ İNSAN MUHAMMED"

Benim tanıdığım Müslümanlar içinde, mizaha en yakın, en güler yüzlü, hatta esprili insan Muhammed. Kimse kusura bakmasın en sert olan da bazı Müslümanların çok sevdikleri Ömer’dir.
 Şöyle bir hadis olduğu da söylenir: Peygamberin yanında kadınlar epeyi gürültülü şekilde konuşuyor, Ömer gelince herkes suspus. Olanı gören peygamber de “Vallahi seni görse şeytan bile korkardı Ömer” diyor. Demek istediğim şu; İslam, ilk zamanında daha yumuşaktı, çünkü kristalize olmamıştı. İslam’ın nerede ortaya çıktığını da unutmayalım. Bu konuda oldukça rahat denebilecek bir ortamda ortaya çıkıyor İslam, insanlar kadın ve erkek ilişkilerinde daha yumuşak, şimdi kırsal bölgelerde olduğu gibi. Şehre gelince, devlet kurulunca, hukuk diye bir ilim ortaya çıkıyor ve hukukçuların otoritesinin varlığıyla birçok şey gibi mizah da hoş görülmeyen bir şeye dönüşüyor. Fıkıhçılar, İslam’ı, insanın beşikten mezara kadar bütün fiillerini düzenleyen, hayatlarının her alanında uyması gereken kuralların toplamı olarak görünce bu işler böyle olur. Bugün Diyanet İşleri’ni telefonla arayıp her konuda insanların nasıl fetva istediklerini görüyoruz, Sabah akşam insanlar neyi, niçin yapacaklarını veya yapmayacaklarını değil, nasıl yapacaklarını soruyorlar.

char.20150119113506.jpg
CHARLIE HEBDO VE HZ MUHAMMED KARİKATÜRLERİ


Cumhuriyet gazetesinin, Charlie Hebdo dergisinin Hz Muhammed'i yeniden karikatürize ettiği sayısını basmasıyla birlikte Türkiye'de de bu tartışmanın tansiyonu yükseldi. İslam tarihçisi ve Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nin kurucu dekanı Profesör Ahmet Arslan, karikatürün hakaret olamayacağını ileri sürdü ve savı için sahabeleri örnek verdi:

“Bu insanlar peygamberle oldukça uzun bir zaman birlikte yemek yemişler, gülmüşler. Demek ki onlar için peygamberin vücudu, yüzü, sesi hiç de bu kadar çarpıcı, tabu, kutsal değilmiş. Sahabenin görmekten dolayı çarpılmadığı ve bu anlamda kutsal olduğunu düşünmedikleri bir insanın resmini yapmanın bugün niçin kutsala hakaret olduğunu anlayamıyorum.”

Prof. Arslan, peygamber karikatürlerine ilişkin “inanca hakaret” konusunda İslam’ın ilk dönemlerinde mizaha daha yumuşak bakıldığını savundu.

İşte o röportajdan çarpıcı satırlar: 

Din bilimlerinde uzman biri değilim, dolayısıyla hadis veya fıkıh gibi bilimlerde bu konuda neler olduğu veya ileri sürüldüğünün bilgisine sahip değilim… Ama genel bilgimle, Kuran’da tasvirle ilgili olarak “Can veremeyeceğiniz putları niye yapıyorsunuz?” şeklinde ifade edebileceğimiz bir bakış açısının varlığından söz edebiliriz. Hristiyanlıkta ikonoklastik (put kırıcı) bir dönem vardır. Tevrat’ta da buna benzer şeyler okuduğumu hatırlıyorum. Bu eğilimin temel çıkış noktası, resmin bir tür yaratma olduğu, buna karşılık tek yaratıcının Tanrı olduğu yönündeki görüştür. Girildiğinde içinden çıkılması zor olan, gerçekliği üzerine tartışmalar yürütülen hadisler tarandığında da bu konuda benzeri ve tabii bir ölçüde karşı yönde sözler de bulunabilir.

HZ MUHAMMED'İN SURETİNİN RESMEDİLMESİ KONUSUNDA NET BİR YASAK VAR MI?

(Peygamberin tasvir edilmesine dair sizce net bir yasak olup olmadığı sorusuna cevaben) Bu konuda farklı görüşler ve uygulamalar var. Bir tarafta heykel, put veya genel olarak tasvir yasağı varken, diğer taraftan da resimler yapılmıştır. Bu konuda özellikle İran minyatürleri ünlüdür. Dediğim gibi bu konu çok ama çok su götürür. Ama genel olarak resme, tasvire karşı bir hoşlanmama hâli mevcuttur.

"PEYGAMBERİN TASVİRİ YAPMANIN YASAK OLMASININ NEDENİ..."

Ben basit düşünen bir adamım. Peygamberin tasvirini yapmanın yasak olmasının nedeni ne olabilir? “Peygamberin kendisi o kadar muhteşemdir ki göreni yakar, çarpar. Diller onu anlatamaz, resimler onu çizemez.” Ama yaşadığı dönemde etrafındaki insanları hiç çarpmamış. Bu insanlar peygamberle oldukça uzun bir zaman birlikte yemek yemişler, gülmüşler. Demek ki onlar için, peygamberin vücudu, yüzü, sesi hiç de kadar çarpıcı, tabu, kutsal değilmiş. Sahabenin görmekten dolayı çarpılmadığı ve bu anlamda kutsal olduğunu düşünmedikleri bir insanın resmini yapmanın bugün bizim için, yani resminin yapılmaması anlamında niçin kutsala hakaret olduğunu anlayamıyorum. Ama ben tabii normal bir adam olduğum için bunları anlamıyorum.

KARİKATÜR VE HAKARET MESELESİ 

Karikatür mizahtır. Mizah demek eleştiri, hatta biraz dalga geçmektir, kısaca bir meydan okumadır. Mizah eşittir hakaret demeyeceğim, yoksa her karikatür hakaret anlamına gelirdi. Ki Churchill’in de, Roosevelt’in de, Özal’ın da karikatürleri yapılmıştır ve bunlar sözü edilen kişilerin kendileri tarafından hakaret olarak görülmemiştir. Ama enteresan bir şekide Tayyip Bey’in karikatürü yapıldığında bu onun tarafından bir hakaret olarak yorumlanıyor. Bunun da örneklerini gördük. Ama ne yapalım ki,karikatürlerde insanlar son derece uzun boylu, yakışıklı olarak çizilmiyor. Veya çizildiği zaman da o karikatür olmuyor, başka bir şey oluyor.

AHMET ARSLAN KİMDİR?

Ahmet Arslan (1944, Urfa), Türk felsefe profesörüve İslam tarihçisidir.

Lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünde yaptı. 1978'de doçent ve 1988'de profesör oldu. 1979'da Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde (o zamanki adı Sosyal Bilimler Fakültesi)Felsefe bölümünü kurdu. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça bilmektedir. Osmanlı Kelam düşüncesi, Ortaçağ İslam Felsefesi ve İlkçağ Yunan felsefesi alanlarında kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli Batı dilleri ve Arapça'dan yaptığı çok sayıda çevirisi vardır.