BIST 9.660
DOLAR 34,59
EURO 36,37
ALTIN 2.917,48

Hüzün ve onur bir arada

Türkiye, İsveç, Finlandiya ve NATO arasındaki bu dörtlü zirvede FETÖ ilk olarak uluslararası bir metinde “terör örgütü” olarak anılmış oluyordu.

Sevgili dostlar; geçen hafta bir hainin hırs ve kinini tatmin uğruna ateşe verdiği Marmaris ormanlarından yükselen alevlerle ciğerlerimiz kavrulmuştu.

Bu hafta ise Kastamonu, Bartın, Karabük ve Düzce’de meydana gelen sel felaketleri ile yine içimiz burkuldu, gerçekleşen can kayıpları karşısında “Rabbim beterinden korusun” niyazıyla hüzne gark olduk.

Beklenilenin üstündeki bir yoğunlukta yağmurun yağması ile oluşan sel, elbetteki beşer iradesinin dışında, Yaradan Rabbimin koymuş olduğu tabiat kanunları doğrultusunda, sebep-sonuç ilişkisi kapsamında meydana gelmiş olan bir AFAD’dır. Çocukluk yıllarımda, yağmur yoğunlaşmaya başladığında rahmetli nenemin “Rabbim, ne olur hayırlı rahmetler lütfeyle bize” içerikli dilinden düşürmediği duaları, her fırtınalı havada, hala kulaklarımda çınlar.

Bizler de, Rabbimizden “bizlere her şeyin hayırlısını nasib etsin, ülkemizi ve milletimizi her daim görünür-görünmez kazadan-beladan, AFAD’dan korusun” diye büyüklerimizden duyduğumuz doğrultuda dualarımızı tekrar ediyoruz. Ama, bununla beraber; gelişen teknoloji ve ilmin verilerini göz önünde bulundurarak, üzerimize düşeni yapacak, bilhassa meteorolojiinin belirlemeleri doğrultusunda, dere yatakları ve yakınlarındaki yapılaşmalardan “olmazsa-olmaz” niteliğinde mutlaka kaçınacağız.

“Can kayıplarının yaşandığı Düzce ve Bartın başta olmak üzere sel felaketine maruz kalan illerimizdeki bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, rahmete giden kardeşlerimize Allah’dan rahmet, ailelerine taziyelerimizi arzla, bütün milletimize geçmiş olsun, başımız sağ olsun” diyorum.

Elbette bu tür olağanüstü, beklenmeyen haller karşısında olay mahallindeki madurlara mendil sallarcasına uzaktan selam ve taziye sunmak yeterli değildir. Bu itibarla, bir dönem sorumluluklarını üstlenip kendilerini temsil eden bir şahsiyet olarak, her daim yanlarında olduğumuzu ortaya koymak üzere, geçtiğimiz Salı günü Düzce- Kaynaşlı-Şimşir mahallesinde, olay yerinde, Şimşir mahallesi muhtarı Sayın Recep Gül ile birlikte, sele kapılan operatörün arama faaliyetlerine nazaret edip halkımızın acısını onlarla paylaştık.

Bu arada devletin imkanlarını olay yerine celbederek en hızlı bir şekilde kurtarma faaliyetlerini başlatan Şimsir Muhtarı Recep Gül’e teşekkürlerimle “Allah Razı Olsun” diyorum. Rabbim bir daha bizlere böyle felaketler yaşatmasın.

ONUR DUYDUK!

Sevgili dostlar; bidiğiniz gibi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası iyiden iyiye bütün Avrupa’da hissedilen güvenlik endişesi, bilhassa bir zamanlar dünyaya “TARAFSIZLIK FİYAKASI” atan İsveç ve Finlandiya’nın yüreğine “can korkusu” şeklinde düşmüş ve her ikisini de can havliyle, “tek çare” olarak NATO’nun şemsiyesi altına girmeye mecbur bırakmıştı.

Ama gel gör ki, her iki ülkede de bugüne kadar, o “Tarafsızlık Fiyakası” nın kendilerine kazandırmış olduğu ukalalık ile , tabir caizse, saygısız bir şekilde , Türkiye’nin Bekasına, Vatanının Bütünlüğüne, Milletinin Birlik ve Beraberliğine kasdeden başta PKK olmak üzere, onun türevleri YPG, PYD ve FETÖ gibi terör örgütlerine kucak açmış, adeta onların sığınağı haline gelmişti. Hatta daha ileri gitmiş; Türkiye, toprak bütünlüğünü güvence altına alma ve meşru müdafaa doğrultusunda terör örgütlerine karşı mücadele ediyor diye ülkemize karşı silah ambargosu uyguladılar ve hala da uygulamaya devam ediyorlar.

Bütün bunlara rağmen Türkiye’nin, terör destek ve sevicisi bu iki ülkenin bu halleriyle bir Güvenlik Konsepti olan NATO’ya girmelerine MUVAFAKATI olamayacağını açıkça ortaya koyması, başta bu iki ülke olmak üzere ABD ve bütün Batı ve NATO ülkelerinin keyfini kaçırmıştı. Ama Türkiye her seferinde “Dik dur eğilme bu millet seninle” haykırışlarını vicdanında hissederek sergilemiş olduğu dik duruş, ilkeli dış politika ve şahsiyetli temsil olgusuyla ASLA ÖDÜN VERMEYECEĞİNİ tekrarlamakdan geri kalmamıştı.

Bu doğrultuda, diplomasi uzun süreden bu yana devam etmiş ve en son çözüme yönelik zirve öncesi, geçtiğimiz Salı günü NATO Genel Sekreteri J. Stoltenberg’in aracılığında Madrid’de iki ülkenin temsilcileri ve Sayın Cumhurbaşkanımızın iştirakiyle 4’lü zirve toplanmış, Türkiye’nin şahsiyetli dik duruşu sonuç vermiş ve zirveden Türkiye’nin taleplerinin tamamen kabulü doğrultusunda 10 maddelik bir MUTABAKAT çıkmıştı.

BİR İTİRAF!

Madrid’de gerçekleşen bu zirvede Finlandiya’yı temsil eden Fin Cumhurbaşkanı açıkça “Bu antlaşma gerekli bir antlaşmaydı” diyerek Finlandiya ve İsveç olarak NATO’ya katılabilmek için, Türkiye’nin sunmuş olduğu maddeleri kabul ederek başvuru taleplerini resmiyete döktüklerini açıkça beyan ediyordu. Hatta Fin Cumhurbaşkanı “Finlandiya taviz verdi” ifadesiyle NATO’ya girebilme sürecinin devam edebilmesi için bu antlaşmayı yapmak mecburiyetinde olduklarını bir kere daha ortaya koymuş oluyordu.

BİR İLK!

Türkiye, İsveç, Finlandiya ve NATO arasındaki bu dörtlü zirvede FETÖ ilk olarak uluslararası bir metinde “terör örgütü” olarak anılmış oluyordu.

Dördüncü madde aynen şöyle diyordu:

“Müstakbel NATO Müttefikleri olarak Finlandiya ve İsveç, Millî Güvenliğine yönelik tehditlere karşı Türkiye’ye tam destek verirler. Bu çerçevede, Finlandiya ve İsveç PYD/YPG ve Türkiy’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaktır. Türkiye de onların millî güvenliklerine yönelik tüm tehditlere karşı Finlandiya ve İsveç’e tam destek verir…”

Türkiye istikrarlı dik duruşu sonucu taraflarca kabul edilen ve 10 maddeden müteşekkil bu mutabakatla tezlerinden hiç ödün vermeden Madrid zirvesinde mukabele bi’lmisil gereği Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olmak üzere davet edilmesine yönelik desteğini ifade etmiş oluyordu.

Tabiki bu, sürecin daha başlangıcı. Bundan sonraki süreçte Finlandiya ve İsveç’in, varılan mutabakat doğrultusunda, vaadlerini yerine getirmemeleri durumunda Türkiye’nin VETO yetkisi elinde bulunmaktadır. Hem de üç noktada. Hayırlısı Allah’dan.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.