BIST 9.725
DOLAR 35,19
EURO 36,70
ALTIN 2.967,30
HABER /  GÜNCEL

Hüseyin Nihal Atsız kimdir kısaca hayatı aslen nerelidir?

Hüseyin Nihal Atsız kimdir, ne zaman öldü soruları merak konusu oldu. Öğretmen ve yazar Hüseyin Nihal Atsız 12 Ocak günü doğdu. Kullanıcılar Nihal Atsız kaç yaşında, neden vefat etti merak ediyor.

Abone ol

Türklerin tarihine ilişkin birçok çalışma yaptı ve kitap kaleme alan Hüseyin Nihal Atsız ölüm yıldönümünde anılıyor. Peki, Hüseyin Nihal Atsız kimdir, ne zaman öldü? İşte Hüseyin Nihal Atsız şiirleri, sözleri, kitapları..

Hüseyin Nihal Atsız kimdir:  Atsız, 12 Ocak 1905, Kadıköy, İstanbul'da dünyaya geldi. Atsız'ın babası Gümüşhane'nin Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon'un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey'in kızı Fatma Zehra Hanım'dır. Nihal Atsız, ilköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde (İstanbul Lisesi) yaptı. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye'ye yazıldı. 1922 yılında Askerî Tıbbiye'ye kaydolduğu çağlarda Türkçülük fikrinin etkisi altına girmeye başladı. Çeşitli nedenlerle 4 Mart 1925 tarihinde Askeri Tıbbiye'den atıldı.

Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Erkek Lisesi'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nın Mahmut Şevket Paşa adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalıştı ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında birkaç sefer yaptı. 1926 yılında İstanbul Dârülfünûnu'nun Edebiyat Fakültesi'nin Edebiyat Bölümüne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağrıldı ve askerliğini 28 Ekim 1926 ile 28 Temmuz 1927 tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yaptı.

Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı "Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri" adlı makalenin Türkiyat Mecmuası'nın ikinci cildinde yayınlanması üzerine hocası Mehmet Fuad Köprülü'nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmî'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yaptı. Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Maarif Vekâleti’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Muallim Mektebi'ni öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak 1931'de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır. 15 Mayıs 1931'den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua'yı çıkarmaya başladı.

Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını "H. Nihâl" imzasıyla, hikâyelerini de "Y.D." imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır. 13 Mart 1933 tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son verildi. Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmua'nın devamı mahiyetindeki aylık Türkçü dergi Orhun'u (5 Kasım 1933-16 Temmuz 1934, sayı 1-9) yayımlamıştır. eleştirileri nedeniyle Orhun dergisi de 9. sayısında Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır. Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül 1934 tarihinde Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olmuştur.

Hüseyin Nihal Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz 1938 tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir. Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi'ne geçen Atsız, burada 1937 yılından 1939 yılının Haziran'ının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. 19 Mayıs 1939 ile 7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur. Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Basın ve Yayın Genel Müdürü Selim Sarper'in de teşvikiyle Orhun dergisini (1 Ekim 1943-1 Nisan 1944, sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır

1931 yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 yılında ayrılmıştır. Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım 1939 tarihinde Yağmur Atsız ve 14 Temmuz 1946 tarihinde de Buğra Atsız adlı iki oğlu olmuştur. Atsız, ikinci eşi Bedriye Atsız'dan da Mart 1975 tarihinde ayrılmıştır.

Nihal Atsız neden vefat etti: 

Nihal Atsız, 1975 yılının Kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenmiş, fakat testler sonucunda bir hastalığa rastlanmamıştır. 10 Aralık 1975 Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen doktor enfarktüs olduğunu anlayamamıştır. Ertesi akşam Hüseyin Nihal Atsız yeni bir kriz geçirmiş, 11 Aralık 1975 Perşembe günü hayatını kaybetmiştir. 13 Aralık 1975 tarihinde Kadıköy Osmanağa Camii'nde Kılınan ikindi namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.

Nihal Atsız kitapları:

- Dalkavuklar Gecesi, İstanbul 1941.

- Bozkurtların Ölümü, İstanbul 1946.

- Bozkurtlar Diriliyor, İstanbul 1949.

- Deli Kurt, İstanbul 1958.

- Z Vitamini, İstanbul 1959.

- Ruh Adam, İstanbul 1972.

ŞİİR:

- Yolların Sonu (1946)

İNCELEME:

- Türk Tarihi Üzerine Toplamalar

- Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi

- Türk Edebiyatı Tarihi

- Türk Ülküsü

- Osmanlı Tarihine Ait Takvimler

- Türk Tarihinde Meseleler

Nihal Atsız sözleri

Milletleri millet yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ülkülere bağlanmış olmalarıdır.

Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler‘in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler‘in dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur.

Milletimiz ne fedakarlıkta, ne millet severlikte, ne yaratıcılıkta ve ne de müminlikte hiçbir milletten geri değil ve hatta ileridir.

Milattan önceki yüzyıllarda Hunlar, çocuklarını, topluma faydalı olabilecek bir terbiye ile yetiştirirlerdi. Topluma faydası dokunmayacak kadar yaşlanmış olanlar ise intihar ederlerdi.

Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı?

Kendimize dönelim. Ahlak, edebiyat, musiki, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk, aile, adet, anane ve her şeyde milli olalım.

İstek ve inanç, her güçlüğü devirir.

İnsan meziyet sahibi olmaya mecburdur.

İnsanları insan yapan, büyük bir düşüncenin ardından koşmalarıdır. İnsan, şeref için ve muhteşem saydığı bir gaye için ölmesini bilen yaratıktır.