BIST 9.743
DOLAR 35,18
EURO 36,82
ALTIN 2.978,80
HABER /  GÜNCEL

Hüseyin Gülerce yaşadıklarını ilk kez İnternethaber'e anlattı: 'Fethullah Gülen tekme tokat...'

Cemaatin bilinmeyenlerini, kozmik isimlerini, 20 kişilik dar daireyi, Gülen'in tekme tokat dövdüğü isimleri ve yaptıklarını ilk kez bu röportajda okuyacaksınız...

Abone ol

İNTERNETHABER.COM -

ÖZEL İÇERİK

Hüseyin Gülerce Cemaat ile Hükümet arasındaki savaşta en önemli isimlerden birisi olarak ortaya çıktı. Yıllarca Zaman gazetesinde yazan, Samanyolu TV'de program yapan, Cemaatin ekranlarda görünen yüzü, hatta Gülen'in Sözcüsü olarak anılan Gülerce, MİT krizi, Gezi süreci ve sonrasında da 17-25 aralık ile birlikte Cemaatten koptu. En ağır ve çarpıcı eleştirleri, cemaatin içinden bir isim olarak dile getirdi. Ardından Star gazetesinde yazmaya başladı ve Tayyip Erdoğan'a desteğini açıkça ifade etti.

İnternet Haber'den Hande Aydemir, Hüseyin Gülerce ile derinlikli bir söyleşi yaptı. Gülerce bir yandan bugüne kadar hiç bir yerde anlatmadığı şeyleri ilk kez açıkladı. Gülen ve cemaat ile ilişkisini koparan olayları sıraladı. Gülen için "yalan söylüyor" diyen Gülerce, "Cemaattekilere Gülen'in her perşembe Peygamberimiz ile görüştüğü söyleniyor, yaptıklarının hepsinin Peygamber onaylı olduğu ileri sürülüyor" diyerek çok çarpıcı şeyler dile getirdi.

Gülerce'nin ilk kez İnternethaber'e anlattığı olaylar da var röportajda. Cemaatin bilinmeyenlerini, kozmik isimlerini, 20 kişilik dar yönetici kadrosunu, Gülen'in tekme tokat dövdüğü isimleri, dar daire denilen isimleri ve yaptıklarını ilk kez bu röportajda okuyacaksınız...

İşte Hande Aydemir'in soruları ve Gülerce'nin yanıtlarıyla o çok çarpıcı röportaj...

handeaydemirtv@gmail.com
hande.aydemir@internethaber.com
@HandeAydemirTV


Hande Aydemir: Hüseyin Bey teşekkür ederiz, yayından çıktınız bizimle röportaj yapmayı kabul ettiniz. İlk olarak programdan başlayalım. Siz her pazar Beyaz TV'de izleyici karşısına çıkıyorsunuz. Hedef kitlenize hitap ediyorsunuz. Program ne zaman başladı. Kimden geldi program fikri.

Hüseyin Gülerce: Benim Beyaz TV'deki "Ortak Akıl" programım 5 yılı geçti. İlk iki yıl konuk ağırlıyordum. Benim asıl televizyondaki programcılığım Samanyolu TV'de "Pazar Sohbeti" diye bir programdı. 9 yıl boyunca Türkiye'nin gündemindeki uzman konukları ağırladım. Beyaz TV'de de 2 yıl kadar konuk ağırladık. Sonra talep arkadaşlardan geldi, "Seyirci konuklardan çok sizin fikrinizi merak ediyor. Tek başınıza bir program yapsanız" dediler. Üç yıldır da sadece ben konuşuyorum, konuları ben tespit ediyorum. Bana görseller hazırlıyorlar.

TOPLUMDA BENİM FİKİRLERİMİ MERAK EDEN GENİŞ BİR KİTLE VAR

İlginç bir şeydir, program en çok izlenen siyasi program şu anda. İnsanın kendi programı için konuşması kolay değil. İlk 100'e girdiğimiz oluyor. Karşımızda magazin programları var, diziler var. "Ben her hafta iki saat konuşan birini dinlemem" diye de espiri yaptım hatta, sonra şunu gördüm. Bu Gülen hareketi ve paralel yapı ile ilgili toplumda benim fikirlerimi merak eden geniş bir kitle var. Bunun sebebi de şu, daha önce Hizmet Hareketi de denilen bu Gülen hareketi, konu komşu, hısım akraba itibariyle neredeyse tüm Türkiye'deki insanlara ulaşmış. Dolayısıyla böyle şok edici bir gelişme olunca, "bir eğitim, diyalog, dini hareket birden bire hükümetle karşı karşıya geldi ne oluyor?" diye, içeriden birisinin, 30 yıl bu işi benimsemiş birisinin değerlendirmeleri de dikkat çekici oldu. "Acaba o ne diyor?" diye.

Yalova'da benim bir kamu kuruluşunda çalışan bir öğrencim vardı. Oğlu da bu hareketin içindeymiş. "Biz üç dört ay tereddüt geçirdik, kim doğru söylüyor, hükümete yöneltilen eleştiriler doğru mu diye. Fakat siz konuşmaya başlayınca, Hüseyin Bey diyorsa o doğru söylüyordur dedik, kanaatlerimiz netleşti" diye anlattı. Ben bunu çok kişiden duydum. Mesela, pazarcı esnafı arasında "hocam ilk başlarda sana biraz kızdım ama şimdi hak veriyorum" diyen kişi çıkmıştı, şimdi bu çoğalıyor. Dün yine biriyle karşılaştım mesela, Tilloluymuş. Dedi ki "çok güzel bir iş yapıyorsunuz bizim de çocuğumuz bunların arasındaydı. Biz ikna edemiyorduk ama sizin konuşmalarınız çok tesirli oluyor." Bence programın seyredilmesinin asıl sebebi, geniş bir kitlenin duymak istedikleri şeye ben cevap veriyorum. Bir muhattap kitle var yani.

Bunun haricinde programa iyi hazırlanıyorum. Orijinal şeyler bulmaya çalışıyorum. Aynı adam her hafta ekranda konuşuyor. Ne anlatacak. Mesela bu hafta Selin Ongun'un Selahattin Demirtaş ile yaptığı röportajı değerlendirdim. Demirtaş, asker kökenli bir CHP milletvekili'nin Genelkurmay'da verilen brifingi Kılıçdaroğlu'na iletildiğini ve oylamada 20 CHP milletvekili'nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet dediğini anlatıyor. Ama asıl CHP'nin buna verdiği bir cevap var. Siz ki dağdan talimat alıyorsunuz, adalardan talimat alıyorsunuz. Kalkıp CHP'yi vesayetçilikle suçlamayın diye. Bu medyada hiç gündeme gelmedi mesela. Cumhuriyet okuyucusu biliyordu bunu. Ben bunu ekranda büyüttüm... Bu insanların dikkatini çekiyor.

Kitap da yazdım biliyorsunuz. O kitap da zaten ana gövde olarak Beyaz TV'deki konuşmaların, derlemesi ama ilave çok şey var.

GÜLEN'İN SIRADIŞI BİR ZEKASI VAR

H.A.: Hizmet Hareketi'nde size Gülen'in ikinci adamı diyorlardı. Siz Gülen'in ikinci adamı olduğunuzu biliyor muydunuz?

H.G.: Tabi benim ikinci adam olmadığımı hem ben biliyordum, hem Gülen biliyordu, hem yakın çevresi biliyordu. Fethullah Gülen aslında çok yüksek zekalı birisi. Çok kişi emekli bir vaiz gibi görüyor ama bence sıradışı bir zekası var.

CEMAATLERDEKİ DİSİPLİN ASKERİYEDE OLMAYAN BİR DİSİPLİNDİR

H.A.: Sizi etkileyen ne oldu da böyle bir şey söylüyorsunuz?

H.G.: Beni zekası etkilemedi. Ama ben bir fizik öğretmeniyim. Yani lise 1'deki bir öğrencinin ODTÜ'yü kazanıp kazanamayacağını bilirim. Hatta söylediklerim de olmuştur. Bir fizik sorusuna verdiği cevaptan Boğaziçi'ne girip giremeyeceğini söylemişimdir. İnsan zekasını anlayabilirim. Derinliğini, gücünü anlarım. Bir kere sosyal bir zekası var. İnsanları idare etme zekası var. Bir cemaati yönetme zekası var. Cemaatteki insanların hepsi normal yurdum insanı, karakterleri var, hırsları var, fıtratları var, bu insanları çarpıştırmadan yönetebiliyor. Ki çarpışıyorlar. Daha büyük çarpışmalar olmasın diye idare etmek kolay bir şey değil. Partilerdeki zorluğu görüyorsunuz. Cemaatlerde biraz daha katıdır disiplin. Askeriyede olmayan bir disiplin vardır.

İki çok gizli bir hareket... Bunu şimdi tespit ediyorum.

İNSAN EN YAKIN ARKADAŞININ İLERİDE KALLEŞLİK YAPACAĞIINI BİLEMEZ

H.A.: Önceden hiç farketmediniz mi bunu?

H.G.: Yok. Önceden farketmeyişimin sebebi şu. Bana en çok yöneltilen eleştiri, "yıllarca içinde kaldınız, nasıl farketmediniz?" diye. Bunu bir kaç sebebi var. İnsan en yakın arkadaşının ileride kalleşlik yapacağını bilemez. Öyle bir olayla karşılaşırsınız ki o zaman farkedersiniz. En yakın arkadaşı ile birbirini aldatma olayı var. Kadın ya da erkek... Bunlar yaşanan şeyler.

Bir defa birinci sebep şu. Ben Fethullah Gülen'i çok sevdim, çok hürmet ettim. Bir aile büyüğü gibi davrandım.

ZAMAN'IN GERÇEK GENEL YAYIN YÖNETMENİ FETHULLAH GÜLEN'Dİ

H.A.: Nerede tanıştınız?

H.G.: '80 yılında ilk kez Yalova'da tanıştık. Orada Akyaka Vakfı'nın bir şubesi vardı. Oraya gelmişti. İlk kez orada gördüm. Ama bir sene önce yani '79'da, Yalova Lisesi'nde öğretmenken onu tanıyan din bilgisi öğretmenlerinden adını duymaya başlamıştım. Benim milliyetçi muhafazakar bir öğretmen olduğumu öğrenince benimle ilgilenmeye başladılar. Gülen'in ismini çıtlattılar. İzmir'de böyle bir insan var diye... '80 yılında Yalova'ya geldiğinde de orada tanıştırdılar. Daha sonra 83'de ben Anavatan Partisi'nden milletvekili adayı oldum. Cemil Çiçek Bey'in önerisiyle. O sırada da irtibatım devam etti ama mesela danışmadım kendisine. Öyle bir irtibatımız yoktu yani. Gülen ile oturup kalkmamız, Zaman gazetesi ile 1989 yılında başladı. Benim Gülen ile yakınlığımın başlangıcı o zamandır. Ben '90 yılında yazarlık yapmaya başladım Zaman'da. Benim bu hareketin içinde yer almam. 1995 Ocak'ında Zaman gazetesine genel müdür olmamla başladı. Genel Müdür oranın CEO'su. Yayın da ona bağlı. O zaman Abdullah Ayvaz Bey vardı yayın yönetmeni diye ama Zaman'ın gerçek Genel Yayın Yönetmeni Fethullah Gülen'di. Herkes onunla istişare ediyor. Ben de Yalova'dan gidip geliyorum. Haftada bir görüşüyoruz. Onların bir tabiri var "dar daire"... Ben dar daire içinde değildim.

Dolayısıyla "yıllarca içinde kaldın farkedemedin mi?" İnsan çok sevdiğinde kusur aramaz bahane arar. Ben Gülen'in kusurlarını gördüm. Anlatmak da istemem. Ama ona hiç yakışmayan kusurlar gördüm.

İLK KEZ BU RÖPORTAJ İÇİN ANLATIYORUM:
GÜLEN, CEVDET TÜRKYOLU'NU TEKME TOKAT DÖVDÜ

H.A.: Kusurlu hareket diyince ne anlamalı insan?

H.G.: İnsan olarak o kadar yanlış yapar mıyım bilmiyorum. Hiç anlatmadım bu güne kadar. Ama o hareketi gördüğüm zaman benim Cemaati terketmem gerekirdi. Bu röportajın hatırına anlatayım hadi.

1995'de Zaman'a genel müdür olunca, hürmetin gereği olarak İzmir'e duasını almaya gittim. Bir hareketin manevi büyüğü, siz de hareketin CEO'su olmuşsunuz. Gideyim kendisinin duasını alayım dedim. Telefon ettim. Gittim. Henüz kendisi ile karşılaşmadık. Yamanlar Kolejinin üst katında bir odaya oturttular. Bir anda bir gürültü oldu. Bir bağırış... Ben de merakla fırladım dışarı. Gördüğüm sahne şu: Gülen, tekme tokat birisini dövüyor. Allah Allah. Dövdüğü kişiyi de tanıyorum: Cevdet Türkyolu. Onun yeğeni ile evli. Tabi benim o şekilde görmem onu çok kötü etti. Ben şok yaşıyorum. Hareketin manevi lideri, ağırbaşlı... Bize sahabe efendilerimizi hatırlatan bir insan evli barklı birini dövüyor. Tabi sonra sofraya oturduk, söylenmeye başladı. "ben nasıl bir adamım" dedi. "... Evli barklı, çoluk çocuğu olan bir adama nasıl vurabilirim" dedi. Ama öyle ufak bir vurma değil, tekme tokat girişti.

H.A.: Peki karşı taraf kendini savunuyor mu o döverken?

H.G.: Hayır. Bir evlat, babası kendisini döverken nasıl pasif kalıyorsa, o da öyle. Baba evladını dövüyor ama el kalkmıyor. Ama şimdi anlıyorum. Asıl söylenmesi onu dövmekten değil. Çünkü onu ortaokula gittiği zamandan beri dövüyormuş. Sonra beni teselli ettiler, "Aman şaşırma, Cevdet için bir şereftir, o da bununla övünür. Hocaefendi bir tek beni dövüyor. Sizin hiç birinizi dövmez, böyle bir yakınlığı var benimle..." diye.

Aslında bu skandal. Ben bunu hayatımda ilk defa anlatıyorum. Hiç anlatmadım, belki de aleyhimde çok iftira yayıyor şu günlerde. Ondan dolayı anlatma ihtiyacı duydum. Gene anlatmazdım da... Hakkımda o kadar çok iftira yayıyor ki... Birkaç gün önce Zaman'ın yerine çıkan bir gazetede benim nasıl korktuğum, benim bu korkuyu Ekrem Dumanlı'ya nasıl aktardığım, onun da telefonun sesini açarak, yayın toplantısına o ağlamaklı sesimi dinlettiği filan yalanı var. O yalan da benim canımı çok sıktığı için anlattım.

NURETTİN VEREN'E VURAMAYACAĞI İÇİN CEVDET TÜRKYOLU'NU DÖVÜYOR

Sofrada o sırada hiç unutmuyorum. Işılay Saygın kendisine bir hediye göndermiş. Lacivert uzun kollu ince bir kazak... Sofrada bana onu hediye etti. Işılay hanım bana hediye etti ben de bugünün hatırasına size vereyim, dedi. Bir nevi gönlümü de almaya çalışıyor. Sonra beni tanıyan bir kaç arkadaş, "Abi bu olay sizi etkilemesin, Cevdet'in çok özel yeri var. Yaramazlık da yapan bir arkadaşımızdı, daha önce de dövmüştü" diye teskin ettiler.

Aslında dayağın sebebi şu, sinirlendiren şey, Cevdet ile Nurettin Veren kavga etmişler asıl. O olayın bir kaç dakika öncesinde. O sıralar da Nurettin Veren'i pasifize etme dönemi. Veren yavaş yavaş gazete ve televizyondan uzaklaştırılıyor. Demek ki bunu en iyi bilen Cevdet Bey... O, Gülen'in bu havasından esinlenerek Nurettin Veren ile bir münakaşaya girişip, aralarında kavga çıktığına şahit oluyor Gülen... Nurettin Veren'e vuramadığı için aslında vuracağı o... Vuramadığı için Cevdet'e vuruyor.

İNSAN SEVDİĞİ ZAMAN KUSUR GÖRMÜYOR BAHANE ARIYOR

Benim dönüm noktam 7 Şubat 2012. Geriye doğru dönüp baktığımda ben burada farketmeliydim. Bir dini hareketin manevi önderi, evli barklı birisini tekme tokat döver mi? Sen bu işi daha başlamadan bitir demeliydim kendime. Ama insan sevdiği zaman kusur aramıyor, bahane arıyor. Benim o gün, vicdanıma yaptığım telkin şuydu. Gençler ile eğitim ile ilgileniliyor. Milletin evladına sahip çıkılıyor. Burada lokal bir hadise var. Dayağı yiyen de şikayetçi değil. Hocaefendi de bizim gibi bir insan, biz de kızdığımızda sevdiklerimize sesimizi yükseltmiyor muyuz? Kendi kendime böyle dedim. Vicdanım bağırıyorsun ama tekme tokat dövüyor musun diye sordu bana... Biraz daha hissiyatıma yenik düşmeseydim benim o gün vazgeçmem lazımdı. Ama ben o gün bunu vicdanımda tolere ettim. Daha büyük bir resme bakıyorsunuz birinci sebep bu.

GÜLEN'İN 20 KİŞİLİK İSTİŞARE KURULUNDA DEĞİLİM

İkincisi ben Gülen'in 20 kişilik istişare kurulu içinde değildim. Bu 20 kişilik istişare kurulu, İzmir'de 1970'lerden itibaren, beraber olan insanlar. Onun gizli bir yapılanma içinde olduğunun farkında olmam mümkün değil. Neden Zaman'ın genel müdürüyüm ama Yalova'dan gelip gidiyorum. Altunizade'de yatıp kalksam başka olurdu. Orada Gülen'e en yakın isimlerden 5'inin, 6'sının kaldığı özel odalar var. Ben hep şunu sormuşumdur kendime, benim Yalova'ya gidip geldiğimi görüyorlar ama neden bana teklif etmiyorlar. Biz burada size bir oda tahsis etsek diye neden teklif etmiyorlar diyordum. Bazen geç toplantılarım oluyordu, ben en nihayetinde Zaman'ın en üst katında kendime bir yatak odası hazırlattım. Çünkü Yalova'ya son vapur 7:30'daydı. Toplantılarım bitmiyorsa gazetede yatmaya başladım. Bunu da ilk defa anlatıyorum. Altunizade'de bir oda verelim size, Hocaefendi ile beraber sabah namazı kılarsınız, yatsıyı beraber kılarsınız... Bunu hiç teklif etmediler.

GİZLİ YAPILAN İŞLERDEN HABERİM OLMASIN DİYE ÖNLEM ALDILAR

H.A.: Siz de beklediniz bu teklifi?

H.G.: Ben daha yakın olmak istiyorum. Ama baştan beri Mücadelecilik geleneğinden geldiğim için benim üzerimde hep bir ünlem işareti oldu. Gülen "bu arkadaş çok samimi" diye savunurdu beni hep. Ama o gizli yapılan işlerden haberim olmasın diye de tüm tedbirleri almış. Bunu da şimdi vicdanen de teyid ediyorum.

BENİM DE TELEFONLARIMI DİNLETTİLER
İKİNCİ ADAM OLSAM TELEFONLARIMI DİNLERLER Mİ?

Bir VİP dinleme olayı var biliyorsunuz. Hürriyet ortaya çıkardı. Ben de şikayetçi oldum. Beni de o listeye dahil etmişler, 2009 ile 2013 arasında benim telefonlarım dinlenmiş. Belki de polis marifetiyle telefonları dinlenen o seviyede bir tek ben varım. Sağ kolu sol kolu ikinci adam olsam beni dinletir mi? Benim böyle bir tavır koyacağımı hesaba katarak benim açığımı aradılar. Fakat hiç bir şey bulamadılar.

FETHULLAH GÜLEN, TAYYİP ERDOĞAN İÇİN
"BU ARKADAŞIN BOYU UZUN AMA GÖZÜME GİRİYOR" DEMİŞTİ

Hakkımda çıkan ilk iftira "Milletvekilliği vaad edildi" denildi. Halbuki ben Zaman'daki tüm yazılarımda AK Parti kurulduğundan beri hep Ak Parti lehine, Erdoğan'ı savunan yazılar yazdım. Her seferinde oyumu Ak Parti'ye vereceğimi deklare ettim.Benim çizgimde hiç bir değişiklik olmadı. Ama Gülen bana "Hüseyin Bey bu aradaşın boyu uzun ama artık gözüme giriyor" diyerek bir mesaj verdiği halde yani Tayyip Bey'i hiç eleştirme diye mesaj verdiği halde ona savaş açtı. Değişen Gülen. "Hiç mi farketmediniz?" diyorlar ya ben hiç değişmedim ki. Ben Gülen'e en yakın olduğum zamanlarda fikri olarak neyi savunduysam, diyalog, hoşgörü, insanımızın kaynaşması, herkesi kucaklama, hükümetlerle uğraşmama, hala bunları savunuyorum. Ben hükümetlerle hiç uğraşmadım bana bu nasihatı veren Gülen'in kendisiydi. Yolsuzluk konusunda ben değişmedim. Yolsuzlukların üzerine gitmenin, Türkiye'de bir münakaşaya dahil olmak anlamına geldiğini, halbuki Türkiye'de demokratikleşme savunulursa, demokratik tedbirler ile yolsuzluklar önlenebilir diyordum, şimdi de öyle diyorum.

BEN DEĞİŞMEDİM GÜLEN DEĞİŞTİ

Ben genel müdürken, çok yolsuzluk oldu biliyorsunuz Türkiye'de. Ak Parti'nin iktidara gelmesi o yolsuzluklar döneminin de sonucuydu. Gülen o dönemde ben yayınla da ilgiliyim diye, "Hüseyin bey bu yolsuzluklar bizim işimiz değil, biz gönülleri fethetmeye çalışıyoruz. Bir gönülleri fethedersek yetişecek dürüst nesillerle yolsuzluklar zaten ortadan kaldırılır. Dolayısıyla gazetede bunlara geniş yer vermeyelim" diye öğüt veriyordu. Şimdi ise Türkiye'nin en büyük meselesi 17-25 aralık yolsuzluğudur diyor. Sen bize görme diyordun. Sen değiştin.

BENİ EKRANA ÇIKARIP İKİNCİ ADAM GİBİ GÖSTEREN SİZDİNİZ

Ben onlardan ayrılmadım. Ben yoldan çıkanlardan ayrıldım. Bana en çok yöneltilen eleştirilerden biri de davanı sattın diyorlar. Ben hangi davayı sattım? Hükümete savaş açmak mı dava, Cumhurbaşkanı'na hakaret etmek mi dava? "Firavun, Deccal, Yezit, Zalim" demek mi bir dava? Bunu diyen adamdan uzaklaştım ben. Bize "üslubumuz namusumuzdur" diyordu. Böyle bir üslup olur mu ben üslupsuzluğu terkettim. Ben bir dini cemaatin hükümetle uğraşmasını terkettim.

Bu çok gizli bir hareket dedim. O çizgiyi aşırtmadılar beni. Ama eski bir Mücadeleci olmam, Edirneli olmam, fizik öğretmeni olmam, geçmişte Yalova Spor başkanlığı yapmam, tam diyalog ve hoşgörü için aradıkları tipti. Beni öne çıkardılar. Televizyonlarda bir program olduğunda Gülen özel olarak haber gönderiyordu, Hüseyin Bey çıksın diye. Ben bir sefer Ateş Hattı'na çıkmak istemedim, öyle münakaşaya girmek istemedim. Bana yalvardılar, cepheden mi kaçıyorsun, hocaefendinin özel ricası diye. Bir yandan perde gerisinden bana bunu yapıyorlar, perde önünde de diyorlar ki adam ikinci adam olmak istiyor, kendisini sağ kol gibi gösteriyor filan... Beni ekrana çıkaran, böyle bir imajın olmasını sağlayan sizsiniz. Ben bu lafları duyduğumda her çıktığım televizyon programında artık yemin ediyordum. Ne sağ koluyum, ne ikinci adamım, kendi fikirlerimi söylüyorum diyordum.

EKREM DUMANLI DA KOZMİK ADAM

H.A.: Sanki sizi sözcü ilan etmiş gibi bir hava mı vardı?

H.G.: İlan etmediler ama getirdikleri konumla öyle bir oldu bitti yaptılar. Beni gazeteye Genel Müdür yapıyorlar. Samanyolu'dan 9 sene program yaptırıyorlar. Gülen Cemaati denilince sina olarak ben geliyorum akla. Kendileri çıkmıyor ekrana, onların gizli, kozmik adamları var. Mesela Mustafa Özcan. Bir numaralı adam, tüm paranın yüzde 90'ı onda toplanıyor. Gülen'in gizli kasası, karanlık kutusu. Ama kimse Özcan'ın ismini duymadı şimdiye kadar. Kaçıncaya kadar. Ne zaman Kaynak Holding'e el konuldu... Yargı ile o ilgileniyor. Bürokrasi ile o ilgileniyor, her yerde o var. Para ve kozmik adamlar onda toplanıyor. Ama kimse bilmiyor. Hüseyin Gülerce televizyonlarda görünüyor, yazı yazıyor. Samanyolu'da program yapıyor. İnsanların aklına Gülen Cemaati denilince ya Dumanlı geliyor ya Gülerce. Başka bir sima yok. Ekrem Dumanlı da kozmik adam. Ben onun da kozmik adam olduğunu biliyorum. Devlet farketti bunları, benim söylememe gerek yok.

H.A.: Farkedildi ve bir takım yalanlar söylendi diyorsunuz. Birinin yalan söylemesi için elde bazı doneler olması gerekmiyor mu? Dumanlı neden böyle bir şey yaptı size karşı?

H.G.: Bunu Ekrem Dumanlı'nın yapıp yapmadığını bilmiyorum ama anlatan kişi, Dumanlı'nın cep telefonunun sesini açtığını, herkese dinlettiğini filan söylüyor. Öyle bir şey yok yani. Ben de Allah'ı şahit gösteriyorum, ben sesim titreyerek, Dumanlı ile hiç konuşmadım. Seni de beni de tutuklayacaklar diye bir laf etmedim. Ama daha 7 Şubat 2012'den sonra, dar dairedeki arkadaşlara söyledim şunları: "Toplum bu cemaatin okullarından, hastanelerinden, yurtlarından rahatsız değil. Bir şikayet gelmiyor."

Bunu ne zaman söyledim? Hükümetle cemaat arasında dershaneler üzerinden bir savaş başladı ya... O zaman dedim. "Bir yanlış yapıyorsunuz. Toplum Samanyolu'nun ve Zaman'ın yayınlarından şikayetçi. Ak Partililer bu cemaate ne oldu. Gezi'den beri neden Tayyip Beye hakaret ediliyor diyor..." Benim söylediğim şey bu. Hatta 17 Aralık'tan önceydi. Çok önemli bir arkadaşa, Gülen'den sonraki ilk 5'in içindeki bir arkadaşa dedim ki "Arkadaş, bu gidiş çok kötü" dedim. Bu korkmakla alakalı bir şey değil. Bu bir uyarıdır.

BANK ASYA, SAMANYOLU TV, ZAMAN GAZETESİ...
KOLU VERİN BÜNYEYİ KURTARIN...

Şimdi meteoroloji bir açıklama yapıyor diyor ki İstanbul'da şu saatler arasında Avrupa yakasında sağnak yağış olacak... Şimdi kimse o meteoroloji uzmanına niye felaket tellallığı yapıyorsun, yağmur yağacakmış sana de diyor mu? Tam tersine tedbir alalım, uyarı var diyor. Ben onlara tedbir almaları için uyarı yapıyorum. "Zaman ve Samayolu televizyonu hükümetle savaşta ön cephede bu Tayyip Bey'i rahatsız eder, bu hükümeti rahatsız eder..." diyorum. "Bunun bize faydası yok..." diyorum. "Bank Asya, Samanyolu, Zaman... Kolu verin bünyeyi kurtarın..." dedim o arkadaşa. "Kol ne dedi?" Saydım ben de "Bank Asya... Bizim bankacılıkla ne işimiz var? Samanyolu ve Zaman... Bunlar hükümetle savaşıyor. Bunları o cepheden çekin ve deyin ki, arkadaşlar yanlış yaptı. Biz sadece tebliğ, irşad, eğitim faaliyetlerini sürdüreceğiz. Bürokraside yanlış yapan varsa, hukuk çerçevesinde ne yaparsanız yapın... Onların yanlışları bizi bağlamıyor. Biz gayri meşru işlerle uğraşmıyoruz deyin..." Ben öyle dememişim, adamlar polis şeflerini bağımsız milletvekili adayı yaptılar. Gülen dedi ki, binde birini bile tanımam... İstanbul'un haritasını koymuşlar önlerine, üç bölgede birer polis şefi bağımsız aday. Samanyolu, Zaman, bunların propagandasını yapıyor. Sahada gözlerimle gördüm, Bahçelievler'deki adayın konvoyunda mütevelliler, sohbet halkasındakiler var. Kardeşim, hiç duyulmuş bir şey midir? Üç polis şefi... Üçünün de adı illegal yapının içinde geçiyor.

FETHULLAH GÜLEN YALAN SÖYLÜYOR

Fethullah Gülen yalan söylüyor. Binde birini tanımam diyor, o tanımam dediği insanları bağımsız aday yaptırıyor, cemaate bunları desteklettiriyor, medyasına desteklettiriyor. Sonra da bunlar bürokrasideki insanlar bizimle alakası yok. Resmen yalan söylüyor.

Benim aleyhimdeki iftiralar yalanlar bir tane değil ki. Önce Ankara'da iki villa verildi dediler. Ben yemin ettim, haber gönderdiler. Beyaz TV'deki yeminlerin geçerli değil, çoluk çocuğunun üstüne yemin et diye. Benim gibi bir adam Beyaz TV'de canlı yayında çoluk çocuğum ve çok sevdiğim torunlarımın üzerine yemin ettim. Ben bu duruşumla ilgili kimseden bir kuruş menfaat temin etmedim. Böyle villa milla yok. Yeminden başka ne diyebilirim. İnanmıyorsanız, devletin her katında kollarınız var. Tapu dairesinde işlem yapılmıştır, bunu bulun, getirin sizin olsun diyorum. Oğlumun banka hesaplarına milyon doları varmış. Bir doları bile yok. Çok komik bir şey. Çalıştığı yer, maaşı belli. Sivil sektörde çalışıyor, başındaki CEO'su, patronu belli. Kamuda da çalışmıyor. Hesabı belli. Bir dolar geçmiş değil.

Yalanı o kadar rahat söylüyorlar ki... Milletvekilliği sözü almışım. Yemin ederim böyle bir şey yok. Ak Partililerin de günahını almayın diyorum. Kimsenin böyle bir teklifi olmadı diyorum.

FETHULLAH GÜLEN'İN HER PERŞEMBE
PEYGAMBERİMİZLE KONUŞTUĞUNU SÖYLÜYORLAR

H.A.: Niye sizi yıpratmaya çalışıyorlar. Neden yalanlar, iftiralar atıyorlar size? Niye şimdi geliyor bir de? Belki sizi daha önceden de tanıyorlar, yemişliğiniz içmişliğiniz, aynı sofrada oturmuş, konuşmuşluğunuz var.

BEN GÜLEN SEÇİLMİŞ KURTARICI HİPNOZUNU BOZDUM

H.G.: Ben hipnozu bozdum. Hipnoz şu Fethullah Gülen seçilmiş kurtarıcı. Birkaç asırda bir gelen bir insan. Dolayısıyla her dediği doğru. Kendi kafasından hiç bir şey yapmıyor. Cemaat tabanına yayılan laf budur. Her perşembe akşamı, peygamberimiz ile görüşüyor. Onun onaylamadığı hiç bir şeyi yapmıyor. Seçilmiş bir insan beklenen salih zat. Tılsım, hipnoz bu. Bu hep söyleniyor. Hiç tartışılmıyor, hiç sorgulanmıyor. Hiç kimse onda bir hata aramıyor. Onun fikrine hiç kimse itiraz edemiyor. Ben onun olduğu toplantılara katıldım. Yani, Tayyip Bey'in otoriterliğini eleştiriyorlar değil mi? Onlar otoriter görmemişler. Bir Gülen'in bandı olsaydı da, onlara hitap tarzını görseniz. Beni o toplantılara niye almıyorlar? Benim yanımda onlara rahat bağırıp çağıramıyor. Halbuki ben sonra öğreniyorum, kızdıklarına nasıl davrandığını.

Gülen,Samanyolu'nun genel müdürünü, Zaman Gazetesinin yayın yönetmenini ve murahhas azasını sen ne anlarsın bu işten, sen kimsin diye azarladı'

Benim yanımda bir kere yaptı. Birisi Samanyolu'nun genel müdürü, birisi Zaman'ın yayın yönetmeni, biri de Zaman gazetesinin murahhas azası. Benim yanımda "sen ne anlarsın bu işten, sen kimsin" diye azarladı. Ben şaşırdım kaldım. Ondan 5-6 yaş küçük insanlar bunlar. Şimdi bana ne diyecek acaba... O dayak olayı gibi bir olay bu da. Bana gelince espiri yaptı. Hüseyin Bey'e bir şey demem dedi. Ama onlara çok ağır hakaret etti. "Sen bir ilahiyatçısın ne anlarsın televizyondan, başka bir kanala gitsen... Sen devlet palanlamada çalışmış bir adamsın, ne anlarsın televizyondan. Başka bir kanala gitsen seni kapıdan içeri almazlar" dedi. 50 yaşındaki adama böyle denir mi? Ötekisine "sen ilahiyatçısın ne anlarsın ekonomiden" dedi... Anladım ki bunlara üniversite çağlarından beri böyle muamele ediyor. Bu insanlar buna itiraz edip de niye böyle konuşuyor diyemiyor. Çünkü seçilmiş bir insan konuşuyor. Peygamberimiz ile istişare etmiş bir insan konuşuyor. Bu hipnozun ta kendisi. Ben buna itiraz ettim.

Hatta size çok hoş bir şey anlatayım. Bir arkadaşa "kolu verin bünyeyi kurtarın dedim" diye anlattım ya. Devamında da dedim ki gözünün içine baka baka, "Hocaefendi seçilmiş insan değil biliyor musun" dedim. Bunu benden başka söyleyecek hiç kimse yok.

BENİM BU HAREKET İÇİNDEKİ HİZMETLERİM ALLAH RIZASI İÇİNDİ 

H.A.: Ne oldu siz öyle söyleyince...

H.G.: O çok önemli tabi... Ben bunu söylediğimde 17-25 aralık olmamıştı. Beni çok seven, fikirlerime itibar eden bir arkadaş bu. Çok da önemli birisi cemaat için. Ben öyle deyince "eğer öyle değilse benim bütün ömrüm boşa geçti" dedi. Ben onu rencide etmemek için "bu söylediğin İslama uygun değil" diyecektim. Çünkü sen bir insan için mi dine hizmet ettin ki boşa geçsin ömrün. Benim mesela bu hareket içinde hiç bir hizmetim boşa geçmedi. Neden? Ben Fethullah Gülen için bu hareket içinde değildim ki, Allah rızası için oradaydın. Mücadeleciliğimde de öyleydim. Şimdi de öyleyim. Gençlere konuşuyordum. 1000 tane bayan üniversite öğrencisine konuşmak, siz konuşurken onların ağlaması, onlar ağlarken sizin ağlamanız. Bu bir samimiyet. Benim elimde değil ki. Ben onları görünce, Mustafa Özcan'a olan kızgınlığım geçiyordu. Tam bırakıp çıkacağım, onları görüyorum. Burada tertemiz insanlar var bak seni dinliyorlar. Sen bunlara inandığın doğruları söylüyorsun, peygamberimizi anlatıyorsun. Niye pireye kızıp yorgan yakacaksın. Ama o arkadaş, farkında olmadan, asıl yanlışını söyledi. Demek ki bunlar Fethullah Gülen için birbirlerini seviyorlar. Gülen için bu işin içindeler. Ama söylerken Allah rızası diyorlar. Ben diyorum ki seçilmiş insan değil... Bu kadar net söylüyorum. Bana nasıl böyle konuşursun demedi, diyemedi.

Ben Yalova'da şunu gördüm. Benim bu hizmete kazandırdığım öğrencilerim var. Doktor, mühendis, iş adamı öğrencilerim var. Hizmetin hala hipnozdan kurtulamayanları benimle selamı sabahı kestiler. Anladım ki beni Allah için sevmiyorlarmış, Fethullah Gülen için seviyorlarmış. Ben Gülen'e tavır koyunca adam benle olan irtibatını kesti. Ben de onu öğrenmiş oldum. Onlar diyor ya "bu dönem iyi oldu, hamlar ile haslar ayrıldı" diye. Ben de kendi açımdan, çok iyi oldu Allah rızası için çalışanlarla Gülen'e çalışanlar ayrılmış oldu diyorum.

H.A.: Bir de madalyonun diğer yüzü var. Biz Gülen kısmını konuştuk ama bir de Recep Tayyip Erdoğan kısmı var. Bu kavgada akıllarda ilk sırada sizin de söylediğiniz gibi dershane olayı var. Ama bu sadece dershane olayı mıydı? Altında yatan başka sebepler yok muydu? Dershane olayı hem Gülen hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında çözümlenemez miydi? Bu kavga bu kadar büyüdü ve Türkiye'ye zararı oldu mu?

1994'TE ERDOĞAN BELEDİYE BAŞKANI SEÇİLDİĞİNDE
CEMAAT ANAP ADAYINI DESTEKLEMİŞTİ

H.G.: Bakın şu Fethullah Gülen'in sözü, bunu da bana Mustafa Yeşil, son görüşmemizde söyledi. İki sene filan oluyor. "Hocaefendi 'bizim milli görüş ile Erbakan ile Tayyip Erdoğan ile başından beri doku uyuşmazlığımız var' dedi abi" diye anlattı bana. Daha en baştan. İlginç bir şey söyleyeyim. '94'te Tayyip Erdoğan belediye başkanı seçilince, o seçimde cemaat Erdoğan'ı desteklemedi, Anavatan'ın adayını desteklediler. Tayyip Erdoğan bunu bilmiyor mu? Baştan beri biliyor. Onun için Tayyip Erdoğan da '94'te belediye başkanı seçildiğinden beri Gülen'in kendisine bir şey yapabileceği teyakkuzundaydı. Çünkü kendisini desteklemiyor. Refah Yol hükümetinde Gülen neler söyledi Erbakan'a? Bırak dedi. Hiç sevmedim dedi. En başta bir doku uyuşmazlığı var. Fakat Tayyip bey bir siyasetçi, insanları, özellikle de kitleri karşısına almaz. Böyle bir hesabı olduğundan mutlaka haberdardır. Ama çıkıp da bunu meydanlarda söylemez.

CEMAAT ALTIN NESİL YETİŞTİRİRKEN TAYYİP BEY BUNU FARKETTİ

Ne oldu? Gülen kendisine göre bir nesil yetiştirdi. Adına altın nesil dedi. Ama aslında bizim evlatlarımıza el koydu. Değerlerimiz adına sahip çıkmadan yola çıktı, fakat onların üniversite tercihlerini tamamen kendisi yaptı. Dershanelerdeki öğretmenler, müdürler aracılığı ile yaptırdı. Bir işadamının mesela tek bir oğlu var, işini devredebileceği başka bir kimsesi yok. Onu inadına babasının işine yarayacak bir fakülteye değil öğretmenliğe yönlendirdiler. Yazıktır, adam ben burada bir iş kurdum. Ben bunu 15 sene sonra oğluma terketmeliyim. Hayır dediler bize iş adamı lazım değil, yeteri kadar himmet eden iş adamı var, biz bunu öğretmen yapacağız. En acil öğretmen dediler. Bir nesli çok hızlı yetiştirmek istediler. Tayyip Bey bunu farketti.

TAYYİP BEY HESAPÇI BİR ADAM DEĞİL

H.A.: Ne zaman farketti?

H.G.: Tayyip Bey bunu 2010 yılından sonra HSYK'nın ele geçirilmesinden sonra farketti. Neyi farketti HSYK marifetiyle bunlar devletin kontrolünü, yetiştirdikleri nesille sağlamaya çalışıyorlar. Fakat, iyi niyetini sonuna kadar sürdürdü Tayyip Bey. Ben neden Tayyip Bey'in tarafını tercih ettim? Çünkü Tayyip Bey hesapçı bir adam değil. Ben de vicdanımda iki kişiyi yan yana koydum. Bir yanda Erdoğan diğer yandan Gülen. Benim Fethullah Gülen'den vicdanen kopmam en zor insanım. Gönül kopuşu en zor insanım ben Gülen'den. Bunu da ilk defa söylüyorum. Çünkü çok bağlılığım var. Benim 40 günlük torunumu kucağına alıp sevmiş. Eşimin ve kızımın yanında. Bir insan olarak sizi etkilemez mi bu? Bir aile ortamı var, Gülen gibi bir insan, torununuzu kucağına alıyor, dua okuyor. Benim gönülden kopmam kolay değil. Şimdi tartıyorum, bunlardan hangisi bir hesap içerisinde diye?

ERDOĞAN, FEHMİ KORU'YU ELÇİ OLARAK YOLLADI
SULH İÇİN DAHA NE YAPSIN?

Fehmi Koru'nun açıklamalarından sonra çıktı olay. Koru diyor ki, 17 Aralık olmuş, 19 Aralık'ta Erdoğan beni çağırdı, istersen özel uçak tahsis edelim, atla git Amerika'ya diyor. Neyin ümidinde hala Sayın Erdoğan. Bir büyük yanlışlık yapılıyor, müslümanlar daha fazla zarar görmesin, bu işi durdursa durdursa Gülen durdurabilir, Fehmi Bey gitsin bu hadise neyin nesi ondan dinleyelim diyor. Gülen, Fehmi Koru'yu öyle güzel kullanıyor ki. Fehmi Koru yoldayken bedduada bulunuyor. O beddua zaten işi bitiriyor. Dualı adam beddualı adam oluyor. Ben dualı bir insanın yanındaydım. Beddua eden insanla beraber mi olayım. Velhasıl Fehmi Koru gittiğinde zaten 25 Aralık hazırlanmış. Adam bir kaç gün daha uyutup hükümeti, onların gevşekliğinden darbe yapıyor. Bir başbakanın oğlunu almak üzere eve polis gönderiyorsunuz. Bu nedir ya. Üstelik bir elçi gelmiş, bu işin sulh yolu ile hallini istiyor. Tayyip Erdoğan hala sulh yolu var mıdır diye uçak teklif ediyor. Gülen ise yoldayken elçi beddua ediyor, arkasından da Cumhurbaşkanına mektup yazıp, "Başbakan da okusun" diye not düşüyor. Nezaketsizliğe bakın. Vay vay vay. Başbakan'a ayrıca yazılır. Ama seçilmiş insan olduğuna en çok Gülen'in kendisi inanıyor. Kendisinin Başbakan'dan üstün gören asıl kendisi. Bu psikolojik atmosfer o yüzden etrafına çok kuvvetli yayılıyor. Öbürüne diyor ki peygamberimizle görüştüm diyor.

GÜLEN, HAKAN ŞÜKÜR'E "BEDDUA PEYGAMBERDEN ONAYLIYDI" DİYOR

Hatta size bir olay anlatayım, bedduadan bir süre sonra Hakan Şükür Pensilvanya'ya gidiyor. Ikına sıkıla diyor ki, "kimileri sizin Mülâane dediğiniz sohbete beddua diyorlar..." Fethullah Gülen, "Hakan Bey ben kendiliğimden mi konuşuyorum" diyor. Yani bu Peygamberimizden onaylı bir bedduadır diyor. Dua peygamberini bile bedduasına alet eden bir insanla karşı karşıyayız. Mesele hiç bir zaman dershane meselesi değildi. Gülen, yetiştirdiği neslin karşısında en önemli engel olarak Tayyip Erdoğan'ı gördü. Bu adam olduğu sürece benim operasyonum nihayi hedefine varamaz. Erdoğan olduğunca ben Türkiye'yi yönetemem. 2010'da HSYK'yı kontrol altına almanın verdiği cürretle 2012'de 7 Şubat'ta MİT krizi ile Erdoğan'a savaş ilan etti. O bir savaş ilanıydı. Ben hemen bir kaç gün sonra Mehtap TV'deki programda bu savcının yanlış yaptığını söyledim. Bu cemaatte kimsenin söyleyemeyeceği bir şeydi. Birkaç gün sonra GYV'nin yalısında bu konuyu görüşmek üzere beş altı yazar çağırılmıştı. Ne yapıyorsunuz siz dedim. Birisi manalı manalı "bundan hocaefendinin haberinin olmadığını mı düşünüyorsun abi" dedi.

FUAT AVNİ GÜLEN'İN HABERİNİN OLMADIĞI BİRİ DEĞİL

H.A.: Tehdit ediliyor musunuz?

H.G.: Yok. Yani tehdidi nasıl yapacaklar. Meşhur sosyal medya fenomeni Fuat Avni hedef gösterdi. O benim jurnallediğimi söyledi. Bence Fuat Avni de Fethullah Gülen'in haberinin olmadığı birisi değil.

H.A.: Bilgisi dahilinde.

H.G.: Evet.

GÜLEN ŞU ANDA BATI HESAPLARININ TAŞERONUDUR

H.A.: Açıklamalarını nasıl buluyorsunuz peki Fuat Avni'nin.

H.G.: Fuat Avni bir algı operatörü, onu en güzel Zaman'da Lale Kemal anlattı. Ben o yazıyı sık sık dile getirdim. Fuat Avni, otoriterliğe giden Erdoğan'ı durdurmak üzere CIA'de açılmış bir hesaptır dedi. Bundan daha açık nasıl söylenir ki? Demek ki Gülen'in amacı ne? Brüksel'e, Washington'a niye jurnalliyor? Bu adam otoriterliğe gidiyor, bizimle çarpıştığına bakmayın. Asıl tehlike bunun diktatörlüğüdür, önünü kesin ve Erdoğan'ın önünü kesmede biz, bize verilecek her görevi yaparız. Gülen'in verdiği mesaj bu. Bana göre Gülen şu anda batı hesaplarının taşeronudur. Kendi iradesi artık yok. Erdoğan onun önünü kestiği için, Erdoğan'dan intikam alıyor. Çok intikamcı bir insan, Bahçeli'den de intikam alıyor. CHP-HDP hükümetini dışarıdan desteklemediği ya da CHP ile MHP hükümetini kurmadığı için Bahçeli'yi affetmez Gülen.

ÇOK GÜZEL ROL YAPIYOR! AĞLIYOR...
İNCİ GİBİ GÖZYAŞLARI AKITTI DİYORLAR

H.A.: Peki bundan sonra ne olur?

H.G.: Ben tabi olayları uzaktan takip ediyorum. Yalova'da oturuyorum. Televizyondan takip ediyorum ama benim de bir 40 yıllık gazetecilik geçmişim var. Satır aralarını okuyorum. Mesela MGK'de en son "legal görünümlü illegal yapı" yerine "legal görünümlü illegal terör örgütü" ifadesi geldi. Bunun Bakanlar Kurulu'na tavsiye edilmesi ve gereğinin yapılması. Bunun anlamı şu bundan sonra bütün bürokraside, yargıda, eğitimde, hala kendilerini gizlediklerini düşündükleri paralel yapı karşısına çok müsamahasız olacaklar. Ben hukuk içinde kalmalarını tavsiye ederim. Bu yapı, balyoz ve ergenekon davalarında hukuk dışına çıktığı için Zekeriya Öz ve diğer hakimler marifetiyle, Emniyet istihbarattaki polisler marifetiyle... Öyle bir yanlışa paralel illegal örgütle mücadelede düşülmemeli. Ama bu arada mağdur olan kimler? Zaman kayyıma devredildi. 500-600 kişi işsiz kaldı. Bunların belki 100'ü diğer gazetelerde işe alınmıştır. Bank Asya'da öyle yine. Eğitim kurumlarına kayyım atanıyor. Oradaki öğretmenler mağdur ediliyor. Ben Gülen'e en çok şuradan kızıyorum. Senin Pensilvanya'da rahatın hiç bozulmadı. 100 dönüm içerisinde sana ayrılmış bir mekanda etrafında pervane gibi dönen üç beş molla var, çayı biter, çayını koyarlar, hurmasını, bademini getirirler, hiç eksik olmaz onlar. Gözünü dikerler, yemeğini getirir götürürler, hiç bir geçim problemin yok. Milyon dolarlara hükmediyorsun. Ama burada geçim problemi çeken öğretmenler var. İşsiz kalanlar var. Onun rahatı bozulsaydı, Amerika, en azından onu Kanada'ya gönderseydi, bir yer değiştirseydi... Kendisi çok güzel rol yapıyor. Ağlıyor mesela o insanların içerisinde Türkiye'den bir haber gelince... Onlar da diyor ki, inci gibi gözyaşlarını tutamadı diyorlar. Ne incisi ya...

H.A.: Yeni bir dönem var Türkiye'de. Ahmet Davutoğlu yerine Binali Yıldırım başbakan oldu. Ne gibi bir karar alındı? Neden böyle bir değişime gidildi?

H.G.: Ben bunu Star'daki yazımda da anlatmaya çalıştım. Tayyip Bey bir şey anlattı Davutoğlu'na. Bizim üstümüze çok geliniyor... Çanakkale'deki gibi 7 düvel geliyor. İçeride yönetim zaafiyeti var. Türkiye koalisyonlarla sıkıntıya sokuluyor. 7 Haziran'da az daha koalisyon dönemine girilecekti. Yaşanmış bir 7 Haziran – 1 Kasım arası var. 5 ay... Davutoğlu'na şunu söylemek istedi, az daha koalisyon kuruyordunuz, hatta bir ara CHP ile koalisyon ihtimali artınca Tayyip Bey, bir açıklama yaptı Davutoğlu'na. Ak Parti intihar mı etmek istiyor dedi. Çünkü, Tayyip Bey'i devre dışı bırakma operasyonu Ak parti CHP koalisyonuydu. Eğer o koalisyon kurulsaydı, Tayyip Bey Beştepe'de hapsedilecekti. Siyaseten kurma gayreti gösteriyor gibi olabilirdi ama Bülent Arınç enteresan bir laf etti, CHP koalisyon için ne kadar samimi ve gayretli davranıyor biz ise ne kadar ağırdan alıyoruz dedi.

GÜL, ARINÇ VE DAVUTOĞLU AYNI ÇİZGİDE
O ÇİZGİYE BATI'NIN TESİRİ VAR

Ben Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu'nun aynı çizgide olduğunu düşünüyorum. O çizgiye bana göre batı tesiri var. İyi niyetle şeytanın sağdan yaklaşması gibi. Diyorlar ki "Bu Tayyip Bey Türkiye'yi otoriterliğe götürüyor. Türkiye'ye zarar veriyor. Dostumuz kalmadı. Bu badireden çıkabilmemiz için Gül, Arınç, Davutoğlu gibi düşünen insanlara ihtiyaç var." AK Parti içinden de Tayyip Bey'den yeteri kadar iltifat görmeyen insanlar katıldılar buna. Tayyip bey bence münasip dille bunu anlatmaya çalıştı. "Etmeyin eylemeyin, bu bir tuzak, bensiz AK Parti demek, AK Partinin ipinin çekilmesi demek." Şahsı ile ilgili değil, ben de öyle görüyorum. Tayyip Bey'i kenara alın AK Parti bir koalisyona mahkum olur. Tayyip Beysiz AK Parti CHP koalisyonuna mahkumdur. Tıpkı DYP gibi, ANAP gibi bu da onun sonu olur. Burada Tayyip Bey kendisini düşünümüyor. AK Partiyi ve Türkiye'nin istikrarını düşünüyor. Ben buna samimi olarak inanmasam bu desteği vermem. Bu insan Türkiye için lazım. Herkes saldırırken bana göre Davutoğlu'nun hatası şu oldu. Kendisi de itiraf etti. Şu kadar milyon oy almış bir başbakanın çekilmesi kendiliğinden değil zaruretten dedi. Yani o oyu kendisinin aldığını söylüyor. Bu çok büyük bir haksızlık. Tayyip bey olmasa alamazdınız. Tayyip Bey olmasa, koalisyon kurulacaktı ve Tayyip Bey devre dışıydı. Bu da AK Partinin sonuydu. Tayyip Bey liderliği ile önledi ve 1 Kasım seçim zaferi geldi. Bu zaferi Sayın Davutoğlu'nun kendisinden bilmesi kadar yanlış bir şey olamaz. O zaman Tayyip Bey dedi ki, "size anlattım anlattım anlamadınız. Ben başka türlü anlatayım, Sayın Davutoğlu siz biraz kenarda durun. Bakalım Ak Parti seninle mi gidiyor, benimle mi?" Sayın Davutoğlu'nu hatırlayan var mı? Kaç gün oldu? Hatırlayan var mı? Kimmiş dikkat edilmesi gereken Tayyip Bey... Ben bunu Tayyip Bey'i övmek için söylemiyorum. Realite bu.

ARINÇ SON HAREKETİYLE CUMHURBAŞKANI'NA HAKARETİN YOLUNU AÇTI

H.A.: Kimse hatırlanmıyor zaten, eski cumhurbaşkanı Gül de, Hüseyin Çelik de, Bülent Arınç da...

H.G.: Sayın Gül'ün, Sayın Arınç'ın Tayyip Bey'e yaptıklarını vicdani ve haklı bulmuyorum. Yapmamaları lazımdı. Gezi olaylarında ikisi de Tayyip Bey'in karşısına dikildiler. En zor gününde Sayın Gül "mesaj alınmıştır" dedi. Erdoğan da cevap verdi: "Ne mesajı?" Ortada Tayyip Bey'e karşı darbe var. Sayın Gül mesaj alınmıştır diyor. Abdullah Gül'ü destekleyen de Bülent Arınç oluyor. Bülent Arınç, ondan sonra Doğan Medyasına çıkıp ne kadar ağır laflar etti. En son şivesini taklit etti, "Tanımayorum diyemezsin" dedi. Çok ağır bir laf. Bir cumhurbaşkanına en yakınındaki isimden. Bir Cumhurbaşkanı'nın şivesi ile alay edilmez. Bunu Bülent Arınç yapamaz. Bunun nasıl ağır bir tahrifat olduğunu tahmin edemez mi Sayın Arınç. Bunu diyor ve bir yol açıyorsunuz. Ona hakaret etme yolunu açtı. Bu diploma meselesi filan nereden geldi gündeme? Sayın Arınç'ın yıktığı duvarların arkasından geliyor. Ben Arınç'ı çok sevdim. Ama bu derece vefasızlığı affedemiyorum. Gülen'i millete, davaya vefasızlık ettiği için affedemiyorum. Milletin evladını aldın hükümetin, devletin karşısına diktin. Ben vicdanen bunun karşısında sessiz kalamam. Buna tepki gösteririm. Ben korksaydım Gülen ve adamlarından korkmam lazımdı.

H.A.: Tayyip Bey'in etrafında vefasız isimler çok mu var?

H.G.: Siyasette vefanın ölçüsünü getirmek çok zordur. Hatta şunu da diyebilirim siyasette vefa olması binde bir ihtimaldir. Siyasette çok yol ayrımları geliyor. Orada lideriniz ile yürümeye devam etmeniz çok zor. Birbirinden kopmayan üç insan kimdi? Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülen Arınç'tı. Nedir şimdiki durum. Siyasette vefa olması zordur. Esas vefa bağrınıza taş basıp bir hareketin parçalanmasını önlemektir. Tayyip Bey'i savunma değil, matematik gerçek şu: Karşımızda Erdoğan'lı bir Ak Parti var. Erdoğan gidince Ak Parti de gidiyor. Burada Erdoğan ile uğraşmak doğru değil. Siz Erdoğan'ı yıpratırsanız AK Parti gidecek. Eleştirdiğin konuda bağrına taş bas... Ailenizde, arkadaşlığınızda bağrınıza taş bastığınız olmuyor mu? Bazen yutkunuyorsunuz, hatta evlilikte mesela çok yutkunuyorsunuz. Yutkunmak sadece nefsine zor gelir. Onun haricinde hiç bir zor yanı yoktur. Bağrına taş basarsın, bu insan Türkiye'ye bu günkü şartlarda lazım. Ben aleyhinde konuşmam. Çünkü çıkış yolu bu. Haaa birisi dese ki Hüseyin bey yanlış düşünüyorsun, tek çıkış yolu bu değil. Başka bir alternatif daha var, ben heyecanlanır, toparlanırım. Ne şimdi alternatif? Ya Kılıçdaroğlu, ya Bahçeli... Başka alternatif var mı? Bunu bana alternatif diye söylüyorsan benim konuştuklarımdan, yazdıklarımdan hiç bir şey anlamıyorsun demektir.

ERTUĞRUL ÖZKÖK, ŞEYTANA BİLE PABUCUNU TERS GİYDİRİR

H.A.: Muhammed Ali ilk Gezi çoğuydu yazdı Ertuğrul Özkök. Bununla ilgili ne söylersiniz?

H.G.: Geziyi aklamak için şeytanın bile aklına gelmeyecek bir yol bu. Yani bunun anlamı şu Ertuğrul Özkök, şeytana bile pabucunu ters giydirir. Muhammed Ali'ye de çok büyük hakarettir bu.