Hüseyin Aygün Tutarsızlığı
Müzakere sürecinin şu dönemine “Hüseyin Aygün tutarsızlığı” diyerek bir not düşün.
Çünkü tam da sırası.
Ve ileride notlarınıza bakarken de beni hatırlayın.
Sebebine gelecek olursam;
Bir yandan AK Parti, Öcalan ile müzakere sürecine devam ediyor ve üç Kürt kadının Paris’te öldürülmesiyle yaşanan bu hassas süreçte özellikle “barış ve diyalog vurgusuna” dikkat etmeye gayret ediyor.
Diğer yandan CHP yönetimi, sürecin daha en başında “AK Parti’ye yeni bir kredi açtıklarını” açıkladı ve kanın durması adına ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarına dair beyanatlar veriyor.
Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor değil mi?
“Hani nerede tutarsızlık var?” diye sorabilirsiniz?
Tutarsızlığa neden olan durum;
Her iki partinin, toplumun milliyetçi ve ulusalcı kesimlerini endişelendirecek bu politikaları hayata geçirirken, buna mukabil Hüseyin Aygün’ün Sakine Cansız’ın ailesine gayet insani bir taziye ziyaretinde bulunmasına ciddi tepki vermeleridir.
Çünkü taziye haberinin duyulmasının hemen ardından, bir anda Aygün’e ilişkin çatlak sesler yükselmeye başladı.
Aygün’ü vatan haini olarak gösterenler bile oldu.
Fakat olayın ilginç tarafı, ona “CHP’nin içindeki PKK’lı” diyenler, aslında bizzat görüşmelere devam ettiren aktörler konumundalar.
Yani aslında Hüseyin Aygün'ün ziyareti değil, verilen tepkiler çok tuhaf.
Bu reaksiyonların tek bir sebebi var;
Kılıçdaroğlu, CHP içinde müzakere sürecine destek verilmesine karşı olan “ulusalcı tabanın gazını almak” istiyor,
AK Parti ise “milliyetçi kesimin tansiyonunu düşürmek” adına Hüseyin Aygün argümanına tutunuyor.
Bir nevi Hüseyin Aygün üzerinden muhalif seslere özel bir politika güdülüyor.
Bundan dolayı da politik söylemler ile eylemler arasında dengesiz bir görüntü oluşuyor.
İşte bu sebeple ben, müzakerelerde geçirdiğimiz "yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal" sürecinin adına "Hüseyin Aygün Tutarsızlığı" diyorum.
İkinci Habur değil, Yeni bir Diyarbakır Süreci
Toplumun ciddi bir kesimi, müzakere sürecinin Fransa’da öldürülen üç kadının Diyarbakır’daki cenaze töreninde yaşanacak bir provokasyonla baltalanacağı endişesine sahip.
“Acaba ikinci bir Habur krizi yaşanır mı?” korkusu had safhada.
Hâlbuki kaçırılan bir nokta var. Bu da, yaşanan sürecin Habur süreciyle paralel olmadığıdır.
Çünkü Habur’da yaşananların verdiği tecrübeyle başlanılan yepyeni bir deneyim bu.
Bu kez sürecin aktörleri daha dikkatli.
Bu nedenle BDP “İçiniz rahat olsun. Sürece zarar verecek bir şey olmayacak” diyor ısrarla. Çünkü geçen sefer barışı kutlayalım derken, göz çıkarılmıştı. Bu durumun getirdiği bir olgunluk var.
Diğer yandan, MHP haricindeki siyasal partiler daha fazla bütünlük içinde hareket ediyor.
Mesela CHP’nin Habur sürecinde gösterdiği refleks ve tavırlarla şuan ki politikaları bir mi?
Değil. “Süreçten kopmamak ve gelişmeleri izlemek” biçiminde bir politika sergiliyor.
Sivil toplum ve medya dikkatli söylemlerde bulunuyor. Birlik beraberlik görüntüsü daha yoğun gözlemlenebiliyor.
Toplum Habur sürecine oranla, yeniden başlanan müzakerelere çok daha fazla konsantre olmuş durumda ve ciddi bir destek veriyor.
Bu süreci Habur sürecinden ayıran diğer bir nokta, aktörlerinin öncekilerden farklı olmasıdır. Müzakereler bu sefer “Öcalan” merkezli. Ve bu nedenle sistem farklı işliyor.
Tüm bunların yanı sıra, Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da dile getirdiği “2008’in Türkiyesi değiliz. Şartlar değişti.” söylemi de her iki süreç arasındaki farkı anlamak açısından çok önemli.
Çünkü hem Suriye hem de Kuzey Irak’ta değişen politikalar ve roller, bunun yansıra Habur sürecinden bu yana sivil siyasetin devlete daha fazla muktedir olması, yaşadığımız müzakere sürecinin özgünlüğünü daha fazla ortaya çıkarmaktadır.
Bu nedenle “ikinci Habur” korkusu şeklinde yaşanan endişeleri yersiz buluyorum.
Ki BDP’nin sıradan bir mitinginde bile bayraklar, Kürtçe sloganlar, pankartlar, panzerler, biber gazları, tazyikli sular sıradanlaşmış öğelerken;
Bu nedenle ortaya çıkacak küçük hengâmeleri “müzakere süreci elden gidiyor” şeklinde yorumlamamak gerekiyor.
Evet, reel politikte her zaman sürprizlere açık olunması gerçekliği var.
Ama umuyorum, cenaze merasimi barışa ve müzakerelere gölge düşürmeden, sadece bir matemi paylaşma duyguları içerisinde geçer.
Ve sonuç olarak, herkesin kazançlı çıkacağı bir gün olarak tarih sayfalarına yazılır.