Pekşen, başlarına geleni unutmuş görünen Hürriyet'in, kendi yayın ilkelerini de çiğnediğine dikkat çekiyor.
Abone ol Bir telekulak skandalı daha...Dün Hürriyet Gazetesi'nin manşetinde 'Firarın Şifreleri' başlığı altında Beşiktaş Kulübü yöneticisi Sinan Engin'le, Alaaddin Çakıcı arasında yapılmış telefon görüşmeleri yayınlandı.
Konuşmaları gizli tutmak isteyen iki arkadaş şifre kullanmışlardı.
Yurt dışına gitmek (yani Çakıcı'nın kaçış hazırlığı) anlamında 'futbolcu seçmek', vize için gerekli imza ve fotoğrafların şifresi olarak 'krampon ve forma' olarak seçilmişti.
Bu olayın birkaç yönü var:
Anayasa'nın 22. maddesine göre 'Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de, kanunla yetkili kılınan mercilerin izni bulunmadıkça, haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.'
Haberde bir mahkeme kararı veya gecikmesin diye kanuni bir merci emri olup olmadığı belirtilmiyor. Olsa bile üzerinde durulması gereken konu da bu değil.
Polisin görüşmeleri dinlemesinde bir kamu yararı olabilir. Ancak açıklanmasında herhangi bir mantıklı gerekçe görünmüyor. Tersine, görüşmelerin dinlendiğinin açıklanması, suçluların yakalanmalarını zorlaştıracak başka önlemler almalarına yol açabilir.
Son olarak haberin Hürriyet'te yayınlanması var ki, işte orası tam bir felaket...
* * *
Bilindiği gibi daha önce meydana gelmiş bazı telefon dinleme olaylarından sonra 'haberleşmenin gizliği' ilkesine en büyük karşı çıkışı Hürriyet Gazetesi yapmış ve kendilerini bağlayıcı bir kural Doğan Medya Grubu Yayın ilkeleri arasına konmuştu.
'Madde 12: Kamu yararı olmadıkça, gizli kamera kullanmak, gizlice ses kaydı yapmak...gibi, ilgilinin kişilik haklarına saldırı sayılabilecek yöntemlerle haber üretilemez.'
Oysa yukardaki haber bu yöntemle üretilmişti. Haberin yayınlanmasının 'kamu yararına' olmadığı, tersine 'zararına' olabileceği de yukarda açıklandığı gibi ilk bakışta anlaşılıyordu.
* * *
Ben şimdi eski günlere gideceğim ve kendi başlarına geleni unutmuş görünen Hürriyet yöneticilerine 'telekulak skandalı' adını taktıkları olayı hatırlatacağım. 1998 yılında içişleri eski bakanlarından Meral Akşener'in açıkladığı telefon görüşmeleri, gazetenin g. y. yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün zamanın devlet bakanı Güneş Taner ve gazetenin Ankara temsilcisi Sedat Ergin'le yaptığı gizli konuşmalardı.
Konuşmaların içeriğine hiç girmiyorum. Ancak kayıtların açıklanması sonucu gazetenin yönetmeni 'cadde ortasında çırılçıplak kalmış gibi hissettiğini' yazmış, Ankara Büro Şefi ise 'kusmamak için kendini zor tuttuğunu' ileri sürmüştü.
Öyleyse 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu'ydu.
Alaattin Çakıcı'nın da bir caddenin ortasında kendisini 'çırılçıplak' hissedebileceği ve Sinan Engin'in kusmamak için kendini zor tutacağı hiç akla gelmedi mi ?