BIST 9.992
DOLAR 35,28
EURO 36,78
ALTIN 2.979,70
HABER /  GÜNCEL

Hürriyet'in üç buçuk atan yazarı

Ayşe Arman 'O sabah büyük bir sıkıntıyla uyandım' diye başladığı yazısında, korkusunu şöyle dile getiriyor:

Abone ol Ben böyle düşünüyorum kardeşim 4 Kasım sabahı içimde tarifi olmayan bir sıkıntıyla uyanmıştım. AKP'nin ezici bir çoğunlukla genel seçimlerde birinci parti çıkmasından fena halde huzursuz olmuştum. Doğrusu, üç buçuk atmıştım, olacak: Uzun vadede yaşam tarzımız mı değişecek acaba? Bunlar gündüz Dr. Jeckyl, gece Mr. Hyde'a mı dönüşecekler? Yaşadığımız ülkeyi bir kaosa mı sürükleyecekler? Vayyyy amma ciddi bir giriş oldu! Dur, şöyle bir dik oturayım. Bu soruların cevabını kimse bilemez tabii... Kimse ‘‘Evet, ben aslında takiye yapıyorum’’ demiyor. Bu, takiye denilen şeyin ruhuna aykırı düşüyor. Dolayısıyla iş, doğrudan siyasi tahminlere kalıyor. Tabii ki, bir takım verilere bakılıyor ama neticede kelli felli siyaset yazarlarının yaptığı da bu: Tahmin yürütmek. * * * Bu ülkede yaşayan bir kısım insan kafadan AKP'ye karşı. İtiraf etmeliyim ki, benim çevremde de onlardan bir hayli var. Ben de çok farklı değilim: Elimi kesseniz, bir takım icraatlarını beğensem bile, gidip onlara oy vermem. Zorda kalmadıkça yani. Mantıklı bir açıklaması yok. Benim yaşam tarzıma aykırı AKP'ye oy vermek. Belki de o yüzden genel seçimlerde koştur koştur oyumu CHP'ye verdim. Aradan bunca zaman geçti... Verdim de ne oldu? Artık Atatürk'ün partisiyle hiç bir alakası kalmamış CHP, insanların beklentilerine cevap verebildi mi? Hayır. Ki... Sonuç ortada. Yerel seçimlerde ne yaptım peki? Sabırsızlanmayın, açıklıyorum işte: Oy filan vermedim. Seçmen kağıdıma ulaşamadığım için mi, üşendiğim için mi, kim gidecek bilmem neredeki o okulu bulacak dediğim için mi? Hayır. Siz benim oyumu önemsemiyor olabilirsiniz ama ben önemsiyorum, oy vermeye layık birini bulamadığım için. Nişantaşı'nda da oturmuyorum ki, gidip Mustafa Sarıgül'e vereyim. Ben, benim için bir şey yaptığına inandığım birine oy vermek istedim. Yoktu. Seçimimi yaptım. Sandığa gitmedim. Ben de o yüzde 30 Küskünler Partisi'ne girdim. İnanıyorum ki, bizimkisi şu anda Türkiye'nin en büyük partisi. * * * Tuhaf olanı huzursuz da değilim. 3 Kasım seçimlerinin ertesi günü hissettiğim tarifi olmayan sıkıntı da yok içimde. Birilerinin ‘‘Bu seçimde oy kullanmamış milyonlarca insan var neden acaba?’’ diye düşünmesini isterim tabii. Ama düşünmezlerse de ne halleri varsa görsünler. Ben bıktım artık her seferinde gidip kötünün iyisine oy vermekten. Bağırmayın, duyuyorum sesinizi: ‘‘Vermediğin o oy, yani sen ve senin gibiler AKP'nin ekmeğine yağ sürüyorsunuz!’’ diyorsunuz. Ama gözünüzü seveyim o zaman adam gibi oy vermeye layık bulacağımız insanlar çıkarın karşımıza. Siz beceriksizseniz ben ne yapayım! Üstelik bizim partinin de, ‘‘Ben hiç birinizi desteklemiyorum’’ şeklinde verdiği mesajın ciddiye alınması gerekiyor. * * * Herkesin bir var oluş biçimi var. Köşe yazarlarının da öyle. Bir kısmı, ben kendimi bildim bileli, laiklik elden gidiyor plağını çalıyorlar. Var oluşlarını sürdürebilmek için böyle yapmaları gerekiyor. Ama o plak çok çalındı ve eskidi ve çizildi... Sıkıldım artık aynı teraneyi dinlemekten. Ben bu ülkede laikliğin filan elden gideceğine inanmıyorum kardeşim! Dahası AKP'ye de artık farklı bir gözle bakıyorum. Onlar basbayağı merkez oldular. Yani mümkün mü, bu kadar çok oy almış bir partinin marjinal olması. Akıl var izan var. Vardır aralarında radikal zihniyetli insanlar ama ‘esas çocuklar’ şunu biliyor ki, iktidarı istiyorsan sivri köşelerini yontacaksın. İktidar böyle bir şeydir. Sadece partiler için de geçerli değil bu. Bir yerin en tepesindeki insanlara bakın, herkesi idare etmeye, memnun etmeye çalışırlar, zordur yani iktidarı elinde tutmak, bir yerin zirvesinde olmak... Eğilip bükülmeyi, taviz vermeyi bilmen gerekir... Ve iktidar uyuşturucu gibidir. Bir aldın mı damarına, bırakmak istemezsin. Oyunun kurallarını yerine getirirsin. Yeter ki, iktidar elinden gitmesin! Yani kısacası demek istediğim o ki, ben, AKP'lilerin günün birinde metamorfoza uğramış biçimde uyanıp ‘‘Biz şeriatçı olduk’’ diye insanların üzerine yürüyeceğine inanmıyorum artık. Haa siz beğenmiyor musunuz, memnun değil misiniz, kurtulmak mı istiyorsunuz... O zaman şapkanızı önünüze alır, Priştina ve Sarıgül bu işi nasıl becerdi diye düşünür, gereği neyse onu yaparsınız: Karşımıza doğru düzgün adamlar, kadınlar, akıllar, fikirler çıkartırsınız! Bu kadar kızmanıza da gerek yok, ben de bir kere şansımı deneyeyim, kolayından bir siyaset yazısı yazayım dedim. İtirazınız varsa da... Var mı!