Yenişafak yazarı Taha Kıvanç, Hürriyet'ten Mehmet Yakup Yılmaz'ı bakın nasıl cahil cesaretiyle suçluyor.
Abone olYeni Şafak'ta Taha Kıvanç müstear ismiyle yazan Fehmi Koru, Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz'ı hem 'musiki' hem de 'cahil' cesareti sahip olduğunu savundu. diyen Kıvanç, yazısını şöyle sürdürüyor:
- Arkadaş koltuk meyhanelerinde üç şarkı okuyan, bu arada kendinden geçenlerin nâralarına "Bu ne ses be yakışıklım" diye mukabele ederek bahşiş artırmaya çalışan Darbukatör Baryam ve arkadaşlarının yaptığını 'fasıl' sanıyor...
Hem de 'geleneksel fasıl'... "Göbek atmadan bir Türk eğlencesi eksik sayılacağı için" diyor, "Fasıl genellikle 'oyun havası' ile sona erer."
'Geleneksel fasıl' dediğinin zıttını da bizim en son Sait Halim Paşa Yalısı'nda düzenlediğimize ait fotoğrafa bakarak : "Katılımcılar yan yana dizilmiş sandalyelerde ciddiyetle oturuyorlar. Takım elbiseler, sımsıkı bağlanmış kravatlarıyla sanki bir konferans dinliyorlar gibi. Konu da muhtemelen quantum mekaniği gibi bir şey olmalı, yüzlerdeki ciddiyete bakarsak! Misafirlerin önünde barok havalı, üzeri beyaz mermer sehpalar konmuş. Geleneksel 'fasıl'dan bir hayli farklı bir görüntü var."
Hürriyet gazetesinde köşe sahibi olmak cahillere her konuda ukalalık etme imkânını bahşediyor; insan 'Türk musikisi' üzerinde kalem oynatacaksa bilebilecek bir ahbabına sormaz mı?
Yaklaşık üç yıldır Türk musikisini sevenler olarak her ay buluşup aşkımızı tazeliyoruz. Her kesim, her eğilim ve her uğraş alanından çekirdek bir kadromuz var; İstanbul içi ve dışından meraklılarla birlikte sayımız 100'ü buluyor. Çoğu kariyer sahibi değerli sazendeler ile günümüzün en beğenilen sesleri kulaklarımızın pasını temizliyor, bir ayın yükü musiki ırmağından akan seslerle yıkanmış oluyor.
Şimdiye kadar katılanlardan bir şikâyet duymadım; tersine, herkes yeniden buluşmak için gün sayıyor... Geçenlerde Ankara'ya bir çıkarma yaptık; çok sayıda kentten "Bize de gelin" çağrısı alıyoruz.
Buna 'fasıl' diyorlar... Osmanlı'da başlayıp daracık evlere/dairelere tıkılmamız öncesine kadar süren bir gelenek bu. Saray'da da düzenlenirmiş 'fasıl', zengin paşaların konaklarında da... Birkaç nesil öncesine kadar evinde sürekli 'fasıl' düzenlenen zenginler ve sanatseverler olduğunu da biliyoruz.
O dönemi içinden yaşayanlar, yaşamasa bile dönemi bilip özelliklerine saygı duyanlar, bizim fasıllar başladığında küçümsediler... Murat Bardakçı sözgelimi, Aydın Doğan'ın da katıldığı bir 'fasıl' sonrasında yazılanlardan hareketle yapılanı küçümseyen bir yazı yazdı.
Şöyle bitiyordu yazısı: "Hilton'daki mâlûm fasıl gecesi, bence, iyi bir sosyolog için toplumdaki değişmeyi gözler önüne sermesi bakımından son derece ilginç ve önemli bir araştırma konusudur!"
Nedeni şu eleştiri satırlarında gizli: "O zamanın zenginlerinin ve devlet büyüklerinin içerisinde müziği ciddî şekilde sevenlerin yanı sıra bestekâr seviyesinde profesyonel müzisyenler de bulunurdu ve bu davetlere boy göstermek için değil, ciddî musiki icra etmek yahut dinlemek için gidilirdi."
Eski fasılların 'ruhlara sükün veren ciddi bir musiki hatırası' olarak kaldığını da söylüyor Murat Bardakçı. "Türk müziğinin bugün en zarif ve seçkin eserlerinden kabul edilen çok meşhur besteler ilk defa bu davetlerde icra edilmişti" de diyor...
Doğru söylüyor... Bizim 'fasıl' gecelerinde de bunlar oluyor, hem de aynen: Katılımcılarımız seçkin insanlar; ciddi musiki icra etmek veya dinlemek için geliyorlar. Bestekâr düzeyinde musikiyle ilgili olanlar da -sağolsunlar- ilgi gösteriyor ve eserlerinin ilk icrası için bizim ortamı seçenler de çıkıyor...
En iyisi ben aradan çekileyim de, bir yıldan fazla uduyla bizleri ihya eden Prof. Ahmet Rasim Küçükusta tanıklık etsin: "Bu fasılların Bardakçı'nın anlattığı ev fasıllarından hiçbir farkı olmadığını, bunların birer musiki ve hatta biraz da edebiyat toplantıları olduğunu söylemek isterim.
"Fasıl bir veya iki hane peşrevle ve ağır aksak şarkılarla başlayıp aksak, sengin semai, curcuna, düyek, semai usullerdeki şarkılarla devam edip saz semaisi ile bitiyor. Ara taksimi ve bazı fasıllarda gazel de okunuyor. İşin ciddiyetine bakın ki, fasılda söylenecek şarkılar önceden belirleniyor ve güfteleri çoğaltılarak geceye katılanlara dağıtılıyor.
"Daha sonra geceye katılan sanatçılar kendi özel repertuarlarından seçtikleri şarkıları ve istek eserleri seslendiriyorlar. Amatör olarak musikiyle ilgilenen davetlilerin bazıları da birer şarkı okuyorlar. Amatör dedim ama bunlar musiki çalışmış, musikiyi ve edebini bilen; şarkıları usulüyle adabıyla notalarıyla söyleyen kişiler.
"Gecenin edebiyat kısmına gelince. Meselâ, İskender Pala fasılda okunan eserlerin güftelerinin açıklamasını yapıyor. Halil İbrahim Sarıoğlu... Kenan Işık...şiir okuyorlar."
Demek ki neymiş?
Hürriyet yazarı Nevizade Sokağı'nda kafa çekerken dinlediklerini 'geleneksel fasıl' sanıyor... Kimbilir daha neleri ne sanıyordur...