Deniz Gökçe Hürriyet Gazetesi'nde çıkan yemek haberleri karşısında ağız tadını kaybetmiş. Gökçe'nin Hürriyet'e takması sadece yemekle de sınırlı değil.
Abone olHürriyet Gazetesi'nin pazar günleri yayınlanan Türk Mutfağı sayfası Deniz Gökçe'nin ağız tadını fena halde bozmuş. Gökçe'nin Hürriyet'e takması sadece yemekle de sınırlı değil. Akşam yazarı, Hürriyet'in fantastik haber anlayışını da bir türlü içine sindirememiş:
Hayır, vallahi Hürriyet'e takmış değilim
Yine aynı şeyler başıma gelecek, biliyorum.
Şimdi bu yazıyı yazacağım, yarın gazete okununca millet yine 'Sen de amma Hürriyet'e takmışsın, bırak bu işi 'diye söylenecek bana.
Yahu, vallahi billahi durum öyle değil, takmış filan değilim, ama ne yapayım ben ne kadar boş vermeye çalışsam da bu konuyu, onlar bana kendilerini hatırlatmak için mutlaka bir şeyler yapıyorlar.
Başka gazetelerde, örneğin AKŞAM'da sana kendilerini sürekli hatırlatacak bazı şeyler yok mu diye sorsanız, cevabım 'gayet tabii ki var' olur ama Hürriyet de adı üstünde 'büyük gazete' ve onların hatırlatmaları da her zaman daha büyük oluyor işte.
Örneğin ben iki üç haftadır çok sevdiğim, her zaman büyük hazla yediğim deniz ürünlerinden tiksinmeye başladım sevgili okurlar.
Bunun da sebebi o gazete, çünkü aniden yeni Türk mutfağı gibi bir kavram ortaya attılar pazar günleri.
Olabilir, teorik olarak karşı çıkılacak bir mesele yok bunda, hatta ben destekliyorum da bu fikri.
Ancak ortada tuhaf da bir durum var.
Sabırla bekledim bugüne kadar ama anladığım kadarıyla 'Yeni Türk Mutfağı' alışılageldiğimiz yemeklere ne yapıp be edip bir adet deniz ürünü sokuşturmaktan ibaret.
İlk denemeye ses çıkarmadım, sigara böreğinin içine hamsi gayet tabii ki koyabilirsiniz ama buna illa da yeni Türk mutfağı demek de gerekmez, örneğin Portekiz yemeği adını da verebilirsiniz buna ve bana kalırsa sigara böreğinin içine döner kebap koyarsanız bu hem baş döndürücü bir lezzet olur ve bu da Türk Mutfağının eşsiz bir örneğini oluşturabilir.
Demek istediğim şu ki 'eski Türk mutfağı' aynen korunabilir ama yeni yemekler yapılabilir, olay sadece bir malzemeyi değiştirip 'aha işte bu yeni Türk mutfağıdır' demekten ibaret olmamalı.
Ve bu hafta da yenilik diye şöyle mis gibi tereyağı kokan bir döner kebabın üstüne 'dışarıdan müdahale' ile konulmuş bir jumbo karides görürsem şak diye düşüp bayılacağım, bilmem anlatabiliyor muyum?
* * *
Yani bunu da yazacağım elimde değil, bilmem ama siz de benim gibi pazartesi ve dün Faruk Zabcı'nın Etiyopya'dan yazmış olduğu haberleri okudunuz mu?
Muhteşem iki haberdi bunlar ve büyük ihtimalle de basın tarihine geçecekler çünkü iddia ediyorum ki dünya basınında ilk kez denenen bir üslup kullanılmıştı haberlerde.
Olay özetle şöyle gelişiyor: Zabcı, Elvan Abeylegesse'nin akrabalarını ve yaşadığı evi bulmak misyonuyla Etiyopya'ya gitmiş durumda.
Az çok tanıdığım için bilirim Faruk Zabcı'ya mutlaka kimse böyle bir görev vermemiştir, o kendi atmıştır bu fikri ortaya.
Anladığım kadarıyla bu haber işinde tek normal giden bölüm Londra-Adis Ababa uçak yolculuğu sırasında yaşanmış.
Çünkü uçağın kapısı açılıp dışarıya çıkıldığı andan itibaren de normal giden tek bir şey bile olmamış (Zabcı, olayları kendisine çeker, bir başka deyişle belayı da çağırabilir üstüne yani, dolayısıyla uçakta da problem yaşandıysa bu yanlışımı da düzeltmeye hazırım).
Bunu nereden biliyorsun Faruk ile konuştun mu yoksa diyorsanız hayır konuşmadım ama gerek de yok zaten çünkü Zabcı hiçbir şeyin normal gitmediğini bütün detayıyla yazıyor .
Hatta iki haberinin de yüzde 95'i neyin neden olamadığını anlatmaktan ibaret.
Örneğin pazartesi günkü içinde 'Bugüne kadar kimseyi evlerine almamışlardı' türünde bir cümle de bulunan haberinde Elvan'ın kardeşlerinin nasıl da kimseyle görüşmek istemedikleri uzun uzun anlatılıyordu.
Dün ise onların evlerini nasıl aradığı haberi yer aldı gazetede. Yeni Türk Mutfağı gibi yeni bir haber üslubu da geliştirmeye kararlı olduğu anlaşılan gazetedeki haberden uzunca bir alıntı yaparak kaçırmış olanlar için demek istediğimi açmaya çalışayım: (Parantez içindekiler benim kendimi tutamayarak ilave ettiğim düşüncelerimdir)
'Milli atletimiz Elvan'ın Etiyopya'da ailesinin tehdit altında olup olmadığını ortaya çıkarmak amacıyla Elvan'ın ve sponsoru Enka Holding'in Türk kamuoyundan sakladığı adresi bulduk (Türk kamuoyunun bu konuda neden bilgilenmek istediğini anlayamadım . Asıl önemlisi 'adresi bulduk' iddiası da yanlış çünkü 'Haberin başlığı 'İşte Elvan'ın mahallesi' zaten ve neredeyse tüm haberde evin nasıl bulunamadığını anlatıyor. Şu anda karar verdim ben araya girmeyeceğim çünkü okuyucu Faruk'un enfes haber üslubunu, arada kesinti olmadan okumayı hak ediyor)
Atina Olimpiyatları'nda Türkiye'yi 5000 ve 1500 metrede temsil eden sporcumuzun moralini etkilemesin diye antrenörü ve Enka yöneticilerinin 'onu üzmeyin' tavsiyelerine uyduk. Baba Abeylegesse'nin ve Elvan dahil yedi çocuğun yaşadığı evi hiçbir ipucu olmadan 60 milyonluk ülkede bulmamız çok zordu.
Türkiye'nin Adis Ababa Büyükelçiliği ve Etiyopya Atletizm Federasyonu'nda bile Elvan'ın adresi yoktu. Elvan'ın kardeşleri Derece ve Haymonot'un elçiliğe gidiş gelişlerini izleyerek tahmini olarak hangi semtte oturduklarını çıkarttık.
Büyükelçi Kenan Tepedelen'in evlerine çaya gitme teklifini 'Ev çok dağınık, hazırlamamız lazım' gerekçesiyle çeviren aile adresleri belli olmasın diye ellerinden geleni yaptı.... Şoför Murad'a girip çıktıkları sokağı göstermediler.. Hürriyet ekibi bu bölgeye giderek sokak sokak dolaşıp aileyi tanıyanları buldu. Elvan'ın ismini herkes biliyordu.
Bir genç evi bildiğini söyleyince gazeteci heyecanıyla peşine takıldık... Birdenbire 5-6 genç yolumuzu kesti.. Gençler rehberimizi yanlarına çağırarak kulağına bir şeyler söylediler. Tercümanımız neler dediklerini anlayamadı ama rehber bizi dar bir ara sokağa sokmak istedi. Gençler 'daha fazla gidemezsiniz' diye yolumuzu kesti.
(Haberin sonuna doğru yaklaşmakta olduğumuza da dikkat çekiyorum sevgili okurlar)
Elvan'ın ailesinin oturduğu evi bilenler yol üstünde tek katlı bir evi göstererek 'Bu eve çok benziyor' dediler. 15 yaşındaki İshak Fikado, Elvan'ın evini tarif edenlerden biriydi. Bizi daha geç saatlerde eve götürebileceğini söyleyen genç...
Evet haber bu şekilde bence fantastik bir soyadına sahip olan Fikado'dan alınan kısa demeçle bitiyor. Fikado 'herkesin sevdiği Elvan'a Türkiye'ye rekorlar kazandırdığı için bozulanlar da var' diyor.
Ev bulunmadığı için sokağı çeken ve iyi de yapan Faruk, tüm evleri tek katlı olan o korkunç mahallede nedense Elvan'ın ailesinin çok sevildiği sonucuna varıyor.
Bence o aile bir an önce o korkunç mahalleden kurtarılmalı ve güvenlik tedbirleri altında İstanbul'a getirtilmeli.
Ve son merak ettiğim şey de şu: Mahalle de bulunamasaydı acaba gazete Adis Ababa'dan bir hava fotoğrafı yayınlayıp, 'İşte Elvan'ın yaşadığı şehir' başlığı atar mıydı?
Yazı: Deniz Gökçe
Kaynak: Akşam