Turgut, Özkök'ün görevlendirdiği Ertuğ Karakullukçu'nun nasıl titiz olduğundan şöyle bahsediyor.
Abone ol Kara çarşaflı kadın ve Ertuğ!Basında 'Arkası Yarın' şeklinde sürmekte olan bir kara çarşaflı kadın tartışması var, umarım izlememişsinizdir (Düzeltmenlere dikkat: yazdığım gibi bırakın, izlememişsinizdir dedim, öyle kalmasını istiyorum ve hayır bu uyarıyı da yazıdan çıkarmayın)
İzlemişseniz yaşam sevinciniz mutlaka büyük darbe yemiştir, o nedenle zararın neresinden dönülürse kardır deyip olayı izlemeyi hemen şimdi bırakın.
Ben bu olaya hiç girmeyecektim ama olayda esrarengiz bir 'son dakika' olayı yaşandı ve bu olaya da müdahale etmemem imkansız hale geldi.
Aydın Doğan, Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ü arayıp, 'Medya grup başkanı sıfatıyla' Milliyet'te yayınlanan kara çarşaflı kadın haberinin bir araştırmasını yaptır deyince o da yazısında ismini gizlediği bir gazeteciyi bu işle görevlendirmiş.
Dün Yeni Şafak'ta, Taha Kıvanç Ertuğrul Özkök'ün nedense gizli tutmaya çalıştığı bu ismi açıklamış.
Ama gayet tabii ki ben daha başında adı saklanan ismin Ertuğ Karakullukçu olduğunu hemen anlamıştım.
Zira genel yayın yönetmeni onu 'asap bozucu düzeyde titiz ve kuşkucu' olarak tanımlamıştı ve bırakın Türkiye'yi tüm dünyada bile bu tanıma tam tamına uyan bir tek kişi vardı.
* * *
Taha Kıvanç özetle 'yahu Ertuğrul adamcağızı bu kadar seviyorsan, neden ona yazı işlerinde görev vermiyorsun' diye sormuş.
Müsaade ederseniz bayağı uzun bir süre oda komşum da olan Ertuğ hakkındaki bu hınzır soruya ben cevap vereyim.
Onu yazı işlerinde görevlendirmek, bazı günler Türkiye'de Hürriyet gazetesinin hiç yayınlanmaması veya yayınlanacaksa da bunun sadece İstanbul'un bazı semtlerinde olabilmesi riskini de göze almayı beraberinde getirir.
Çünkü Ertuğ basılmaya hazır getirilmiş gazetede öyle akla gelmeyecek, öyle tuhaf yanlışlar ve araştırılmadan yazılmış şeyler bulur ki bunların hepsini düzeltmeye kalksanız en azından beş-altı gününüzü alacağından gazeteyi gündelikten haftalığa dönüştürmek en mantıki çözüm gibi gözükebilir gözünüze.
İşin abuk yanı Ertuğ'un bütün bu çıkışlarını hep kendisine fikir sorulmadığı halde, görevi de olmadığı halde ve hep de en son dakikada yapıyor olmasıydı..
Günün bütün stresi üzerine bir de onu karşısında son anda gören bir normal insanın üzerine gelen fazla manevi yükten şak diye bayılmaması mümkün değildi.
Allah'tan genel yayın yönetmenleri öyle fazla normal insanlar değildir de böyle bayımla vukuatları hiç olmuyordu yazı işlerinde.
* * *
Ertuğ asap bozuculuğunu yerel olmaktan çıkarıp uluslararası düzeye çıkarmayı başarmış bir insandı.
Bir zamanlar gazetesinin Almanya baskısının başındaydı Ertuğ. Tüm Almanya'ya karşı milliyetçi bir savaş açmıştı. Onlara faşist muamelesi yapıyordu ve kısasa kısas yöntemini uygulayarak onların anlayacağı dilden konuşuyor, başlıklar atıyordu.
Almanlar onu kaç kez istenmeyen insan ilan etmişlerse de pek amaçlarına ulaşamadılar çünkü Ertuğ onlara kendini ülkeden kovma keyfini yaşatmamak için geldi İstanbul'a yerleşti. Yani gazetenin Almanya baskısını İstanbul'dan yönetmeye başladı.
Uzun yıllar boyunca Türkiye ile Almanya arasında var olan yüzlerce problemin ilk iki sırası hiç değişmedi. Bunlar 1- Türkiye'nin AB üyeliği 2- Ertuğ problemiydi.
Bir keresinde Özkök, Ertuğ ve ben bir toplantı için Almanya'ya gittik. Özkök ile ben uçakta yan yana oturduğumuz halde Ertuğ sürekli konuştu ve kendisini dinlemeyi 15'inci dakikada bırakmamıza rağmen Frankfurt havalimanına ininceye kadar bize Hürriyet'teki problemleri anlattı.
Onu duymamak için ikimiz oldukça fazla şarap içmiştik, kafalar hafiften kıyaktı, o konuşmaktan ne yiyip ne de içebilmişti. Bir tek o ayıktı, kafası hakla çözülmesi gerekli problemlerle meşguldü.
Buna rağmen Alman polisi ondan şüphelendi, sorguya aldı.
Aslında objektif olarak bakarsanız bunda fazla da hatalı değildi adam çünkü Ertuğ hakikaten şüpheli bir görünüme sahip, ama içi temizdir büyük ihtimalle!
Polise o anda sorgulamakta, üzmekte olduğu adamın kim olduğunu söyleseydik adam ilk önce heyecandan bayılır, ayıldığında da Ertuğ'dan ağlayarak özür diler ve hatta ona oracıkta fahri bir Alman vatandaşlığı bile çıkarabilirdi bundan sonra ülkeye rahat girebilsin diye.
Abartmıyorum, Ertuğ Almanya'da gerçekten popülerdi o zamanlar. Hem nefret edeni (Almanlar ve yeşil partisinden milletvekili olan Türkler) hem de seveni (Almanyadaki Türkler) yığınları oluşturuyordu.
Bunları anlatarak Ertuğ o görevinden de alınınca Almanya baskısının tirajında neden düşüş olduğunu merak eden Taha Kıvanç'a da dolaylı cevap yazmış bulunuyorum.
Çünkü Ertuğ'un 'güleryüzlü faşizmi' o gazetede yok artık, cevap bu kadar basit
SON SÖZ: Ertuğ'un titizliği sadece mesleği ile alakalı değildir. Bodrum'da bahçe düzenlemesini yaptırmak için aynı kişiyle çalışıyoruz Ertuğ'la. Ertuğ'un bahçesinin düzenlenmesi yaklaşık 5 yıldır sürüyor. Görenler 2'ye 2 metre uzunluğunda olduğunu söylüyorlar o bahçenin.
Üstelik Ertuğ bu bütün düzenleme işlerini telefonla yaptırıyor. Görmediklerini beğenmiyor yeni önerilerini de uzaktan bildiriyor, İşleri yapan eski orman mühendisi arkadaşımız Halil Bahçeci yakında intihar ederse bilin ki sorumlusu Ertuğ'dur.
Adam Helmut Kohl'u intihar ettiremedi bunun acısını Halil'den çıkaracak anladığım kadarıyla.