Başbakan Tayyip Erdoğan, Akşam'dan Ayşe Önal'a birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Abone olİşte Başbakan Erdoğan'ın gündeme bomba gibi düşecek açıklamaları: Hükümetteyiz ama iktidar değiliz 'Bürokratik oligarşi'den yakınan Başbakan Erdoğan'dan tartışma yaratacak üç açıklama: 1-Sistem hükümet olmaya izin veriyor, iktidar olamıyoruz, 2- Muhalifim Çankaya, 3- Ege'de sorunları kaşıyanlar var Recep Tayyip Erdoğan dünya tarihinin yeniden yazıldığı bir dönemde Türkiye Başbakanı oldu. Bu herhangi bir şey değildi. Tam 'siyasi şiddetten kurtuldum, rahat nefes alırım' diyen zengin Batı, bu kez çoğu kendi vatandaşı olan İslam kimlikli şiddet neferleri ile sarsıldı. Zengin Batı şimdi yoksul Müslümanlar'ın, kendilerini İslam şiddeti ile ifadesine bir çare arıyor. Türkiye'de ise tam bu anda Müslüman kimlikli bir Başbakan Batı ile bütünleşerek demokrasiyi yeniden yapılandırmanın projesini öneriyordu. Türkiye gündemi ile dünya gündemi öylesine birbirinden ilgisizdi ki, Batı'nın Türkiye'de demokrasiyi yeniden yapılandıracağına en çok güvendiği lider, Türkiye'de demokrasiyi yıkacak kişi olarak anlaşılıyor, hatta kimi zaman da linç ediliyordu. Batı'nın İslam'dan korkusu ile Türkiye'nin İslam'dan korkusu bambaşka çerçevelerde biçimlenmişti. Batı konuşabileceği Müslüman ararken, Türkiye susturabileceği Müslüman arıyordu. Türkiye'de Batılılaşmayı en çok isteyen kurum TSK, Batılaşma'yı taahhüt eden liderle Batılılaşmak konusunda sıkıntı çekiyordu. Çeşitli dönemlerde jeopolitik, askeri ve emperyal olarak Batı tarihinin biçimlenmesinde çok önemli roller almış olan Türkiye bu kez yeni bir tartışma kavşağındaydı. Bu kavşak Erdoğan'ın ülke içinde ve dışında farklı tanımlarla ifade edilmesinden ötürü iki dünya da farklı yönlerde geçilmeye çalışılıyor. Her zamanki gibi içerisi dışarıyı duymuyor. Dışarıdakiler de içeride olup bitenleri pek anlamıyorlar. Erdoğan'ın dört aylık başbakanlığında bu iki yönlü gündemin izleri belirleyici oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la bu farklı gündem üstünden geçirdiği dört ayı konuştuk. İç gündemden başlayalım. En güçlü siyasi rakibiniz sizden Petkim'i alıyor. Bu ilginç bir gelişme değil mi? Önce benim güçlü bir rakibim olduğuna dair bir görüşüm yok. Parası bol olanların PR çalışmasıdır bu. Bunu ancak PR'la yaparsınız. Bu kadar çok televizyonunuz, gazeteniz olursa böyle ortaya çıkarsınız. Kamuoyu araştırmaları da beni doğruluyor. Şu anda parlamentoda iki parti var AKP ve CHP. Benim rakibim CHP'dir. Öbür yandan, o grup en yüksek fiyatı vermiştir. Özelleştirme İdaresi değerlendirmesini yapacak ve kararını verecektir. Sisteme isyan Gerçekten başbakan olmak hükümet olmak anlamına geliyor mu? Yoksa hükümet olmak başka şey, iktidar olmak başka şey mi? Aslında siyasetin geçmişinden bugününe değerlendirmesini yaptığınızda bu tespit her zaman yapılır. Şu anda Türkiye, partiler bazında bu sıkıntıyı her bakımdan yaşıyor. Sistem aslında iktidar olmanın yollarını 'bürokratik oligarşi' ile kapatıyor hükümet olmaya yol veriyor, iktidar olmaya yol vermiyor. Yasalarda yaptığımız değişiklikler, acil eylem planları ve kamunun yeniden yapılandırılmasına ilişkin planlar bu mevzuat kirliliğini temizleyip, iktidar olmayı tıkayan yolları açıp, hükümet olmaktan iktidar olmaya geçişi sağlasın istedik. Hükümet olunca hizmet veremezsiniz. İktidar olursanız hizmet verirsiniz. Basit bir örnek vereyim. İş Yasası çıkardık, engelle karşılaştık. Türkiye şu anda 5 milyon resmi işsizine iş bulma gayretinde. Maalesef sendikalar işçinin kapıya konulmasına zemin hazırlıyorlar. Durumu inceleyince önce işyeri güvencesini sağlayalım, dedim. Sendikalarla, işverenlerle irtibat kurduk. Derdimiz konsensüs sağlamaktı. Temel yasa olarak değişikliği yaptık, Meclis'ten çıktı ardından muhalefet partisi itirazını yaptı. Muhalifim Çankaya Meclis'te muhalefet partisi var mı? Ben olmadığını sanıyordum. Var tabii. Var ki, Çankaya'nın Anayasa Mahkemesi'ne müracaatıyla bu iptal edildi ve yeniden 126 madde tek tek görüşülerek üç haftamız geçti. Üç haftanın neticesini bakalım Çankaya onaylayacak mı? Bunların hepsi Türkiye'ye çok zaman kaybettirecek. Hükümetlerin iktidar olduğu ülkelerde bu tür yasalar hükümetlerin işidir. Böyle sürüncemede kalmaz. Süratle geçer ve işler. Sistem buna zemin hazırlamış. Türkiye'de sistem devrilmiyor acaba bu fotoğraflar birbirinden habersiz mi yaşıyor? Sistemi bu habersizlik mi koruyor? Maalesef sözünü ettiğiniz o üretmeyen ama çok kazanan kesimlerin faaliyet dışı gelirlerle oluştuğunu görüyoruz. Alın teri ile kazanmadıkları için rahatlıkla harcayabiliyorlar. Ülkemizin yüzde 95'i kazancını yüzde 5 tüketiyor, yüzde 5 ise yüzde 95'e düşüyor. Hala zenciyim Gerçekten kendiniz için zenci tanımını kullandınız mı? Bir gazetecinin tespitiydi bu. Ben kendimi bu toplumun 'asil evladı' kabul ediyorum. Hiç zenci olarak görmedim, başkaları benim kendimi öyle görmemi istedi. Oradaki zenci tanımı haksızlığa uğramış anlamında kullanılıyor olmalı. Millet bizi 3 Kasım'da öyle bir yere oturttu ki, bizi zenci olarak görmek isteyenlere cevap verdi. 'Hayır, bunlar bu ülkenin dürüst, namuslu evlatlarıdır. Asıl onurlu insanlar bunlardır' dedi. Birilerinin değil, milletin nasıl gördüğü önemli. Ama gönderme yapıldığı anlamda elbette kendimi hala zenci görüyorum. Demokrasi tanımı Batı'da geniş muhalif yoksul tabanın sol muhalefet duruşuna sahip lideri olarak değerlendirildiniz. Dindarlığınız bunun önüne geçmedi. Türk entelektüellerinin büyük desteğini aldınız. Ama partinizde böyle bir yapı kurmadınız. Tek renk hakim. Görünen yapınız muhafazakar değil sağcı bir çizgide. Bu çelişkiyi açıklayabilir misiniz? Biz kendimize muhafazakar demokrat diyoruz, ama bizi sağcı diye ifade ederseniz çok haksızlık edersiniz. İdeal olana ulaştınız mı derseniz, o elbette zaman alacak. Gerçek muhafazakar demokrat olmak için bir sürece ihtiyacımız var. Bir yandan da Türkiye'de demokrasi sürecini başlatmak istiyoruz. Demokrat bir yapı var mı, yok. Geçmişe dönecek olursak, 'çoğunluğun azınlığa egemenliği' diye bakıyorduk demokrasiye ama tanım değişti. Tek kişi bile olsa onun haklarını korumanın demokrasinin gereği olduğu ortaya çıktı. Biz de bu değişen tanıma göre değişmeliyiz. Dayatma yok Size benzemeyenlerin, ötekilerin haklarını koruyacak mısınız? Elbette, korumak değil sadece, asla dayatmamak. Korurken kendimize benzetmeye çalışmamak. Hangi düşünce grubu hangi inançla olursa olsun, tartıştığımız kişilere de böyle söylüyoruz. İnancınıza güveniyorsanız inanç hürriyetinden korkmanıza, düşüncenize güveniyorsanız düşünce hürriyetinden korkmanıza gerek yok. Siz aynı zamanda hükümet ve aynı zamanda iktidarsınız, yani her iki fonksiyona birlikte sahipseniz onların da bütün haklarını vermek ve devamını korumak zorundasınız. Almanya'nın önemi 'Erbakan İslami politikasının Almanlar'la arası iyi idi. Erdoğan hükümeti ise ABD ile iyi. Başbakanın danışmanları ABD'ye yakın oldukları için Tayyip Erdoğan'ı Almanlar'dan uzak tutuyorlar' diye bir iddia ileri sürüldü. Bu ne kadar doğru? Bizi tanımayan birileri kendilerine göre bize bir dünya biçiyor ve kendi biçtikleri dünyaya göre iddialarını öne sürüyorlar. Zaman zaman da bu tanımlar çirkinleşebiliyor. 14 Avrupa Birliği üyesi ülkeyi dolaştım. Schröder ve Fischer başta olmak üzere en sıcak görüşmeleri onlarla yaptım. Almanya görüşmelerimiz diğer ülkelerden çok daha yakındır. Almanya ile ilişkilerimizi asgaride tutmamız bizim bu işi bilmediğimiz anlamına gelir. Çünkü Almanya'da üç milyon vatandaşımız var. Türkiye tanımazsa Tamam Almanlar'la iyiyiz. Ama başka bir sorun var: Kıbrıs. Denktaş rüyaya yattı ve bir gecede her şey ansızın değişiverdi. Kıbrıs AB üyesi oldu. Türkiye Kıbrıs'ı tanıyacak mı? Burada AB karar mercii var. Siz tanısanız da tanımasanız da AB devlet olarak tanımış. Siz Türkiye olarak tanımazsanız ne olur? Gerçekçi davranmamız lazım. Tanımazsak ne olur? Asıl geleceği şekillendirmemiz lazım. Denktaş 'Ben Maraş'ı açarım. Ama Güzelyurt konusu gündemden kalksın' dedi. Hemen ardından Ledra Palas'ı açtık. 40 yıl sonra vizeyi kaldırdık. Bu cesareti Güney Kıbrıs gösteremiyor. Simitis'le görüşmelerde açıkça söyledik. 'Biz Kuzey'e, siz Güney'e gerekli cesareti verin. Annan Planı yine masada olsun ama biz artıları eksileri çıkaralım.' Simitis, 'Netice alamayacağım bir toplantı için masaya oturmam' dedi.Uzaklaşan biz değil Simitis oldu. Geçmişle uğraşacak vakit yok, geleceğe bakmalıyız. İki taraf da iyi miras almamış ama biz iyileştirebiliriz. Ege'yi kaşıyorlar Yunanistan ilişkiler çok garip yürüyor. Bir an geliyor, güvercinler uçarken ansızın bilmediğimiz bir şey oluyor, gerginlik başlıyor. Ege'de hava sahası konusunda Türkiye ile Yunan tezleri zıt. Durum bu iken Ege'de güven artırıcı önlemleri nasıl uygulayacaksınız? Biraz argo olacak beni affedin ama bunu kaşımak isteyenler oluyor galiba. İki tarafın şahinleri mi demek istiyorsunuz? Onlar olabilir. Başkaları olabilir. Bazıları bunu kaşıyorlar. AB süreci ne kadar hızlanırsa, ne kadar süratle gerçekleşirse Ege sorunu da o kadar hızla çözülecektir. ABD ile küslük yok ABD ile hala küs müsünüz? Benim ABD ile herhangi bir küslüğüm yok. Başta Başkan Bush olmak üzere hiçbir ABD yetkilisi ile böyle bir şey olmadı. Müsteşarımızın ziyareti ardından Abdullah Bey'in ziyareti, ardından da duruma göre belki benim ziyaretim olacak. İsrail'e gideceğim Türk politikacısı gelenek olarak dışa hiç bakmaz. Gözleri hep içeride kendi korkuları ile çevrilidir. Siz İslam dünyası ile Batı çatışmasında arabulucu bir lider olarak bu geleneği değiştirmek ister miydiniz? Biz böyle bir misyonu zaten üstlendik ve devam edeceğiz. İslam kültürü ile demokrasinin bir arada yaşayabileceğini gösteren tek ülke biziz. 1.5 milyarlık nüfusu olan İslam aleminde çok iyi bir aracı rolü oynarız. Onlara model de olabiliriz. ABD'ye; 'Suriye, İran ve diğer İslam ülkeleri ile görüşmelerimiz sizi rahatsız etmesin' dedik. Onların bize karşı güvenleri ciddi biçimde arttı. İsrail-Filistin meselesinde ciddi bir sıkıntı var. Türkiye çok önemli bir görev alabilir. Bu teklifimizi Başkan Bush'a da söyledik. Nitekim Dışişleri Bakanımız'ın İsrail seyahatinin ardından 8-9 Temmuz'da İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye'ye geliyor. Hemen ardından ben İsrail'e gideceğim. Barış çabasını hızlandırmak istiyoruz. Öbür yandan İslam şiddeti var da Hıristiyan şiddeti yok mu, o da var. Dünyaya damgasını vuran şiddet örgütleri yazılı ve görsel medyaya istediği anda oturabiliyor. Bugün dünyada olup bitenlerin kökünde yoksulluğu görüyoruz. O zaman global yoksullukla mücadeleye biz de katılmalıyız. AB sivil mi AB normları içinde sivilleşmenin özgür örgütlenme ile olmasına sahip çıkmıştınız. Devletin STK'lara müdahale etmesine karşıydınız. Ancak vakıflar yasası hala bir sorun. Devlet sivil örgütlenmeleri vakıflar kanunu ile tehdit ediyor. Ben görmeyeli siz sivilleşmeyi savunmaktan mı vazgeçtiniz? Tam aksine sivilleşmeye güvenimi tam olarak koruyorum. Şimdi ben size bir soru sorayım. AB sivil diyorsunuz, gerçekten sivil mi buluyorsunuz? Avrupa'da sivil örgütleri gerçekten çok sivil buluyorum. Öyleyse ben size bir örnek vereyim. 4 sene önce ben AİHM'e başvurdum. Abdullah Öcalan benden 2 sene sonra müracaat etti. Öcalan'ın kararını hemen verdi. Benim kararımı ise hala verecek. Şimdi ben başbakan oldum, davayı da geri çektik. Buna ne diyeceksiniz?