Hükümetin IMF Zaferi...!
AKP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada IMF’ye olan borcumuzun son taksit transferinin yapılacağı müjdesini verirken başbakanın takındığı yüz ifadesini asla unutmayacağım.
Unutmayacağım çünkü daha sonra sokaktaki insanların yüzünde de benzer ifadenin yansımalarına şahit olacağımı biliyorum.
O yansıma; atılan adımların istikametini fark edebilenler için aldatılmışlığın, kandırılmışlığın istismar edilmişliğin bir yansıması olarak tekerrür edecek yazık ki.
Daha önce de defalarca başbakanın kendi ağzından işittiğimiz IMF defterinin kapatılacak olması konusu milletin zekâsıyla alay etme şeklinde gündeme getirilmemiş olsa elbette gurur duyulacak bir gelişmedir.
Şayet siyasi rant uğruna hedef saptırma, algı yaratma amacı gütmese elbette ayakta alkışlanacak bir adım, takdir edilecek bir ekonomik başarıdır.
Ama işin aslı öyle değil!
AKP İktidara geldiğinde IMF’ye (Uluslar arası Para Fonu) borcumuz 23.5 milyar dolar iken şu anda borç sıfırlanmıştır.
Hollywood filmlerinde sıkça duyduğumuz “bir iyi bir kötü haber” gibi, bu iyi haber.
Bu haberi gerek hükümet yetkilileri gerekse ulusal basın ısıtıp ısıtıp halkın önüne sürmekte.
Her nedense konu dış borçlara gelince ne hükümetten ses seda var ne de basından bir tek haber…
Konu dış borçlar olunca yetkililer bir yıl önceki aynı ay ile mukayese etmekle yetiniyor. Halkın anlamayacağı bir takım ekonomik verilerden bahsedilip geçiştiriliyor.
Kötü haber ise; 2002’de dış borcumuzun toplamı 130 milyar dolar iken 2012 üçüncü çeyreği itibariyle 326.3 milyar dolar seviyesinde olmasıdır.
Bunu daha anlaşılır bir dille anlatmak gerekirse;
Tarih 2002 : IMF + Dış Borç Toplamı = 153,5 milyar dolar
Tarih 2012 Üçüncü çeyrek : IMF + Dış Borç Toplamı (en son veriler hariç) = 326.3 milyar dolar.
Özetle : 2002’den bu güne dış borcumuz 172.8 milyar dolar artmıştır.
İşte halka verilen müjdenin muhteviyatı bu!
Sayın Başbakanın sitayişle bahsettiği ve millete müjde olarak haber verdiği ekonomik başarının gerçek yüzü bu!
Bu verilere iç borçlanmadaki artış ve vatandaşın borçlanmasındaki yüzde 600’lere varan artış dahil değildir.
Vatandaşın kredi kartı trajedisine ise hiç girmeyeceğim.
Hiçbir Avrupa ülkesinde bir liderin halkının karşısında benzer bir yüz ifadesiyle ve birtakım göndermelerle trajediyi müjde diye sunmaya kalkışması söz konusu dahi olamaz.
Çünkü bilir ki; açıklamanın hemen akabinde başta halkın gözü kulağı olan basın olmak üzere milletin muhakeme iradesi devreye girer ve eleştirilerin ardı arkası kesilmez.
Bu eleştiriler söz konusu liderin istifasına kadar da dur durak bilmez. Buna da toplumun oto denetimi denir.
Ne içler acısı fark değil mi?
Milleti yanıltma sadece IMF ve borçlar konusuyla sınırlı kalsa iyi. Daha önce de özelleştirme garabeti halka şirin gösterildi ve kapitalizmin en büyük adımlarından biri atılarak milletin köleleştirilmesi yönünde büyük mesafeler alındı.
Yine yıllardır dinin toplum üzerinde yapıştırıcı, birleştirici işlevi gördüğü yalanı da halka yutturuldu. Siyasi adımlar da bu söylemlerin hazırladığı zemin üzerine inşa edildi.
Oysa din birleştirici değil bilakis ayrıştırma etkisi en yüksek konulardan birisidir. Nitekim etkileri yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştır.
Din Birleştirici İse Ortadoğu’da Yaşananlar Nedir?
En vahşi, en insanlık dışı savaşların din veya mezhep çatışmalarıyla ortaya çıktığını unutmayalım. Suriye’de yaşanan trajedi de yine dış etkenlerin marifetiyle mezhepler üzerinden yürütülmüyor mu?
Demek ki birlik ve beraberliği din yerine ancak vatan ve genişletilmiş bireysel özgürlükler desteğinde vatandaşlık bilinciyle sağlanabilir.
Mevcut siyasi anlayışla Ortadoğu’da yaşanan kıyımların, çatışma ve her türünden vahşetin benzerinin Türkiye’de de yaşanmayacağının garantisi var mıdır?
Özellikle de bizzat başbakanın sık sık ana muhalefet liderinin ait olduğu mezhebe gönderme yaptığı, atıfta bulunduğu bir ülkede hiçbir şeyin garantisi olamayacağı çok açık.