Hükümet yargı mensuplarına rüşvet mi verdi?
Üzülerek, utanarak söylemeliyim ki AK Parti iktidarı yaptığı hatayla Kemal Kılıçdaroğlu'nu haklı çıkardı! Hangi konuda haklı çakardığını eminim merak ediyorsunuzdur.
AK Parti seçmeni ve iktidardaki yetkililer bana kızacak
biliyorum ama, şu bir gerçek. Üzülerek, utanarak söylemeliyim ki AK
Parti iktidarı yaptığı hatayla Kemal Kılıçdaroğlu'nu haklı çıkardı!
Hangi konuda haklı çakardığını eminim merak ediyorsunuzdur.
Anlatayım...
Efendim malumunuz; Meclis'te görüşülmeyi bekleyen bir torba yasa
var. Torba yasada, hakim ve savcıların maaşlarının iyileştirilmesi
yönünde bir çalışma da bulunuyordu. Bu çalışmaya göre, ilk derece
mahkemelerde görev yapan tüm hakim ve savcılara seyyanen bin 115
lira seyyanen zam yapılacak.
Aylardır Meclis'te öylece bekliyordu bu torba yasa... Bakan Bekir
Bozdağ dün bu zammın yapılacağını açıkladı ve ortalık birbirine
girdi.
Yanlış anlaşılmasın!...
Hakim ve savcıların bu parayı haketmediğini söylemiyorum. Şahsi
kanaatimi soracak olursanız ben hakim ve savcıların İngiltere'deki
gibi sınırsız harcama yetkisine sahip olmasından yanayım. Çünkü bir
hakimin vicdanı ile cüzdanı arasında sıkıştığı bir yerden adalet
çıkmayacağını hayatım boyunca savundum, hala savunuyorum.
Kaldı ki bu ülkede çoğu kişi, hakim ve savcıların maaşlarına en son
ne zaman zam yapıldığını bilmez.
Bilmeyenler için söyleyeyim...
2007 yılında hakim ve savcıların maaşları, bakanlık müşavirlerinin
maaşlarına endekslendi. Müsteşarlara zam yapılmadığı için hakim ve
savcılar da maaş olarak 7 yıldır yerinde sayıp durdu. Bundan birkaç
yıl önce de söz verilmesine rağmen maaşlarına bir türlü iyileştirme
yapılamadı.
Yani yapılan bin 115 liralık zam, 7 yılı kapsayan bir zam!
"Madem öyle, Kemal Kılıçdaroglu niye haklı?"
sorusunun cevabına gelince...
7 yıllık iyileştirme planı tam da HSYK seçimlere günler kala
yapılıyor. Kılıçdaroğlu da bu durumu, "Siyasi
rüşvet" olarak tanımlıyor.
Bu yazıyı yazmadan önce Bekir Bozdağ ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun
haberlerinin altına iliştirilen okur yorumlarına göz attım.
Abarttığımı düşünmeyin, vallahi kıyamet kopuyor!
Onbinlerce çalışan yapılan bu zamma isyan ediyor. "Demek ki
öğretmenin,polisin ,memurun oyu ile hakimin oyu aynı
değilmiş" diyenlere her dakika binlerce yeni isyankar
ekleniyor.
Kimileri de vad ki, onlar için konu zam değil, zammın yapıldığı
zaman!
Ve neredeyse tamamı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu söyleminde haklı
olduğunu savunuyor. AK partili olup da, AK Parti'nin şu dönemde
yaptığı bu zamla kendisini lekelediğini düşünenler hiç de az değil.
Üzülerek söylemeliyim ki bu söylemlerinde haklılar.
Allah aşkına!
Aylardır Meclis'te bekleyen bu torba yasayı bir kabine neden bula
bula HSYK seçimleri öncesi gündeme sokar. Allah'ın günü mü bitti ki
daha önceden karar verilmedi?
Hadi onu da geçtim...
Yapılan zammın gerekçesini açıklamak, "Bilindiği gibi hakim
ve savcılara 7 yıldır zam yapmıyorduk. Bir yıl önce bunun
hazırlıklarına başlamıştık ama yaşadığımız olağanüstü olaylar bu
kararın gecikmesine neden oldu?" diyerek kamuoyunu
aydınlatmak çok mu zor?
Yani bu açıklama bir çuval inciri berbat etti.
Tarafsızlığıyla bugüne kadar örnek davranış sergileyen
"Yargıda Birlik Platformu"nu bile hükümetin
güdümündeymiş gibi gösterdi bu açıklama...
Bu zammı duyan binlerce memur, işçi ve emekli, "Bu yapılan
bize haksızlıktır" diyor. Çünkü zammın nedenini,
gerekçesini bilmiyor, kimse de anlatmıyor. Zamma isyan edenler
arasında mübaşir ve katipler bile var!
Hadi buyurun şimdi onları ikna edin!
*****
Torba yasa demişken bir başka meseleye daha değinmek istiyorum.
Aylardır bu konuda şikayetler geliyordu zaten, artık yazmak farz
oldu.
Bilindiği gibi iki yıl önce İşkur bünyesinde çalıştırılmak üzere
binlerce İş ve Meslek Danışmanı göreve başladı. bu iş ve meslek
danışmanlarının görevi, işsizlere danışmanlık yapmak, onlara en
uygun işleri temin etmek ve işe yerleştirdikten sonraki durumlarını
da takip etmek. Diğer yandan da firmaların işçi ihtiyacını
ciddiyetle takip etmek ve oralara işin ehli personel göndermek.
Daha onlarca önemli işleri var da sayarak zamanınızı almak
istemiyorum.
İşte bu İş ve Meslek Danışmanları, iki yıl önce bizzat Erdoğan
tarafından büyük bir umutla göreve getirildi. İlk önce tamamı
yüksek puanlar ve ciddi eğitim sonucu bu mesleğe başlıyordu.
Ama nasıl olduysa bir süre sonra eğitim boş verildi ve puanı düşük
olan ne kadar kişi varsa bu alana kaydırıldı.
Bu rezillik yetmiyormuş gibi başlarına becereksizden de beceriksiz
bir genel müdür verildi. Düşünün ki İş ve Meslek Danışmanı olan
üstün meziyet sahibi personelin dönüşümlü olarak İşkur'un
kapısındaki "danışma bankosu"na oturmasında bir
beis görmeyen bir genel müdür bugün görevde...
Bu personele ne yapıldı biliyor musunuz?
Bundan bir süre önce "Eğer isterseniz sözleşmeli
statüsünden memuriyet statüsüne geçebilirsiniz" dendi.
Yüzde 99'u bu statüye geçmek için müracaat etti.
Sonra ne oldu dersiniz?
Tamamı bu statüye geçtikten sonra kendilerine, "Siz bu
statüye geçmeyi kabul ettiğinize göre maaşlarınızdan 800 TL kesinti
yapılacak" dendi.
Çoğunun düzeni altüst oldu. Tayin usulüyle atandıkları illerde
kiraladıkları evlerden çıkmak zorunda kaldılar. Bankalardan
çektikleri kredileri ödeyemez hale geldiler.
Aylarca bakanlığa isyan ettiler ve nihayet Başbakan seslerini
duydu, "Bu haksızlığı ortadan kaldırın" talimatı
verdi. Bakanlık haksız yere ellerinden alınan paranın iadesine
karar verirken, ortaya bambaşka bir komedi çıktı. İşkur'un Genel
Müdürü, "Bu maaş onlara çok efendim" diyerek
yapılacak olan iadeye itiraz etti!
Sebep mi?
Beyefendinin oğlundan fazla maaş alamasınlar diye!
Bakanlık da genel müdürün sözüne itimat edip ucube sayılacak bir
madde ile, "10 yıldan kıdemli olanlar yapılan zammın
tamamını, geri kalanlar yarısını alır" hükmü koydu.
Yani hepi topu 2 yıllık mazisi olan bir meslekte 10 yıllık
kıdemlilik arıyor bakanlık, inanabiliyor musunuz?
3 bine yakın çalışanın elinden 800 lirasını alan bakanlık, şimdi
müdür beyin ısrarı üzerine 360 lira iyileştirme yapmanın
hazırlığında...
Polislerin derdini buradan günlerce yazdım. Yıllardır kendilerine
özlük haklarının verilmesi için yalvarıp duruyorlar ama kimsenin
yüzlerine baktığı yok. Sabah akşam ölümle burun buruna olan onlar,
darbeleri ve ayaklanmaları engelleyenler onlar ama, üvey evlat
muamelesi görenler yine onlar.
Yazının başında da söylediğim gibi...
Hakim ve savcılara yapılan zam analarının ak sütü gibi helaldir.
Ama bir gönül yaparken binlerce gönül kırdınız mı her kesimden
böyle isyan sesleri duyarsınız.
Kılıçdaroğlu'nu da işte böyle haklı çıkarırsınız!
****
Yazı bir hayli uzadı ama şunu yazmazsam vicdanım rahat
etmeyecek.
Torunlar inşaatta 10 gariban yok yere hayatını kaybetti. Tıpkı daha
önceki garibanlar gibi adeta katledildiler. Bana soracak
olursanız, bu işçilerin ölümüne neden olanları "IŞİD'in
modern versiyonu" olarak yorumlarım.
Ha kelle kesmişsiniz, ha asansörle ölüme yollamışsınız, ha göçük
altında kalmasına neden olmuşsunuz.
Benim için farkı yok.
"Dirinin sahibi yok, ölenin sahibi çok" derler ya
hani. Bizdeki mesele tam da öyle.. Çevreye bakıyorum, herkes
ağlıyor ve önlemlerin neden alınmadığını soruyor. Neden millet
olarak bir facia gelmeden önlem almayız da geldikten sonra bütün
yönleriyle yorum yapar ve suçlu ararız, aklım basmıyor.
Ve şunu da anlamıyorum!
Bu inşaatları "İş sağlığı ve güvenliği uzmanları"
uzmanları denetliyor. Peki bu uzmanların parasını kim veriyor?
İşveren...
Denetleyenin ücretini denetlenen ödüyor yani!..
İnşaat sahibinin maaşını verdiği bir uzman "Burada eksik
var, düzeltin" dediğinde anında kapının önüne
konulabiliyor. Ya da rüşveti alan uzman, ölümlerle sonuçlanabilecek
durumlara bile göz yumabiliyor.
Böyle bir yerde sağlıklı denedim yapılabilir mi, ben değil siz
söyleyin!
Madem devletin bu durumu denetleme gücü yok. Avrupada pek çok
ülkede bu işleri güvenilir sigorta şirketleri yapıyor. Denetimde en
küçük aksaklık çıktığında gerekirse inşaatın yapımını
durdurabiliyor. Göz yuman sigorta şirketleri olduğunda bu kez
devlet onun kapısına kilit vuruyor.
Bizim bu sisteme geçebilmemiz için daha kaç kişinin ölmesi
gerekiyor?