BIST 9.949
DOLAR 35,27
EURO 36,74
ALTIN 2.986,30
HABER /  GÜNCEL

Hükümet aklını peynir ekmekle yemiş!

Kürt halkı 'Akil İnsanlar'la çözüm sürecine sıcak bakmıyor. Devletin bu adımla Kürtleri ve PKK'yı bir tuttuğunu ifade eden Kürt vatandaşları bakın daha neler söyledi?

Abone ol

İNTERNETHABER / Çözüm süreci için seçilen 'Akil İnsanlar'ın sürece nasıl bir katkısı var? Yazar Sırrı Çınar Güneydoğu Anadolu halkı ile konuştu.

Başlatılan sürecin kendilerine zarar verdiğini söyleyen Kürt vatandaşları, PKK ve Kürtler'in aynı kefeye koyulduğu görüşünde. Devletin kendi eliyle vatanı bölmeye çalıştığını ifade eden vatandaşlar, "Barışı kim istemez. Ama barış yapılacak Kürtler değil dağdakilerdir" dedi.

Muş'a ve Tatavan'a yolu düşen Sırrı Çınar oradan izlenimlerini aktardı. Girdiği hiç bir mekanda Türk-Kürt ayrımcılığıyla karşılaşmadığını belirten Çınar, "Keşke “akil insanlar” diye bir heyet kurup ikna veya ne düşünüyorlar diye ortamı bu kadar gereceklerine bir şoför, bir satış temsilcisiyle konuşsalardı. Ya da her ilden dört öğretmen, iki imam, iki muhtar, iki polisten o ilde neler olduğunu samimiyetle sorsalardı… Akıllarını peynir ekmekle yemeselerdi…" diyerek devlete öneride bulundu.

İşte Çınar'ın izlenimlerinden kesitler;

(...) Son seyahatimde Muş merkeze öğlen yemeği için girdim. Bir lokantaya oturduğumda benim yabancı olduğumu anlayan lokanta sahibi masaya beyaz bir örtü serdirip masayı donattı.

Başımda bir garson sürekli duruyor ve oldukça güzel bir yemeği servis ediyordu. Lokantada ayrıcalıklı duruyordum ve yemekten çıkanlar bana “afiyet olsun” diyorlardı.

Lokantanın sahibine sordum. Neden böyle yaptınız diye… “Siz bizim misafirimizsiniz” dedi.

Bana Türk müsün Kürt müsün diye soran olmadı. Lokantanın sahibi, garson ve afiyet olsun diyenler çok büyük ihtimalle Kürtlerdi…

Yemekten sonra Belediyenin yanındaki kahvede küçük iskemlelere oturup çay içtim ve oradakilerle sohbet ettim. Çay parası da verdirmediler ve bana Türk müsün, Kürt müsün diye sormadılar. Sohbette bir Muşlu; “Türkler mi devleti yönetti mi ki devletin hatalarının faturasını Türklere çıkarıyorlar. Allah’a şükür Türklerle hiçbir sıkıntımız yoktur. Altmış yaşıma geldim, hayatımda bir gün bana Kürt’sün diye yüz çeviren birine rastlamadım. Ama sıkıntılarımız yok mu var, bunların sebebi de belli. Üç beş aklı evvelin yaptıklarıyla bazı insani haklarımız verilmedi. Ama bunlar için silaha sarılmak bizim şanımıza yakışmaz. Silahla çözüm arayanlar bizden değil. Biz de onlardan değiliz. PKK denilince aklınıza bizi getirmeyin. Biz ayranız. Yoğurtla su karıştı ayran olduk. Kim sudur, kim yoğurttur o da belli değil. Gel ayır bakalım suyla yoğurdu? Şimdi kalkmışlar, bize siz yoğurtsunuz haydi ayrılın diyorlar. Bu memleketi koydular bir nehreye(yayık) çalkalayıp duruyorlar. Ayrandan yağ çıkarıp onu yiyecekler. İşte nehrenin başında PKK var, çalkalayıp duruyorlar. Yoğurdun sahibi oymuş gibi davranamazlar. Haydi onlar öyle davrandı, ya devletimiz onları bize niye sahip kabul ediyor? Biz ayranız, nehre(yayık) Türkiye’dir. Devletimiz ise o nehrenin(yayık) sahibidir. Daha ne diyeyim? Anlayan anlasın...

Kulak misafir oldum çevreme hepsi bildikleri Türkçeyle kendi aralarında sohbet ediyordu. Kürtçe konuşan yok gibiydi ve Kürtçeyle başladıkları cümleye Türkçe devam ediyorlardı. Muş’ta Ankara’daki kadar rahat ve huzurluydum, belki daha fazla…

Tatvan’a vardım. Tatvan’da bir gün geçirdim. Gün boyu etrafıma kulak kesildim ve neler konuştuklarını özellikle dinledim.

İlginçtir ki gün boyu Tatvan’da Kürtçe konuşana hiç rastlamadım ve sohbet konuları arasında süreçle ilgili tek cümle duymadım.

İnsanlarla konuştum, sohbet ettim ve hiç kimse bana Türk müsün, Kürt müsün diye sormadı.

Sohbet ettiklerime sordum. “Süreç diye nitelendirilen gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir Tatvanlının ;“Allah onların belasını versin. Bizi onlarla eş tutanların da belasını versin. Biz Kürtüz ama PKK’lı değiliz. Sanki Kürtlerle Türklerin savaşı varmış gibi konuşmasınlar. Gitsinler dağda anlaşsınlar, silahlar sussun, ona kim hayır diyecek. O çocuklara da yazık. Gelsinler adam gibi çalışsınlar, ekmeklerini kazansınlar. Vallahi burada ekmek kazanmak çok kolay… Buradan dağa çıkanların nerdeyse hepsini biliriz. İçlerinde aklı başında bir tane bile yok. Ne kadar kafasında sıkıntısı olan varsa dağa çıktı ama o başlarındakiler akıllı, öyle sıkıntılı gençlerle işlerini yürütüyorlar ” demesi hemen hemen konuştuğum diğer kişilerin söylediklerini özetliyordu.

Ahlat ise sanki ülke gündemi dışındaydı. Türk’üyle Kürt’üyle günlük yaşamının, sohbetin ve çalışmanın içindeydi.

Süreç konusunu açtığımda ise Türküyle, Kürtüyle aynı şeyi söylüyorlardı. “ PKK’nın ve diğer güçlerin yapamadığını devlet kendi eliyle yapıyor. Kürtle Türk savaş halinde mi ki barış çığırtkanlığı yapıyorlar? Barışı kim istemez. Ama barış yapılacak Kürtler değil, dağdakilerdir. Bizi onlarla eş tutamazlar, biz Kürtleri PKK ve Abdullah Öcalan temsil etmiyor. Kim neyin derdinde ki bizi PKK’nın destekçisi gibi gösteriyorlar. Bizim öyle bir derdimiz yok. Bu akil dedikleri de bizi bu duruma düşürenler de akıllarını peynir ekmekle mi yediler?”

İzmir’de Cafe işletmecisi ve garsonlarla sohbet ediyoruz.

Genç bir Kürt’ün söyledikleri daha da ilginç; “Bu süreç dediklerinden en çok zarar gören biz olduk. Daha düne kadar bizi kendilerinden ayırmayanlar şimdi bize PKK’lıymışız gibi bakıyorlar. Biz de cesaretimizi kaybettik. Sürece sevinenler ve Diyarbakır’da o meydanı dolduranlar üzerlerindeki kara leke kalkacak ve artık PKK korkusu yaşanmayacak diye sevindiler. Benim amcalarım, dayılarım da oradaydılar. Ama hepsi de PKK’nın ne zaman kendi çocuğunu kandırıp dağa çıkaracak korkusundan kurtulacağız diyorlar.” Bir başka mekanda yine Kürt gençlerle konuşuyorum. Otoparkçılık yapan genç; “Ben burada PKK’ya sempatizan olanlarla ne kavgalar verdim, beni hiç sevmezler, korkmasalar beni yaşatmazlar belki… Ama şimdi ben de onlardanmışım gibi, ya da onlar da bendenmiş gibi eşitlendik. Bana en lüks arabasının anahtarını teslim eden ağabeyler vardı, şimdi günaydın bile demiyorlar”

Keşke “akil insanlar” diye bir heyet kurup ikna veya ne düşünüyorlar diye ortamı bu kadar gereceklerine bir şoför, bir satış temsilcisiyle konuşsalardı. Ya da her ilden dört öğretmen, iki imam, iki muhtar, iki polisten o ilde neler olduğunu samimiyetle sorsalardı… Akıllarını peynir ekmekle yemeselerdi…