Anayasa Mahkemesi'nin Mustafa Balbay'ın "tutukluluk halinin makul süreyi aştığına" dair dünkü kararının ardından gözler İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çevrildi. Hukukçular yerel mahkemenin "tahliye kararı vermesi gerektiği" fikrinde birleşiyor.
Abone olAnayasa Mahkemesi (AYM), dün CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal ve tutuklu CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay'ın bireysel başvurularını görüştü.
AYM Birinci Bölümü, Ergenekon davasında 34 yıl 8 ay hapse mahkum olan ve yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunan Mustafa Balbay'ın "seçilme haklarının ihlal edildiğine" ve "tutukluluğunun makul süreyi aştığına" oy birliğiyle hükmetti.
Anayasa Mahkemesi, Balbay'la ilgili kararına gerekçe olarak siyasi haklarını kullanamamasını gösterdi.
Balbay'a 5 bin TL tazminat ödenmesine de hükmeden AYM, Balbay yönünden değerlendirmek üzere kararın bir örneğinin de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesini karar altına aldı.
Şimdi gözler İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çevrildi.
Anayasa Mahkemesi'nin kararının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne ulaşmasının ardından Mustafa Balbay hakkında tahliye kararı verilmesi gerekiyor.
Çünkü Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde alınan kararlar sonrası yerel mahkemelerin izleyecekleri yol açıkça tarif ediliyor.
Hukukçular da yerel mahkemenin "tahliye kararı vermesi gerektiği" fikrinde birleşiyor.
AYM'nin kararını BBC Türkçe'ye değerlendiren Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri, Yargıç Mustafa Karadağ, "AYM'nin kararları mahkemeler ve herkes için bağlayıcıdır" diyor.
Karadağ, kimi hukukçuların İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği hükümle birlikte dosyadan "el çektiği" bu nedenle de "tahliye görüşünü değerlendiremeyeceği" yönündeki yorumlarını da doğru bulmuyor.
Kendi mahkemelerinde yaşananlardan örnekler veren Karadağ, "Dosya 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin elindedir, gerekçeli karar henüz yazılmamıştır. Dosyanın Yargıtay'a gitmesi söz konusu değildir. Bu nedenle mahkeme derhal tahliye kararı vermelidir. Bu tür kararlar özgürlükler bağlamında değerlendirilmelidir" diyor.
Bu arada neredeyse hiç ihtimal verilmese de yerel mahkemenin, AYM'nin kararına karşı "hükümle sonuçlanmış davada yeni bir karar vermem mümkün değil" gerekçesi sunabileceği de belirtiliyor.
Hukukçular bu durumda da temyiz incelemesini yapacak olan Yargıtay'a başvurularak Mustafa Balbay'ın tahliyesinin talep edilebileceğini kaydediyor.
Bunun da tahliyeyi engellemeyeceği sadece süreci uzatacağını kaydediyorlar.
Ankara Barosu Başkan Yardımcısı Orhan Şimşek, AYM'nin verdiği kararın temyiz mercii kararı gibi değerlendirilemeyeceğini belirtiyor ve "Yerel mahkeme, tespitinin gereğini yapmalı ve derhal bu hak ihlallerine son vermelidir" diyor.
Yerel mahkemenin "benim böyle bir tespitim yok deme hak ve yetkisinin de olmadığını" vurgulayan Şimşek, "Eğer bu tespitlere rağmen yerel mahkeme gereğini yapmaz ise adil yargılanma hakkı da açık ve net olarak ihlal edilmiş olur ki bu kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden çok daha büyük miktarlı tazminat kararı verilebilir.
Yerel mahkemelerin bu ve benzer durumda olan tüm sanıkları tahliye etmesi gerekir ki hak ihlali de sona ersin" diye konuşuyor.
Haberal'ın "tutukluluk itirazları etkin incelenmedi"
AYM Birinci Bölümü dün ayrıca bireysel başvurusunu görüştüğü Ergenekon davasında 12 yıl 6 ay ceza alan CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'ın da "tutukluluğunun makul süreyi aştığına" ve "tutukluluğa itirazların etkin bir şekilde incelenmediğine" karar verdi.
AYM, Haberal kararında, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla ilgili, Balbay kararında olduğu gibi, Anayasa'nın 67. maddesinin 1. fıkrasıyla bağlantılı olarak 19. maddesinin 7. fıkrasının ihlal edildiğine hükmetti.
Mahkeme, Haberal tarafından yapılan 172 lira 50 kuruş harç ve 2 bin 640 lira vekalet ücretinden oluşan toplam 2 bin 812 lira 50 kuruş yargılama giderinin de Mehmet Haberal'a ödenmesine karar verdi.
Öte yandan Anayasa Mahkeme Birinci Bölümü dünkü oturumunda hem Balbay hem de Haberal'ın tutuklanmayı haklı gösterecek somut olay, olgu ve bilgi mevcut olmadığı halde tutuklandıkları yönündeki iddialarını "açıkça dayanaktan yoksun olması", adil yargılanma hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiği savı yönünden ise "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez buldu.