BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Hooligan yasasına Sezer vetosu

Kanunu 23., 24. ve 25. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için, TBMM Başkanlığı'na geri gönderdi.

Abone ol

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yayımlanması kısmen uygun bulunmayan 5100 sayılı "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun"un 23., 24. ve 25. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89. ve 104. maddeleri uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na geri gönderdi. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, TBMM Genel Kurulu'nca 02.03.2004 gününde kabul edilen 5100 sayılı "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun"un Sezer tarafından incelendiğini belirtildi. Buna göre incelenen yasanın; 23. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesinde, 17. maddenin ikinci fıkrasına aykırı davranan ve ceza gören kişi kulübün ya da bir taraftar derneğinin mensubu ise, suçun yinelenmesi durumunda mensubu bulunduğu kulüp ya da derneğe üç milyar lira, 24. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesinde, karşılaşmanın yapıldığı spor alanında zarara neden olan taraftarın mensubu bulunduğu kulübe, zarar tutarı kadar, 25. maddesinde de, karşılaşma yapılan spor alanlarında gerçekleşen şiddet olayları nedeniyle ilgili kulübe, belirlenen yöntemle bulunacak tutarda, idari para cezası verileceğinin belirtildiği kaydedildi. 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak süren bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler ülkelerin gönencini artırmasının, sosyal yaşamda spora daha çok önem verilmesi sonucunu doğurduğunu ve spor dünyasında yaşanan gelişmelerin çeşitli sorunları da birlikte getirdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, "Sporcuların ve diğer ilgililerin haklarının korunması ve spor alanlarında görülen düzensizlik ve şiddet olayları, basit güvenlik sorunlarının ötesinde, kamusal düzen bağlamında ele alınması gereken konulardır. Spor alanlarında hakem, sporcu ve diğer ilgililere karşı eylemli ve sözlü saldırıların önlenmesi ve bu kişilerin can güvenliğinin sağlanması yalnız ulusal bazda değil, uluslararası alanda da sporun temel sorunu olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu nedenle, uluslararası düzlemde sorunların çözümü için, "Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterilerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi" 25.09.1986 gününde Strasburg'da imzalanmış, ülkemizde de 3608 sayılı Yasa ile Sözleşme'nin onaylanması uygun bulunmuştur" dedi. Özellikle futbolda ve taraftar kitlelerince izlenen diğer spor dallarında, yöneticilerin ve medyanın olumsuz tutumundan kaynaklanan, sporcuların ve diğer ilgililerin kişilik haklarının ihlali, kimi zaman da ortadan kaldırılması sonucunu doğuran saldırıların, ulusal bazda da, bu tür eylemlerin engellenmesine yönelik kamusal önlemlerin ve cezai yaptırımların yaşama geçirilmesini gerektirdiğini vurgulayan Sezer, "Ancak, Anayasa'nın 2. maddesindeki "hukuk devleti" ilkesi ve 11. maddesinde yer verilen yasaların Anayasa'ya aykırı olamayacağı kuralı karşısında, yapılan düzenlemenin anayasal kurallara uygun olması zorunludur. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" başlıklı 38. maddesinin yedinci fıkrasında, ceza sorumluluğunun kişisel olduğu belirtilmiştir. Böylece, ceza hukukunun temel kurallarından olan "cezaların kişiselliği" ilkesine, "idari ceza-adli ceza" ya da "para cezası-hürriyeti bağlayıcı ceza" ayrımı yapılmadan Anayasa'da yer verilmiştir. Bu ilkeyle suçu kim işlemişse cezanın yalnız ona hükmedilip uygulanması, başkalarının cezalandırılmaması amaçlanmıştır. Başka bir anlatımla, cezaların kişiselliği ilkesi, herkesin, ancak kendi eyleminden sorumlu tutulmasını, suç işlemedikçe ya da işlenmesine katılmadıkça kimseye ceza sorumluluğu yükletilmemesini gerektirmektedir. Suçlunun cezalandırılmasının yakınlarını da maddi ve manevi yönden etkilemesi kaçınılmazdır. Özellikle para cezalarının suçlu kadar aile bireylerini de etkileyeceği yadsınamaz. Ancak bu, cezanın çoğu kez önleme olanağı bulunmayan dolaylı sonucudur" ifadelerini kullandı. İncelenen Yasa'nın 23 ve 24. maddelerinin ikinci fıkralarının ikinci tümceleri ile 25. maddesinde, suçu işleyen kişilerin mensubu oldukları kulüp ya da derneklere, nesnel sorumluluk gereğince idari para cezası verilmesinin öngörüldüğünü belirten Sezer, 1982 Anayasası'nın 38. maddesinde olduğu gibi, "cezaların kişiselliği" ilkesine yer verilen 1961 Anayasası'nın 33. maddesinin gerekçesinde, 'İnsanları, başkalarının fiilinden dolayı cezalandırmaya cür'et edebilen totaliter rejimlerin insanlığa getirdiği acı tecrübelerden sonradır ki, kimsenin yalnız kendi fiili veya ihmalinden sorumlu olabileceği esasının anayasalarda yer alması lüzumu bilhassa hissedilmektedir. Esasen bu kaidenin Anayasa'ya konulması sayesinde, basın davalarında yazı ve karikatürün müellifinden başkasının (gazete sahip ve yazı işleri müdürlerinin) rasgele cezalandırılmasını derpiş eden kanun hükümleri bertaraf edilmiş olacaktır' denildiğini kaydetti. 1982 Anayasası'nın 38. maddesinin gerekçesinde de, '....ceza sorumluluğunun şahsi olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi, ceza hukukuna yerleşmiş ve o kusura dayanan ceza sorumluluğu' ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuraldır' denilerek, ceza hukuku yönünden nesnel sorumluluğun kabul edilmediği belirtildiği ve ceza sorumluluğunun kişiselliği ilkesinin, herkesin kendi eyleminden sorumlu olması anlamına geldiğinin vurgulandığını ifade etti. Cezalandırmanın, devlete özgü bir hak ve yetki olduğuna işaret eden Sezer şunları kaydetti: "Devletin bu egemenliğinin sınırları da anayasalarda belirlenmiştir. İnsan onuruyla bağdaşmayan cezaların verilemeyeceği, kimsenin işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasanın suç saymadığı bir eylemden dolayı cezalandırılamayacağı, "ceza sorumluluğunun kişiselliği" gibi ilkeler söz konusu sınırların örnekleridir. Yasa koyucunun, ceza alanında yasama yetkisini kullanırken, Anayasa'nın temel kurallarına ve ceza hukukunun ana ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayılırsa hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanmaları gerektiği, hangi durum ve davranışların Anayasa'ya aykırıcı ya da hafifletici öğe olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisinin bulunduğu tartışmasızdır. Bu durumda, incelenen yasanın 23 ve 24. maddelerinin ikinci fıkralarının ikinci tümceleri ile 25. maddesinde, taraftarın eyleminden dolayı, mensubu bulunduğu kulüp ya da dernekler için idari para cezası öngörülmesi, Anayasa'nın 38. maddesindeki "cezaların kişiselliği" ilkesine aykırı düşmektedir. Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5100 sayılı "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun", 23, 24 ve 25. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir