Hürriyet Gazetesi'nin usta yazarı Doğan Hızlan, kitabı ve okumayı sevdirmeye devam ediyor. Edebiyata özellikle de romanlara aşkla yaklaşan Hızlan, şu kitapları tanıttı:
Abone olDoğan HIZLAN, "Edebiyatın ve romanın gücü" başlıklı yazısında bizlere, romanları ve edebiyatı sevdirdi...
HÜRRİYET’in cuma günkü manşeti Çalıkuşu Zehra idi.
Manşetin altındaki spot, neden bu başlığın atıldığını açıklıyordu:
‘Hakkári’de sağlık görevlisi Zehra Demir, köy yolunda ambulans kara saplanınca doğum sancısı tutan kadına ulaşabilmek için 3 kilometrelik yolu yürüdü.’
Karlı yollarda hayatın bedeli olabilecek bir insanlık cesaretini gösterenin haberini kim yaparsa yapsın, onun çağrıştıracağı tek ad vardı: Çalıkuşu Feride.
Her eserin, yayımlandığı zamanda, ortak duygulara, düşüncelere, yaşanılanlara, ruh haline verdiği cevabın gücü, ortamın ortak vicdanını yansıtma gücüyle doğru orantılıdır.
Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanı 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilir, 1923’te kitap olarak yayımlanır.
Yeni bir ruhun, yeni bir idealizmin, Anadolu’ya açılışın simgesini arayan bir toplumun ortak kahramanı oldu Feride. Bence Çalıkuşu, modern klasiklerimiz arasında en üst sıralarda yer alır.
Zihinlerde, belleklerde kahramanlığın, fedakárlığın temsilcisi bir roman kahramanı, her zaman çağrıştırılan, anımsanan tek kişidir.
‘Rauf Mutluay da Cevat Dursunoğlu’nun bir tanıklığını aktarıyor: Cepheye giden her subayın manevra sandığında bir Çalıkuşu vardı.’
(Reşat Nuri’nin Romancılığı, Fethi Naci, YKY,s.37)
* * *
BAZI kahramanlar insanın bir özelliğini, bir durumunu özetler, bunlardan biri de Gonçarov’un çok sevdiğim romanı Oblomov’dur; tembelliğin, ilgisizliğin, ince ironinin, nihilizmin doruğudur bu tip.
Peki hayatla roman, edebiyatla hayat nasıl çakışır?
‘Halid Ziya, romanların sosyal ve ahlaki hayat üzerindeki tesirlerine dair Tevfik Fikret’le konuşurken, biraz da kurumlanarak, ‘Evet hiç şüphe yok! Hayat romanları değil, romanlar hayatı yapıyor!’ der.’
Bence ikisi de doğru; ama Çalıkuşu örneğinde Halit Ziya Uşaklıgil haklı: ‘Romanlar hayatı yapıyor!’
Gustave Flaubert, dostu Louise Colet’e yazdığı mektubunda şöyle diyor:
‘Emin olunuz ki bir yazarın yarattığı her şey gerçektir.’
(Roman ve Hayat, M. Fatih Andı, Kitabevi, s.11-12)
Hasan Cemal’in İsrail İşçi Partisi Lideri Şimon Peres’le yaptığı konuşmadan (Milliyet, Ya Kar ya Türk Lokumu, 27 Kasım 2004, Cumartesi) bir bölüm, edebiyatın siyaseti etkileyen gücünü de kanıtlıyor:
‘İsrail siyasetinin bilge adamı Peres’ten bir iyi, bir kötü senaryo istiyorum. Pembe senaryoya Türk lokumu, kıyamet senaryosuna kar dedi. Kar nereden çıktı diye sordum.
Yanıtı şöyleydi: Orhan Pamuk’un Kar’ını okudum; feláket senaryosu kar. Soğuk, sıkıcı, taşra kokan... Terörün devamı. Her iki tarafın umutsuzluğu.’
* * *
HEPİMİZ bir roman kahramanıyız. Olumlu kahramanlarda bunu yüksek sesle söyleyebiliyoruz, olumsuz kahramanları da çekmecelerde edebi defterlerde sır olarak saklıyoruz.
YAZI:Doğan HIZLAN