BIST 9.486
DOLAR 34,56
EURO 36,12
ALTIN 2.999,13
HABER /  GÜNCEL

Hindistan'la Çin arasında nükleer rekabet denklemi

BBC Savunma Muhabiri Marcus, Hindistan'ın füze denemesinin Çin ile silahlanma yarışını tetikleyip tetiklemeyeceğini sorguluyor.

Abone ol

Hindistan'ın bu hafta yaptığı Agni-V balistik füze denemesi, ülkenin artan nükleer kapasitesinin sembollerinden biri olarak görülüyor.

Beş bin kilometre menzilli silah, nükleer bir savaş başlığını Çin'in başkenti Pekin'e ulaştırabilecek kapasitede.

Agni-V Hinidstan'ın farklı menzillerde ve kapasitelerde geliştirdiği füze sistemlerinin sonuncusu.

Füzenin iki yıl içinde kullanılabilir hale getirileceği ve bunun da Hindistan'ın nükleer cephaneliğine önemli bir katkı olacak.

Peki bu Çin'i endişelendirmeli mi? Amerika Birleşik Devletleri'nin Massachusetts Institute of Technology'den nükleer savaş uzmanı Doç. Dr. Taylor Fravel'e göre Çin'in endişelenmesi muhtemelen gerekmiyor.

Fravel, "Bu füze bir süredir geliştirilmekteydi ve Çin de buna karşı planlamalara başlamıştı", diyor.

Uzmana göre füze, Hindistan'ın nükleer kapasitesini artırmasına rağmen Çin'in caydırıcılık yeteneğini azaltmıyor. Çin, Hindistan'ın saldırması durumunda, ayakta kalabilmesine yetecek nükleer savunma teknolojisine sahip.

Batılı uzmanlar, Hindistan'ın füze denemesinin çok önemli olmadığını söyleyip, bölgedeki nükleer denklemin karmaşık olduğunu, bu dengeye başka ülkelerin de dahil olduğunu söylediler.

California'daki Monterey Doğu Asya Silahsızlanma Çalışmaları Programı Merkezi'nden Jeffrey Lewis, Pekin'in nükleer teknoloji geliştirirken Hindistan'dan daha çok Amerika Birleşik Devletleri'ne odaklandığını söylüyor. Ayrıca, Çin'in Hindistan'ın gündemine, Hindistan'ın Çin'in gündemin girdiğinden daha fazla yer aldığını da belirtiyor.

Lewis, Yeni Delhi'nin Çin üzerindeki odağının arka planında da Çin ile yarışmaktan ziyade, Pakistan'ı zayıflatılmasının bulunduğundan da şüpheleniyor.

Çin şimdiden, Hindistan'ı hedefleyebilecek orta ve uzun menzilli füze envanterini geliştiriyor. Ancak Taylor Fravel'in belirttiği gibi "Hindistan ve Çin, benzer nükleer doktrinlere sahip ve her ikisi de nükleer silahı önce kullanan taraf olmaktansa, ilk darbeye rağmen nükleer silah kullanabilme kapasitesini geliştirerek caydırıcılığa ulaşmayı hedefliyor".

Caydırıcılık kapasitesini artırmak

Çin'in ve Hindistan'ın Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri ile kıyaslandığında, görece az nükleer cephaneliğe sahip olduğunu unutmamak gerek. Çin'in yaklaşık 175 tanesi aktif olmak üzere 240 savaş başlığına sahip olduğu biliniyor.

Son yıllarda kıtalararası kullanılabilme kapasitesine sahip katı yakıtlı iki aşamalı DF-5A füzeleri gibi modern füzeleri de konuşlandırıyor.

Ülkenin nükleer envanterinde, Hindistan'a karşı potansiyel bir tehdit oluşturabilecek DF-21 gibi orta menzilli füzeler de bulunuyor.

Çin'in ordusunun bünyesinde balistik füze taşıyabilen az sayıda nükleer denizaltı filosunun da olduğunun bilinmesine rağmen, bu filonun operasyonel anlamda kullanılır olup olmadığı net olarak bilinmiyor.

Öte yandan, Hindistan'ın ise, 100 civarında nükleer savaş başlığına sahip olduğu ve bu savaş başlıklarının bazılarının uçaklardan atılan füzelere yerleştirilebileceğinden söz ediliyor. Ancak, ülkenin nükleer envanterinin önemli bir kısmını kısa menzilli Prithvi füzelerinin ve Agni füzeleriyle benzer özelliklere sahip orta menzilli füzelerin bulunduğu da belirtiliyor.

Hindistan da, caydırıcılık amaçlı nükleer silahlarını denizden kullanabilme kapasitesini genişletmeyi de hedefliyor. Bunun için de, balistik füze taşıyabilecek nükleer denizaltılar geliştirmeye çalışıyor. Bu denizaltılardan ilki Arihant sınıfı botların, gelecek yıl donanmaya katılması planlanıyor. Bu denizaltılardan beş adet daha yapılması bekleniyor.

Ancak Jeffrey Lewis, Pekin ile Delhi arasında yaşanan gelişmelerin Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında, Soğuk Savaş yıllılarında yaşanan silahlanma yarışına benzetilmemesi gerektiğini belirtiyor.

Lewis'e göre Her iki ülke de, aynı özelliklere sahip silahları geliştirmeyi amaçlarken, geniş çaplı nükleer silah kapasitesi geliştirmiyor.

Çin medyası Hindistan’ın "cüce" füzesiyle alay ediyor

Lewis, Çin ile Hindistan'ın herhangi bir şekilde silahlanma yarışına gireceğini zannetmediğini de belirtiyor.

Silahsızlanma uzmanına göre, hem Çin hem de Hindistan, nükleer modernizasyon konusunda "sahip olma" mantığıyla yaklaşıyor.

Lewis, "Bu ülkeler, başka güçlerin elindeki gelişmiş kapasitelere sahip nükleer silahların benzerlerini üretmeye çalışıyor" diyor.

Ancak her iki ülke de, kapasitelerinin çok altında nükleer silah üretiyor.

Tehlike kimin için artıyor?

Taylor Fravel'a göre "Çin'in nükleer modernizasyonunun arkasındaki başlıca stratejik hedef, nükleer saldırı durumunda karşı saldırıda bulunabilme kapasitesini elde etmek". Diğer bir değişle, Çin, nükleer saldırıya uğraması durumunda cevap verebilme yeteneği elde etmek istiyor.

Fravel, Çin'in, asıl tehlikeyi Amerika Birleşik Devletleri'nden beklediğini, ABD'nin hem Çin'in karşı saldırıda bulunma kapasitesini devre dışı bırakacak balistik füze savunma sistemi geliştirdiğini, hem de, Çin'in nükleer silahlarına karşı kullanılabilecek uzun menzilli güdümlü füze sistemleri ürettiğini belirtiyor.

ABD bu silahları Çin'in hem konvansiyonel, hem de konvansiyonel olmayan silahlarına karşı geliştiriyor.

Gerçekten de, Çin'in nükleer modernizasyonunun önemi konusundaki en hararetli tartışmalar ABD'de yapılıyor.

Bir yandan bu tartışmalar sürdürülürken, bir yandan da Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri kapasitesinin azaltılması konusunda da tartışmalar yapılıyor.

Washington, Moskova ile yapılan anlaşma sonucunda konuşlandırılmış savaş başlıklarının sayısını 1550'nin altına indirmeyi taahhüt etmişti.

Atom enerjisi uzmanlarının saygın dergisi, The Bulletin of the Atomic Scientists'e göre 2010 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin cephaneliğinde 2468 adet savaş başlığı bulunuyordu.

ABD'deki bazı uzmanlar Çin'in modernizasyon planlarını, özellikle de Çin'in denizden nükleer silah kullanabilme kapasitesini, ABD'ye karşı baş gösteren bir tehlike olarak görüyor.

Ancak, Çin'in caydırıcılık politikasının daha sorumlu ve yavaş bir hat izlediğini düşünen uzmanlar da var.

Herkesin üzerinde uzlaştığı ise, Pekin'in nükleer askeri faaliyetlerinin şeffaf olmamasının, Çin'in nükleer savaş konusundaki hattını tespit etmeyi zorlaştırdığı konusunda uzlaşıyor.