Hedefinde yine Ali Şen vardı.. Öyle sözler var ki, öyle hakaretler var ki aklınız durur. Sabah yazarı Hıncal Uluç belki de hayatında ilk kez böyle bir yazı yazdı.
Abone ol diyor usta yazar... Yeni Şafak'a tepkili, ama asıl hedefi Ali Şen, "Terbiye özürlü" dediği adam.../Bunlara hak ettikleri, layık oldukları, anladıkları dilde hitap etmek gerek..
Bir alçak var ortada, kesin.. Ya Yeni Şafak gazetesinin Politik Fiskos köşesini yazan üç isimden biri.. Ya da Terbiye Özürlü adam..
Alçakça bir yazı kaleme alınmış, Terbiye Özürlü Adam'ın ağzından. Bu adam bu lafları eder, şaşmam. Ama gene de bizim medya önüne geleni yazdığı için son zamanlarda, ola ki "Ben böyle şey demedim" diye ortaya çıkabilir.
Alçakça yazının başlığı "Hıncal'ın elinden tuttum, TV kanalında işe koydum." Terbiye özürlü adam benden "Hıncal" diye bahsetme küstahlığı içinde olduğu yetmezmiş gibi, utanmadan hayal dünyasında yaşadığı yalanları anlatmış..
"İşsiz kalmıştı. Elinden tuttum, götürdüm bir TV kuruluşuna.. 'Abi yapabilir miyim' diye sordu. 'Oğlum herkes anasının karnında öğrenmiyor ya' dedim. İşe başladı." Alçakça, onursuz, şerefsizce yalanlara bakar mısınız?.
Hıncal Uluç hayatının hiçbir döneminde işsiz kalmadı. Hıncal Uluç bu ülkenin ilk televizyoncularından. Kurulduğu 1970 yılında işe başladı ve televizyonculuk nasıl yapılır bizzat öğretti.. Hıncal Uluç, terbiye özürlü adamla hep mesafeli kaldı. Ne demek "Abi" diye hitap.. Ne yaşı, ne kişiliği ile Hıncal'ın değil abisi odacısı olamayacak adama ben böyle hitap eder miyim?.. O küstah, bana "Oğlum" deme cesaretini gösterebilir mi?.
Televizyon milyonların gözü önünde olan bir iletişim aracı.. Kötülükleri ayağına dolandı bu defa..
Hangi televizyon kanalına götürmüş, hangi programı sağlamışsın bana yalancı, sahtekâr adam?.. Açıklamazsan, kanıtlamazsan, nasıl aşşağılık bir adam olduğunu dünyaya bir kez daha kendin, bizzat göstermiş olursun..
Yeni Şafak'taki o iğrenç yazıda rezilin aşşağılığı bir ifade daha var.
Şansal Büyüka, Nezih Alkış gibi spor medyamızın en saygın iki ismi de benimle beraber anılıyor ve deniyor ki..
"Bunlar işsiz kaldıkları dönemlerde karılarına telefon açtırarak iş isterlerdi.." İma edilen şeyin rezilliğine, imanın çirkinliğine, imanın aşşağılıklığına bakar mısınız?..
Kendimiz değil de karılarımız telefon açarmış..
Karılarımızı peşkeş çekermişiz yani bu pisliğe, bize iş bulsun diye..
Nezih ne zaman işsiz kaldı?.. Ya da Şansal.. Bunlar spor basınının en büyükleri.. En kapışılan adamları..
Hadi bir alçak adam bunları salladı, Yeni Şafak bu iğrençliklere nasıl kandı da, kocaman kocaman yazdı, bir telefon mesafesindeki Şansal, Nezih ve Hıncal'a ulaşmadan..
Şerefsizliğin, onursuzluğun, alçaklığın adı ne zamandan beri gazetecilik oldu, Yeni Şafak'ta medya eleştirileri yapan Alper ve Kürşad kardeşlerim?..
Bu iğrenç yazıyı, bu alçakça iftiraları böyle iğrenç bir sunumda ve konumda vermeyi, gazetenize yakıştırdınız mı?..
Hadi şimdi konuşun bakalım.. Konuşun da, içimizdeki alçak kim, ortaya çıksın!..
Bu arada.. "Bir dertleşme" başlığı altındaki yazıma yüzlerce email yağdı.. "Sakın ha" diyenler.. "Sen nerdeysen biz ordayız" diyenler.. "Yaz da nerde yazarsan yaz" diyenler.. Teşekkürler..
Genel Yayın Müdürüm Ergun Babahan "Olayda Sabah'ın bir kararı yok. Sözünü ettiğin kişiyi kimseye sormadan sahneye çağıran sunucu Cem Davran'dı" dedi.
Keşke davet de edilmeseydi.. Keşke kapıdan içeri de alınmasaydı.
Bundan sonra daha dikkatli, daha özenli olacaklarını düşünüyorum.. Eğer, Sabah'sak.. Eğer takımsak!.. Dün yazdığı satırları İlker'e de yakıştıramadım.. Takım ruhu bu değil!..