Radikal Gazetesi'nden Mehmet Ali Kışlalı'ya konuşan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, bugüne kadar hiç konuşulmayan konuları, çarpıcı açıklamalarla anlattı.
Abone olİşte Özkök ile görüşen Mehmet Ali Kışlalı'nın ropörtaj öncesi gözlemleri ve olay söyleşisi: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'le bir buçuk saat süren sohbet için makamına gittigim zaman tam 40 yıl öncesini, 1963 yılında zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay'la yaptığım konuşmayı hatırladım. Bu anıyı Hilmi Paşa'ya söylediğimde, duvarda asılı bulunan kendinden önceki Genelkurmay başkanları fotoğrafları içinde Sunay'ı gösterip sordu: ''Yoksa o günden sonra ilk defa mı geliyorsunuz?'' ''Hayır'' dedim, ''İki genelkurmay başkanı dışında hepsini ziyaret ettim ama ilk defa yayımlanmak için bir konuşma yapmak üzere geliyorum.'' Özkök ilk kez konuşuyor İki dönem NATO'nun Brüksel karargâhında görev yapmış, Roma NATO Koleji'nde bir yıl bulunmuş, bir yıl da ABD'de görev almış olan Hilmi Paşa'nın medya ilişkilerinde görünür bir rahatlığı var. Onun için teybe aldığım sohbetle ilgili, kaygı ifade eden sınırlamalarda bulunmadı. Ben de, zaman zaman teyp azizliğinden çözmekte zorluk çektiğim cümleleri kendi anlayışıma göre toparladım. Bilmiyorum bu sırada Genelkurmay Başkanı'nın gerçek ifadelerine halel getirdim mi? Böyle olsa da, teknoloji ilkelliğinden ileri gelen hataları hoş göreceğini düşünüyorum. İşte sorularım ve Genelkurmay Başkanı'nın, sohbet içerisinde verdiği yanıtlar: Türkiye için bugün en önemli güvenlik sorunu nedir? Bütün çevremizde olan bitenler. Hepsinde yanan ateşler, tüten ateşler var. Geçici olarak durmuş ateşler var. Üçgen, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu. Sıcak olanlar bunlar. Balkanlar nispeten düzene girdi ama hâlâ bundan kimse emin değil. Özellikle Kosova' nın ne olacağı bir şeye bağlanamadı. Sonra AGSP kimliği çerçevesinde bazı sorumluluklar almak isteniyor. Ama Avrupalılar bazen bu konuda çok ileri gittiğinden ABD bundan rahatsız oluyor. Girişimlerin Avrupa-transatlantik bağı koparacak veya tehdit edecek tarzda gelişmeler olmasın istiyor. Kafkaslarda her an sıcak durum çıkabilir. Azerbaycan'ın yüzde 20'si işgal altında. Osetiya-Çeçen problemi büyük. İnsani yönü ağır ama terörizmle de ilişkili yönleri var. Şiddet, şiddeti doğuruyor Ortadoğu'daki durum, tek merkezli krizden iki merkezli krize dönüştü. Şimdiye kadar oraya sadece İsrail empoze edildi. Kendini kabul ettirme meselesiydi. Bu tam oturtulamadı. Şiddet, şiddeti teşvik ediyor. Böyle bir ortamda ikinci krizin Irak'ta ortaya çıkması beklenmiyordu. Bir yerde kutuplaşma olunca başka yerde de onu dengeleyici kutup oluşuyor. O da dengeden ziyade dengesizlik getiriyor. Çünkü Ortadoğu coğrafyası iki krizi birden kaldıramaz. Güneyimizde oluşan durum şu anda beni en çok rahatsız eden konudur ama, en önemli konu mu o tartışılabilir. Terörist faaliyetler artıyor. Irak, terörizme kaynaklık yapar hale gelirse bizi yakından ilgilendirir. Birçok organizasyonlar olduğunu biliyoruz. Derhal bizimkilerle temaslar başlıyor. Birinin başarısı diğerini cesaretlendiriyor. Çok karmaşık bir etkileşim içinde oluyor. Yani Irak'ta bir istikrarsızlık çok rahat bir şekilde Türkiye'yi de etkisi altına alacak. Özellikle Kuzey Irak'taki oluşumun güneydoğumuzdaki gerçeklerle mukayese edildiği zaman bizim için ne kadar sıkıntı yaratacağı ortadadır. Irak'ta durum karışık ABD kuzeydeki grubu biraz fazla öne çıkarıyor. Onlar da bunu bazen abartılı şekilde oynuyor. Irak şu anda ne şekle gireceğini bilmediğimiz durumda. Çünkü olayların içlerini bilemiyorum. Askeri bakımdan da olayların içinde tam hâkimiyetimiz yok. Bir şeyler yapıyorlar. Orada olmadığımız için söz hakkımız da yok. Mesela ordusunu oluşturuyor. O orduda etnik kompozisyon nasıl olacak? Bizi ve oradaki gruplar arasındaki ilişkileri nasıl etkileyecek? Husumet mi doğacak? O gruplar birbirine mi girecek? Birbirine girerlerse biz ne yapacağız? Biliyorsunuz daha önce gruplar birbiriyle kapıştığında aracı olmuştuk. Tekrar aynı şey olunca, bunu kimse bilemiyor. Bunları Dışişleri Bakanlığı izliyor ama, biz de asker olarak bunlara cevap verebilecek hazırlığımızı yapmak durumundayız. Bunu yapıyoruz. Kuvvetlerimizin hareket durumunu, çeşitli ihtiyaçlara cevap verecek şekilde düzenliyoruz. Ama bunlara rağmen Irak'ta ne olacağını bilmiyoruz. Eğer Irak parçalanırsa ve özellikle kuzeyde bir oluşum olursa bizi çok etkileyecek. Kimsede gözümüz yok Bizim Kuzey Irak'taki mevcudiyetimiz bu tür gelişmeleri önleyecek yeterlilikte ve büyüklükte mi? Bir materyal olarak var. Diyelim ki silah ve insan olarak, bir de sembolik güç var. Yani oradaki gücün ifade ettiği kararlılık. Oradaki birliklerimiz 1500 civarında. O bizim oradaki kararlılığımızı, o bölgenin bizi ne kadar etkilediğini gösteren bir vakıa. Orada bulunacağımız belli. Orada bulunuş sebebimizi değiştirecek bir oluşum olmuyor. Olmadığı için o kuvvetlerimiz şu anda orada duruyor. Ama o bölgedeki oluşumlar tabii kötümser tablo çizmemek lazım, dileriz ki aklı selim hâkim olur. İstikrarlı toprak bütünlüğü muhafaza edilmiş, egemenliği ve birliği, politik bütünlüğü muhafaza edilmiş bir Irak olsun, istikrar gelsin. Ekonomi canlansın. O zaman bizim için mesele yok. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. Bütün mesele bizim Misakı Milli hudutları içerisindeki ekonomik, politik, askeri, sosyal gücümüzü zarara uğratmamak. Yoksa oradan fiili bir şey beklemiyoruz. Parçalanma olursa kuzey dışında kalan parça çok Şii ağırlıklı olacak. Bu durumdaki ortam o bölgedeki bazı ülkelerin etkinliğini artıracak. İştahını kabartacak. En azından orada bazı arayışlar içine girmeyi düşünecekler. Yukarıdaki oluşumun politik ve askeri gücü ne olacak? Bunun bize yansımaları olacaktır. Amaçları Kürt devleti Yıllardır Kuzey Irak'taki Kürt gruplarıyla temaslarımız, bazen de işbirliği olur. Bugüne kadar üzerinde birleşebileceğimiz bir noktaya varamadık mı? Türkiye'nin politikası belli. Ben yeni politika öneremem. Bunların Irak'ın anayasal ve coğrafi bütünlüğü içinde bir varlık olmaları. Türkiye'nin karşı olduğu bağımsız bir Kürt devleti kurulmasını Türkiye kendi menfaatlerine, bölge güvenliğine tehdit olarak görmekte. Biz onlarla şimdiye kadar PKK ile mücadelede gerçekten birçok konuda işbirliği yaptık. Onlara birçok konuda yardımcı olduk. Eğitimleri konularında, onlara para verdik. Oradaki birliklerimizin korumasını bazen onlara yaptırdık. Tabii bu münasebetlerimizde halklarımızın da bir akrabalıkları var. Nasıl Türkmenlerle bir akrabalık bağından bahsediyorsak tabii onlarla da bir akrabalık var. Ama kendileri de söylüyor, hepsinin sonuçta amacı bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurmak. Böyle bir oluşum bizim menfaatlerimize uygun değil. Türkiye bunu açıkça söyler. Koalisyon güçleri de böyle bir oluşuma müsaade etmeyeceklerini ifade ediyor. Bölge istikrarı için de bu gerekli. Böyle bir oluşum Irak ile birlikte İran ve Suriye ile Türkiye'yi işin içine çeker ve sonu nereye gider bilinmez. Bağımsız Irak istiyoruz Bir çalışma yapıyorlar, nasıl bir oluşum çıkacağını bilemiyoruz. Federasyondan bahsediliyor. Onun da çeşitleri var, coğrafi mi olacak? Etnik esasa mı dayanacak? İnanç esasına mı? Yoksa halkın yüzdelerine dayalı bir idari yapılanma mı? Vilayetlere mi dayalı? En iyi şartta üniter bir Irak mı olacak? Bunu bilemiyoruz. Bütün doğal kaynakları halkın tamamına ait olan bağımsız Irak görmek isteriz. Türkmenlerin durumu hakkında kaygınız var mı? Geçenlerde Kuzey'den gelebilecek yardım isteklerine cevap verileceğini söylediğinizde kimi kastettiniz? Yunanlı gazeteciye Türkmen demedim. Ama zımni olarak öyle yorumlayanlar oldu. Sanki onlar bizden yardım isterse gibi. Söylediğim, oradaki bir gruba karşı aşırı hareket, girişim, bir katliam durumu olursa Türkiye buna bigâne kalamaz. Tarihi örnekler var. Türkmenlerin öne çıkmasının sebebi, görüşüme göre Türkmenler korunmaya daha muhtaç. Diğerlerinin coğrafi bölgeleri var. Türkmenler her tarafa dağılmış. Faaliyetleri de farklı. Daha ticaretle ilişkililer. Bu durumlarından dolayı korunmaya daha muhtaçlar. Türkiye ayırım politikası yapmıyor bildiğim kadarıyla. Ama Türkmenlerin korunmaya ihtiyaçları olması, durumları bir karmaşa olduğunda hassas. Türkmenlerin diğerlerinden özelliği buradan. Süleymaniye olayının vahametini demecinizde ince bir üslupla ifade ettiniz. Gözlemlerime göre olay Türk kamuoyu üzerinde daha ağır bir etki yaptı. Tabii. Olay yapılış şekli bakımından hepimizi çok üzdü. Bunun en çok acısını çekenler de bizleriz. Olayı iyi analiz yaparsak aslında orada çok basiretle davranılmış bir durum. Eğer orada basiretli davranmayıp da bir çatışma çıksaydı bugün bütün kabahati bizim üzerimize süreceklerdi. Bir şeyler yapıyorlardı yakaladık, diyeceklerdi. Çok tartışmalar oldu. Verilmiş direktifler vardı. Siz de yazınızda değinmiştiniz. Tabii Süleymaniye olayı bizi çok incitmiştir. Bu şekilde hareket edilmesi incinmemizi artırmıştır. Çok basiretle davranılmıştır. Böylece biz durum üstünlüğü kazanmış olduk. Konuyu tabii biz de inceledik. Bize açıkça söylenen ki, tabii yüzde yüz emin olamayız. Konu yukardaki bir politika uyarınca yapılmış bir şey değildir. ABD ile ilişkiler ABD'nin ilerde zaten bizden beklentileri, bölgedeki olacak şeyler için katkıda bulunacak bir şey değildir. Amerikalıların eğitim sistemlerinden kaynaklanan bir durum. Bizde de vardır; muharebe düzeni eğitimleri, işin en doğru olarak nasıl yapılacağını öğretir. Sistemleri böyle. ''Benim stratejik ortağım. Ben ne yaptım?'' demiyor. Peki olaylardan sonra sizinle görüştüklerinde yapılması mümkün olan her şeyi yaptılar mı? Özür dilendi mi? Askerler arasında yaptık ama, hem biz hem hükümetlerden aldıkları şeyle bir özür dilendi. Ama özür dilemek kelimesi uluslararası ilişkilerde beklediğimiz gibi bir kelime kullanmıyorlar. Üzüntü duymak, 'regret' kullanılıyor. O zaman öyle kararlaştırıldı. Hükümetle işbirliği içerisinde yapıldı. Biz de onu tatminkâr bulduk. Bu özrü bizden dilediler. Muhataplarımız olaydan çok büyük üzüntü duyduklarını her vesileyle ifade etti. Kendilerine ve buraya gelen senatörlerine de söylüyorum, yıllar sürecek ilişkilerimizi etkileyecek önlemleri, tedbirleri almalıyız. Tekrarı olmamalı. Tekerrüründe artık iş bu defa olduğu gibi olmaz... Bu olmuş bir vakıa hepimize çok acı vermiştir. Olayı bir kriz yönetimi şeklinde olması yerde tutmaya çalıştık. Bugünkü hava Irak halkının dış, komşu asker istemediğini gösteriyor? Aslında Birleşmiş Milletler yaklaşımı, bilmem istisna var mı? Komşu ülkelerden güç istenmiyor genelde. İç problem çıkarır, düşmanlık problemi olur diye. Ama şimdi garip bir durum var, sanki biz istemişiz de... ABD ihtiyaç hissetmiştir. Türkiye hapsedilir Kıbrıs konusu önemini ve güncelliğini koruyor. Geçen gün Yunanlı gazeteciye de söylediniz ama, Kıbrıs'ın Türkiye için önemini biraz daha açsanız? Önemini şöyle anlatıyorum: Stratejik bir hat üzerinde. İngiltere'den başlar. Cebelitarık, Malta, Kıbrıs, Süveyş Kanalı, Hindistan, Singapur. İngiltere bunun için Kıbrıs'taki üslerini Avrupa Birliği müktesebatına da sokmuyor. Egemen üsler olarak tutmak istiyor. Ada bu çok önemli zincir üzerinde bir yer. Türkiye açısından düşünürsek; orada konuşlanacak bir muhasım güç, özellikle hava gücünü kullanması Türkiye'nin bütün doğusundaki şu an uçakla ulaşılamayan yerlere ulaşma imkânı sağlar. Başka ülkelerden oraya gelen uçaklar biliyorsunuz çok az süre kalabilirler havada. Mesafe yüzünden. Türkiye AB'ye katılınca bunlar ortadan kalkar deniyor. Biz çok daha uzun vadeli düşünmek zorundayız. Vizyonumuz derindir. Coğrafya olarak baktığımızda; oraya konan bir hava gücü Türkiye'yi çok büyük açıdan tehdit eder. İkincisi Kıbrıs'ta bizim istemediğimiz ve etkili olamayacağımız bir politik oluşum olursa; karasular var. Arkasından kıta sahanlığı gelir. Arkasından da ekonomik zon gelir. Balıkçılık alanları gelir. Kıbrıs Türkiye'ye doğru serbest hareket edemeyeceğimiz bir alan olacaktır. Zaten Batı'da sıkıntımız var. Bir de Güney'de sıkıntı olursa Türkiye'nin hapsedilmesi olayı olur. Ben böyle düşünüyorum. Kıbrıs ve AB Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası veya kimliği yani Avrupa Birliği ordusu konusu ilk gündeme geldiğinde, Genelkurmay'ın önde gelen kaygılarından biri, günün birinde oluşacak bu gücün KKTC'ye karşı kullanılma olasılığıydı. Şimdi KKTC Rumlar ile birleşmez de sadece Güney, AB'ye üye olursa Türkiye KKTC vasıtasıyla AB toprağını işgal etmiş duruma düşer diyorlar. Ne diyorsunuz? Kıbrıs AB'ye girerse Türk Silahlı Kuvvetleri orada AB topraklarının bir kısmını işgal etmiş olacak sözü karşı tarafın sözü. Bizim için öyle değil. Biz orada bir uluslararası anlaşmaya istinaden bulunuyoruz. Bu işgal değil. Biz hep 'müdahale' kelimesini kullandık. Onlar öyle desinler. AGSP ve dolayısıyla ortaya çıkacak güç de ülkelerin kuvvetlerinden oluşacak. Kuvvetin nerelerde kullanılamayacağı hakkında biliyorsunuz tahditler var. Düzene girdi o konu... Hiçbir Avrupalının, ''Haydi burası AB toprağı birkaç gün içinde çıkın'' deyip buraya gelip Kıbrıs'ta savaşıp öleceğini de düşünemiyorum. AB'nin de böyle bir girişimini beklemiyorum. Ekonomik yaptırım kullanabilir ama politik gücünüz ve güçlü ekonominiz varsa o da karşılanır. Direnç gösterirsiniz. Ama şunu da bir kere daha söyleyeyim ki biz Kıbrıs'ta hiçbir zaman çözümsüzlük istemedik. Klasik savaşların yerini 'düşük yoğunluklu çatışmalar'ın aldığı görüşüne göre Türk Silahlı Kuvvetleri'nin düzenlenmesi konusuna ne dersiniz? Konvansiyonel savaşlar ve coğrafya koruma esaslı global tehditler vardı. Bunlar kalktı. Şimdi güvenlik anlayışları değişti. Artık coğrafyaya dayalı ağırlıklı olmaktan çıkarak menfaatlerin korunmasına dayalı bir güvenlik anlayışı geldi. Bu daha ziyade tehditlerin çeşitlenmesinden doğan ihtiyaçlardan kaynaklandı. Kontrolsüz göç, etnik çatışmalar, dini fundamantalizm, kitle imha silahlarının yaygınlaşması. Yeni tehditler karşısında yazılımlar, doktrinler, talimnameler, stratejiler, konseptler bütün bunları yeniden uyarlamak zarureti hasıl oldu. Gelişimler karşısında milli ordularla birlikte NATO'nun da kendini yeni şartlara uydurması gerekti. Türkiye'nin bahtsızlığı Bizde bu konularda neler yapıldı? Bizde de çok gelişmeler var. NATO çerçevesinde bunlara katkılarımız var. Bunun dışında bir özelliğimiz var. Bizim için tehditlerin büyük kısmı, diğer ülkeler gibi ortadan kalkmadığı için konvansiyel kuvvetlerimizi muhafaza etmek zorunda kaldık. Bir de artı, iç güvenliğin harekât ihtiyacını, yeniden gerek duyulabilir diye, dikkate almak zorunda olduk. Bu Türkiye'nin bahtsızlığı. Diğer ülkeler gibi ordusunu büyük çapta küçültemedi. Balkanlar, Ortadoğu ve artı Irak. Ekonomi ve terör Bizde ayrıca bir potansiyel terör tehdidi de var. Buna katılıyor musunuz? Evet. Çünkü bizim ekonomik gücümüz zayıf. Ekonomimiz güçlendikçe bu sözünü ettiğiniz tehdit azalır. Güçlü bir ülkenin vatandaşı olmak. Geleceğinden emin olmak. Mutlu olmak. Ancak ekstremler böyle etkisiz kalır. Türkiye'de gününden memnun, geleceğinden emin olmayan kitle büyüdükçe o kitle ekstreme kaçıyor. Kendisine yeni hayat tarzları arıyor. Ya, ''Bu dünyada mutlu olamıyorum öbür dünyada olayım'' diyor, ya da, ''Ben buradan ayrılayım başka şey yapayım'' diyor. Ayrıcalık fikirleri doğuyor. Türkiye'nin sıkıntısı budur. Yakın geçmişten alınan derslerle TSK herhalde olası olumsuz gelişmelere hazırdır? Tabii her şeyi düşünmek lazım. Tehditlere daha hassas, onlardan etkilenebilir bazı grupların varlığından bahsedilebilir. TSK'da iki şey yapılmalı. Önce küçülmek lazım. İnsanda ve organizasyonda küçülme. Yeteneklerde küçülme. Birbirinden ayrı şeyler bunlar. Son 10-15 sene içinde birçok şey yaptı TSK, Varşova Paktı sonrası. Tümenden daha mobil tugaya geçildi. Silah sistemlerinde hantal silahlardan modern olanlara, etkili yan sistemlere geçildi. Askerlik hak ve ödev Organizasyon küçülmesi için hazırlıklarımız var. Tek yapabildiğim insan gücünü azaltmayı dikkate almak. Mükellefiyet sisteminde, Anayasa'ya göre askerlik hak ve ödev olduğundan, değişiklik zor. Etik açıdan Genelkurmay paralı askerliği uygun görmüyor. Süreyi kısaltarak sağladık. Kuvvet komutanlarımız iyi hesaplayarak olabileni yaptılar. Bu avantaj oldu, yüzde 17 tasarruf sağlandı. Ama bunu başka yerde kullanamayız, çünkü hükümetin de problemleri var. Faiz dışı geliri mutlaka gerçekleştirmesi lazım. Ama tabii bu günü kurtaralım derken de yarını feda etmeyelim.