Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, 14 Aralık operasyonunu ele aldığı bugünü yazısında ‘Cemaat faşizmi’yle nasıl hesaplaşacağız?' diye sordu.
Abone olİNTERNETHABER.COM - Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Gülen Cemaati'ne zehir zemberek sözlerle yüklendi. Cemaat'in takiyyeci olduğunu vurgulayan Hilal Kaplan, "Takiyye olayını o kadar abarttılar ki yakında ‘Fetullah Gülen’in cemaatle ne ilgisi var?’ diye sorarlarsa şaşırmayacak hale geldik. En son yine Gülencilerin kurdurduğu intibaını veren ‘sol’ bir gazeteye sızan Gülenci muhabir, trol fuat avni’nin bile Gülencilerle alakası olmadığını iddia etti" dedi.
14 Aralık operasyonunda tutuklu gazetesi bulunmadığı ve herhangi bir hukuki pürüz olmadığı söyleyen Hilal Kaplan, Gülen Cemaati faşizminin benzeri bir savcı olsa durumun farklı olacağına işaret etti:
Ayrıca Ekrem Dumanlı’nın serbest kalma gerekçesinde de 'Dumanlı’nın üzerine atılı suçu işlediği yönünde, bu aşamada tutuklamayı gerektirecek somut deliller bulunmadığı, adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı' kanaatine varıldığı söylenip, tutuklama talebinin reddine hükmedildiği geçiyor. Yani savcıya ‘daha çok delil getirmelisin’ deniyor. Özlediğimiz bağımsız, tarafsız ve sorgulayan yargı bu değil miydi? ‘Cemaat faşizmi’nin benzeri olsa savcı önüne polis ne koyduysa onu, hakim de savcı ne koyduysa onu yapardı.
Velhasıl ortalığı bu şekilde bulandırmadan önce bir Tahşiye dosyasına, bir de dava sürecinin nasıl götürüldüğüne iki dakika bakın Allah aşkına. Gözlerinizi Erdoğan nefreti bürümediyse, bir kumpasla içeri atıldığı anlaşılan ve 17 ay boyunca yok yere hapis yatan vatandaşların hakkının sorulduğunu görebilirsiniz...
Hilal Kaplan'ın ‘Cemaat faşizmi’yle nasıl hesaplaşacağız?' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
FETHULLAH GÜLEN'İN CEMAAT'LE NE İLGİSİ VAR?
Takiyye olayını o kadar abarttılar ki yakında ‘Fetullah Gülen’in cemaatle ne ilgisi var?’ diye sorarlarsa şaşırmayacak hale geldik. En son yine Gülencilerin kurdurduğu intibaını veren ‘sol’ bir gazeteye sızan Gülenci muhabir, trol fuat avni’nin bile Gülencilerle alakası olmadığını iddia etti.
Ardından sadece Gülenci jargon içinden yazan fuat avni de biz ‘güzel insanlara’ paralel yapıyla hiçbir alakası olmadığını beyan etti. Evet, takiyyeyi bir strateji değil, âdeta bir hayat biçimi olarak gören, istihbarat oyunlarıyla ‘nihai amaca’ yürümek için her yolu mübah sayan, gerekirse sol gerekirse sağ, gerekirse liberal gerekirse otoriter, gerekirse Sünnici gerekirse Alevici, gerekirse Türk gerekirse Kürt milliyetçiliğine bürünen, binbir yüzü olan bu yapıyla nasıl yüzleşeceğiz?
14 ARALIK'TA BİR PÜRÜZ GÖZÜKMEZKEN...
‘Elbette hukuk içerisinde hesaplaşacağız’ sözü herkesin başvurduğu bir kalıp haline geldi ama son soruşturmada hukukî anlamda bir pürüz görünmezken, olan biteni ‘AKP faşizmi’ne bağlayarak ortalığı ayağa kaldırmak, hukuk içerisinde hesaplaşmaya dahi karşı çıkılacağını gösteriyor.
Tahşiye soruşturması hâlen devam ediyor, elbette ki bu sürecin takipçisi olmak gerekir. Ancak mevcut süreçte ‘cemaat faşizmi’nin başvurduğu hangi hukuksuzluk var? Olmayan deliller mi yaratılmış, delil toplama sürecinde kameralar mı karartılmış, birilerinin bilgisayarlarına virüs yoluyla delil mi monte edilmiş, basılmamış kitaplar mı toplatılmış, şafak vakti evler mi basılmış, herkes peşinen suçlu mu ilan edilmiş, şüpheliler yaka paça araçlara mı bindirilmiş, tutuklu yargılama bir cezalandırma biçimi olarak mu kullanılmış, ne?
CEMAAT YALAN SÖYLÜYOR
Diyorlar ki, “Tahşiye davası mağdurlarını İstanbul Emniyet’ten arayıp ‘şikâyetçi olun’ telkini yapılmış.” Yalan. İlk şikâyet dilekçesi, davanın sanıklarından Mehmet Nuri Turan tarafından 2011 yılında verilmiş.
Diyorlar ki, “hükümet intikam operasyonu yapıyor, o yüzden soruşturma şimdi başladı.” Aynı kişiler 2010 referandumundan beri HSYK’nın paralel yapı kontrolünde olduğunu da söylüyorlar. Öyleyse sorarım size, bir yıl öncesine kadar hangi savcı, meslekî kariyerini çöpe atma pahasına bu şikâyet dilekçesini yürürlüğe sokup, paralel yapının üzerine gidebilirdi acaba?
EKREM DUMANLI İFADE VERMEYİ REDDETTİ İDDİASI
Diyorlar ki ‘basın özgürlüğü’... Şikâyetçi olunan kişi gazeteci diye, savcı onları ifadeye de mi çağırmasaydı? Ekrem Dumanlı ikâmet adresini Zaman Gazetesi’ne taşıyıp, oradan burnunu çıkartmazken, davet edilmesine rağmen ifade vermeye gitmeyi reddederken bir savcı nasıl hareket etmeliydi? Üstelik ‘gazeteye baskın’ diye olayı anarken, yüzlerce kişinin arasından üç polisin, asansöre binmelerine de izin verilmeyerek, merdivenlerde ayaklarına basılarak üst kata çıkıp Dumanlı’yı ifadeye getirmesi kelimenin hangi anlamıyla bir baskın olabilir? 28 Şubat sürecinde, Yeni Şafak’a yapıldığı gibi polislerin bir anda içeri dalıp ortalığı alt üst ettiği, istediğine el koyduğu, gazete patronu dahil dilediğini içeri alıp işkence ettiği bir dönemde Zaman ‘Polis Devleti’ değil de ‘Hayırlı olsun’ manşetleri atmakla meşgul olduğundan baskın yaşamadığı için kelime anlamını tam bilmiyor olabilir tabii...
TUTUKLU GAZETECİ YOK
Üstelik şu anda tutuklu gazeteci yok! 12 kişi hakkında tutuklama isteminde bulunuldu. Hakimliğin kararına göre Samanyolu Grup Başkanı Hidayet Karaca, eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder, Ertan Erçıktı ve Mustafa Kılıçaslan tutuklandı. Biri medya yöneticisi, diğerleri de eski polis. ‘Özgür basın’ özgür kaldı yani, telaşa mahal yok.
Ayrıca Ekrem Dumanlı’nın serbest kalma gerekçesinde de “Dumanlı’nın üzerine atılı suçu işlediği yönünde, bu aşamada tutuklamayı gerektirecek somut deliller bulunmadığı, adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı” kanaatine varıldığı söylenip, tutuklama talebinin reddine hükmedildiği geçiyor. Yani savcıya ‘daha çok delil getirmelisin’ deniyor. Özlediğimiz bağımsız, tarafsız ve sorgulayan yargı bu değil miydi? ‘Cemaat faşizmi’nin benzeri olsa savcı önüne polis ne koyduysa onu, hakim de savcı ne koyduysa onu yapardı.
Velhasıl ortalığı bu şekilde bulandırmadan önce bir Tahşiye dosyasına, bir de dava sürecinin nasıl götürüldüğüne iki dakika bakın Allah aşkına. Gözlerinizi Erdoğan nefreti bürümediyse, bir kumpasla içeri atıldığı anlaşılan ve 17 ay boyunca yok yere hapis yatan vatandaşların hakkının sorulduğunu görebilirsiniz...