Hicret, Hürriyet arayışıdır!
Hak ve batıl mücadelesi insanlık hayatı boyunca var olmuş, var olmaya da devam ediyor. İnsanlık alemi en büyük insani sınavını bu alanda veriyor galiba.
Hak ve batıl mücadelesi insanlık hayatı boyunca var olmuş, var olmaya da devam ediyor. İnsanlık alemi en büyük insani sınavını bu alanda veriyor galiba.
Seküler yorum ve değerlendirmelerde tartışma argümanlarının dışında bırakılan Peygamberler bu uğurda mücadele veren en iyi örneklerdir. İnsanlık birçok değeri peygamberlerden almasına rağmen bu gün laiklik teranesiyle ilahi öğretiler hayatın dışında bırakılmaktadır.
Hangi peygamberin başına hicret benzeri sıkıntılar gelmemiş ki, başka bir ifadeyle hak hukuk müdafiliği yapan kaç tane insanın keyfi yerinde; ya mahkemelerdedir, ya ceza evindedir, ya hicrettedir ya da toplum içinde soyutlanmış vaziyettedir. Ürkek, korkak insanlar onlardan uzak duruyor maalesef.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem sahabeleriyle birlikte Mekke’de bin bir türlü meşakkate göğüs gererek insanları tevhid dini olan İslamiyet’e davet ettiler, karşılaştıkları sıkıntılarla hayat öyle çekilmez bir hal almıştı ki Yüce Allah celle ve a’ala hicret yolunu Peygamberine gösterdi.
Hicret gecesi 13 kabileden birer savaşçı genç, peygamberin evini sarmış, Muhammed çıksa da öldürsek heyecanıyla nöbet tutarken, Resul-i Ekrem Yasin suresinden ilk birkaç ayet okuyup toprağa üfler ve toprağı yüzlerine savurur, nöbetçilerin gözüne sanki perde inmiş gibi Hz. Muhammed’i çıkarken görmüyorlar, sabah bir de bakıyorlar ki yatağında Hz. Ali yatıyor.
Ne diyor hacı Bektaş-ı Veli “işiniz Allah’a kalmışsa
olmuş bil”Peygamber insan olarak tüm tedbirleri almış gerisi Yüce
Allah’ın takdiriydi artık.
Bunun üzerine “Muhammedi ölü ya da diri getirene 100 deve
verilecek” denilince bu ödülü almak için birçok kişi aralarında
yarışırcasına Peygamberin peşine düşerler.
Bunlardan Süraka adında biri Ebubekir’le birlikte giden Peygamberi görüp yaklaştıkça yaklaşıyor; bir an Peygamber duraksayıp Süraka’ya heybetli bir bakışla baktı; Süraka diyor ki, “o anda hem atım kuma gömüldü, hem de tüylerim diken diken oldu, sanki bana lisani halle şöyle diyordu; ey Süraka başka kimse kalmadı Allah’ın peygamberini mi öldüreceksin? Ben o anda dedim ki ya Muhammed beni af et, ilk fırsatta sana iman edeceğim”
Süraka’nın atı kumdan çıktığı gibi geri dönüyor ve “bu tarafta kimseler yok boşuna gitmeyin” diyor.
Meşhur mağarada bir yandan en zayıf bir engel olan örümcek ağıyla ilahi talimat üzerine korunurken, bu korku dolu anda Peygamber Ebubekir (r.a)ya diyor ki, “uykum geliyor, mümkünse dizinizde yatabilir miyim?” Telaşlanan arkadaşına da diyor ki “korkma Allah bizimledir” sadece bu üç hikmet Hz.Muhammed’in Peygamber olduğuna, hak yolunda olduğuna Hicreti'n insanlığın kurtuluşu için bir vesile olduğuna yeter de artar bence…
Bir yandan her şeyini Allah(c.c) için geride bırakan Muhacirler, diğer yandan kapılarını ardına kadar onlara açan Ensar, Muhacirleri malına ortak edercesine galiba insanlık tarihi boyunca böyle bir fedakarlık yaşanmamıştır.
Onun içindir ki İnsanlık alemi onları hep hayırla yad
ediyor, her fırsatta onlara salat ve selam getiriyoruz.
Biz dahi onların sayesinde;
*Tevhit diniyle müşerref olduk,
*Hak hukuku tanıdık,
*Edep ve marifet edindik,
*Helal haram kavramıyla tanıştık,
*İnsan olmanın tadına vardık.
Dolayısıyla Allah’a olan inancımızla yeryüzünde hür ve özgür yaşama
sevincini yaşıyor, şu geniş dünyayı başımıza zindan etmiyoruz, en
sıkıntılı hallerimizi dahi Rabbımızla paylaşıyor, bir mutluluğa
vesile ediyoruz.
Hicret, miladi takvimine göre 622 yılında
gerçekleşmiş olup İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.
Hicreti mistik hadislerle anlatıp içi boş hale getirmeden, hikmetli
yönünü ve İslam toplumu üzerindeki ağırlığını ele alıp
değerlendirmemiz lazım. İslam toplumu hicretin önemini kavrasaydı,
bu sefaleti yaşar mıydı?
Dolayısıyla diyorum ki hicret, her şeyden önce bir hürriyet
arayışıdır.
Hicret, İnsanlığın ilk yazılı anayasası olan “Medine vesikasını”
aklımıza getirmelidir diye düşünüyorum.
Allah’a iman etmeyen bir insan ruhen tutsaktır,
yeryüzünde endişeyle yaşıyor, ölüm sonrası kendisi için meçhul,
dolayısıyla bir müminin Siyerünnebi’yi bilmesi lazım, Hz.
Peygamberin Mekke ve Medine hayatını bilmesi gerekir, sahabeyi
kiramın hayatını bilmesinde fayda var. Onlar, örnek almaya değer
şahsiyetlerdir. Onlar ki İslam’ı bizzat Peygamber (S.A.V) den
öğrenip, yaşamışlardır.
Bu münasebetle 1 Muharrem Hicri yılbaşını hayırla tefekkürle
yadediyorum,
Kimisi diyor ki Miladi takvim yılına ne olmuş? Bir
şey olduğu yok, varsın onu da Hıristiyanlar kutlasın bir itirazımız
yok, ancak milyonlarca kimse miladi yıl başını “günah işleme
özgürlüğü gecesi” olarak değerlendiriyor. Bu da bu yıl başının
yanlış bir tespit olduğu ortaya koyuyor. Aslında yanlış olan bir
peygamberin doğum gününü bu kepazeliklerle yılbaşı olarak
kutlamaktır. Çünkü Peygamberler böyle bir etkinliğe müsaade
etmemişler. Haydi vahyin geldiği tarih olsa yine yine.
Ders, tefekkür, ibret almak dileğiyle fiemanillah.