Son dönemlerde sosyal medyada adının sık sık duyduğumuz nihat doğan kafalardaki bir çok soruya cevap verdi.
Abone olAkşam Gazetesi'nden Zeynep Bakır Sosyal medyanın en çok konuşulan ismi Nihat Doğan ile konuştu.
İşte o röportaj:
Nihat Doğan’la röportaj yapmak istedik. Sebebi her gün karşımıza başka bir gündemle çıkıyor olması. Aslında hiçbiri elle tutulur meseleler değil. Diğer birçok kişinin sosyal medyada konuştuğu gibi o da kendi mecrasında ona buna yorumlar yağdırıyor. Seviliyor mu, sevilmiyor mu bilemem ama Nihat Doğan’la dalga geçmekten insanların mutlu olduğu gün gibi aşikâr. Röportaja giderken yanlı düşünüyordum açıkçası… En son Derya Büyükuncu’ya laf söylüyordu ama peki ya Nihat Doğan’ın ne başarısını gördük bu zamana kadar? Sonra bu tavrımdan vazgeçtim. Sadece dinlemeye karar verdim. Doğan’ı bir yere koymadan değerlendirmeye çalıştım. Röportajdan çıktığımda sonuç şuydu: Nihat Doğan bir süre siyaset konuşmasa, bir süre müzik yapmasa, Twitter kullanmasa kendi dediği gibi sadece maneviyatıyla ilgilense psikolojisi düzelecek. Hayatın Derya Büyükuncu’dan, Survivor’dan, Ahmet Hakan’dan ibaret olmadığını anlayacak…
- Son zamanlarda neler yapıyorsunuz?
Ramazan ayı en durgun aylarımızdan… İçki satışı yapılan yerlerde çıkmayı tercih etmiyorum, eh malum düğünlerin de en durgun olduğu bir dönem. Bu aralar kendimi maneviyatıma adamış durumdayım. Ramazan’dan sonra 3 şarkılık bir albüm çıkaracağım. Stüdyoda zaman geçiriyorum. Hafta sonu Umre’de olacağım…
- Evet, Twitter’dan duyduk. Emine Erdoğan’ın Arakan davetini bu yüzden kabul edememişsiniz… Hayırlı olsun…
Çok heyecanlıyım. Arkadaşlarımla toplanıp gideceğim, Allah kabul ederse…
CAHİL BİR ADAMIM
- Dininizi ağzınızdan düşürmüyorsunuz. Hem eğlence hayatının içinde yaşayıp hem de dini ağzınızdan düşürmüyor olmak nasıl bir denge gerektiriyor?
Ben dinimi kendimce yaşıyorum. Hem eğlenip, hem dinini yaşayan kimse yok mu?
- Kimsenin inancınızı sorguladığını sanmıyorum. Dini bu kadar dilinizden düşürmüyor olmanız eski alışkanlığınız mı?
Babam hafızdı, devamlı evde kuran okuyan biriydi rahmetli. Ondan bana kalan bir şey. Ben onlar gibi yaşamıyorum tabii. Ama dağdaki çobanla bizim nefis mücadelemiz aynı değil. Bizim içinde bulunduğumuz şartların daha zor olduğunu düşünüyorum.
- Hitabet sanatınız etkileyici ve farklı… Hutbe verir gibisiniz, uzun yıllar ilahiyat konusunda ilim yapmış bir edayla konuşuyorsunuz…
Ben ne ilahiyat okudum, ne herhangi bir üniversite, ne master, ne başka bir şey… Cahil bir adamım. Bildiğimi konuşuyorum.
- “Cahilim” çok iddialı bir tanımlama. Her hangi bir konuda eğitim almamış olmanız sizi sıkıntıya sokuyor mu?
Bizim camiada kim eğitimli ki… Hülya Avşar okumuş mu? Ya Gülben Ergen’in master’ı mı var? Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz, peki ya Tarkan? Onların diplomalı olduğunu sanmıyorum… Kim diplomalı ki? Beni cahil gibi gösteren, ötekileştiren bir güruh var. Vatan için canımı versem, beni yine de yerin dibine sokarlar.
‘ELİT SOSYALİST’ BUNLAR
- Sürekli karikatürize ediliyorsunuz. İnsanların bunu size neden yaptığını hiç düşünüyor musunuz?
Sözde sosyalistler, komünistler, eğitimli, bilgili insanlar beni sevmeyen bir güruh. Ama hepsi ‘elit sosyalist’ tipler. Sosyalist dediğin Anadolu insanının yanında olur. Ben Anadolu insanıyım. Batı hayranları olduklarından, bana ve benim gibilere küçümseyerek bakıyorlar. İslamiyet Batı’dan gelse alnı secdeden kalkmayacak tipler bunlar.
- Psikolojinizi merak ediyorum. Üzülüyor musunuz yoksa işin makarasında mısınız?
Ne şakası, ne dalgası… Beni sevmiyorlar; çok zorluklar yaşıyorum. Çok vaktimi harcadım bu psikolojiden çıkabilmek için. Nasıl umursamam! Bir sabah uyanıyorum, internet gazeteler yine beni malzeme edip bir şeylerle dalga geçiyor. O kadar kanıksanmış ki, benim söylemediğim ipe sapa gelmez bir cümlenin altında Nihat Doğan imzası var. Sonra altında muhabbetler almış yürümüş. Hep bir karalama kampanyası… Buna bir insan nasıl dayanır?
- Peki, psikolojik destek aldınız mı?
İnancıma sığındım, maneviyatıma döndüm. Allah’tan başka kimsenin el uzatmayacağını anladım. Beni kayıtsız şartsız görmüyorlarsa ben ne yaparsam yapayım yine de görmeyeceklerini anladım. Diplomalarım yok, şehirli değilim ama samimi bir adamım. İçim neyse dışım da bir… Çok vakit harcadım bunları düşünmekle… Kendimi çamura saplanmış, tekeri boşuna dönen bir araba gibi hissettim. Tekerler dönüyor dönüyor ama bir yere gitmiyor…
ALLAH KARŞISINDA DAVACIYIM
- İçinizden ne yapmak geliyor?
Uğramış olduğum bu itiraflar ve zulümler, karikatürize etme çalışmaları benim öbür dünyaya götüreceğim zümrütler olacak. Allah karşısında bu zümrenin her birinden davacı olacağım.
- Cevap vermediniz… Durup dururken sizinle neden uğraşsınlar ki, demeçler veriyorsunuz haliyle iyi ya da kötü konuşuluyorsunuz?
Ben “halk” diye bağırdığım için benimle uğraşıyorlar. Dertli, ıstırap dolu insanları konuştuğum için benimle uğraşıyorlar. Çileleri dinmeyen analardan bahsettiğim için benimle uğraşıyorlar…
- Derya Büyükuncu da bu kategoriye mi giriyor?
Bırak o adamı ya… 40 yaşına gelmiş Olimpiyatlara gideceğim diye ajitasyon yapıp duran bir adam. Madem Olimpiyatlara gideceksin otur adam gibi çalış. Senin neyine ayrıca… Gördük işte sonuçları…
- Bana kendi kendinizi ötekileştiriyorsunuz gibi geliyor…
Onlar ve ben diye bir ayrım yapıyorum. Benim ötekileşmem onlar gibi alkolik alkolik yerlerde sürünmediğim için, orama burama haçlı küpeler takmadığım için, Madonna konserine gidip, koko partilerine katılmadığım için, karetta karettalar için k.çımı açmadığımdan ötekiyim. O yüzden büyük star olamadım. Evet, haklılar ben onlar gibi olamadım.
- Boşluğa naralar atmıyor musunuz şu an? Yani hayvan haklarını savunanlar, Madonna konserine gidenler… Anlayamıyorum şu an söylediklerinizi…
Hayvana; “Karetta karetta kardeş, senin için k.çını açmışlar” desek ne der acaba? Konuşabilse “İnsan olsunlar yeter kâfi” diye cevap verir eminim. Onlar kaplumbağa için orasını burasını açar, sanatsal bir iş yapmış olur, alkış toplar. Ben fakir insanların açlığını dert ederim, yardım kampanyalarına katılırım “Vay efendim reklâm yapıyor” derler. Kardeşim sen kendi halindeki kaplumbağayı kullanmıyor musun? Bu güruh, yalanı gerçek, gerçeği yalanla değiştirmiş. Meleği şeytan, şeytanı melek yapmış…
- Öyle sessiz baktığıma aldanmayın, sizi anlamaya çalışıyorum…
Beni anlamayacak bir şey yok ki… Ben bu ülkede çile çeken, sizden olmayan, yabancı müzikten anlamayan, İstanbul’u görmeyen, sizin anladığınız eğlenceden bihaber olan, gazı alınacak moral ve motivasyonu sağlanacak bir halk var. Bunu nasıl göremiyorsunuz? Ben onların starıyım. Sizin dünyanızda bin tane star var. Onların dünyasında ben varım… Zamanında İbrahim Tatlıses’e de vurdular, o da bir zümrenin rol modeliydi…
- Size en çok yaralayan laflar ne oldu?
Keşke bana ‘kıro’ demeseydiler, müziğin bir dalı olan türküyle ilgileniyorum diye ‘türkücü’ diye küçümsemeselerdi keşke… Etiketlemeselerdi beni. Bizden olanı yapıyoruz diye yerin dibine sokup çıkarıldık. Türkiye önünde alay konusu haline getirildik. Ben ve başka türkü söyleyenler. Pop müzik yapmak daha kolay inanın.
MUTLU DEĞİLİM
- Herkesle kavgalısınız ama...
Acun’un programına kendimi iyice ifade ederim diye gittim. İyi de oldu. O program sayesinde derdimi insanlara daha iyi anlatabildim… Levent Kırca, Müjdat Gezen, Fazıl Say, bu ülke için çok büyük değerlerdir. Ama benim değerlerime benim alanıma tecavüz edebildiler. O zaman dedim ki, ben de onların dokunulmazlıklarına dokunurum. Bir paket gibi sunduklarına dokunurum. Onlar, kendi takipçilerini bana karşı kışkırtabildi, benim de buna hakkım doğmuş oldu. Ben onların süslü arabalarının boyasını söktüm. Ben Fazıl’a laf söyledim diye dünyalar benim olmadı, mutlu da değilim bundan.
- Kızgınsınız ama mutlu da değilsiniz?
Ben bu Ramazan günü Müjdat Gezen’den, Fazıl Say’dan, Levent Kırca’dan, Ahmet Hakan’dan özür diliyorum. Kırgınlık ve dargınlıkların ortadan kalkma ayıdır. Haklarını helal etsinler… Hepsinden tek tek özür diliyorum.
- Derya Büyükuncu var mı listede?
Derya, milli duygular üzerinden milleti sömüren biri. O ahlaklı bir adam değil.
ARTIK BAŞBAKAN’A HAYRAN DEĞİLİM
- Başbakan’a âşık bir adam olduğunuzu biliyoruz… Hükümete yakın bir profil de çiziyorsunuz. Bu duruşunuz bana biraz politik geliyor, daha açığı rant sağlamak için etrafta birçok kişi ve kurum var. Sizin de dediğiniz gibi, neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlayamıyoruz…
Tayyip Erdoğan’ı severim ama artık ona hayran değilim. Ama bunun karşılığında ne partinin gecelerinde konser verdim, ne benim konserlerime sponsor oldular. Ne ticarete girdim, ne ihale peşine düştüm. Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki AK Parti’den bir toplu iğne bile almadım. Ben onlardan biri ol-ma-dım!
- Başbakan sizi bağrına bastığından söz ederken, sizin ona sevginiz aşka varmışken sevgiden doğan bir dayanışma olmaması da enteresanmış…
Bana hiç teklif gelmedi. Ne konser ne de başka bir şey. Çıkar menfaatleri için yanlarında görünenler var. Recep Tayyip Bey’den önce oralarını buralarını açanlar şimdi türbanla gezenler var. Dini kullananlar var, yalandan ilahi kasetleri çıkaranlar var. Onlar yanında, etraflarında, gecelerinde ama ben yokum.
- Siyasetin içinde olmak istiyorsunuz ama bir türlü olmuyor sanırım…
Öyle bir teklif de gelmedi, gelse değerlendirmek isterim. Ben barış ve kardeşlikten yanayım. Benim için dili, dini, ırkı önemli değil, mazlumun yanında olmak gerektiğine inanıyorum. Kürt kardeşlerimin sesini duyurmam gerekiyor. Ben de bir Kürt çocuğuyum.
- Kürt meselesi konusunda Başbakan’la ortak fikirlerde değilsiniz o halde…
Zor bir soru… Evet. Hükümetin yanlışlarını da dile getiriyorum. İçişleri Bakanı’nın “Enver Paşa” tarzını beğenmiyorum. Taklacı Naim Bey (Şahin), insanları kutuplaştırmaktan geri durmadığı gibi bunu yapabilmek için ruhunu koyuyor ortaya.
- Bu ülkenin hangi şekillerde yönetilmesini isterdiniz?
Osmanlı hanedanlığıyla yönetilmesini isterdim. Dini bir şeyden bahsetmiyorum. Her inançtan kesimden insanın rahatlıkla yaşayabileceği bir yerdi. Ama Cumhuriyet, dindar bir insan için en kullanışlı yönetim biçimi aslında. Dinle yönetildiğinde namaz kılmayan birinin bacağı kesilir, böyle olunca herkes namaza gider. Ama Cumhuriyet, dini bile içten bir şekilde yaşamana vesile olur.