Hep sevilmek ön planda olmak, alkışlanmak istiyor. Gülben'i dinleyin.
Abone olOğluyla çekilmiş fotoğraflarındaki davranışlarını bile sahici bulmuyor kimileri... Oysa evine gittiğimizde, oğlu Atlas'ı röportaj yaparken emzirecek kadar doğal bir kadın var karşımızda.
Ve arkasında "Eşinizin nesine vuruldunuz?" diye sorunca "Alnının ortasına düşen kadınca duruşuna, güçlü tavrına, her zaman güven veren dostluğuna, bağlılığına ve güzelliğine," diyen bir de kocası... Son günlerin çok konuşulan ismi Gülben Ergen'le yaşadıklarını, ona yöneltilen eleştirileri ve evliliğini Sabah'tan İlknur K. Akman'a konuştu.
Sizden röportaj talep ettiğimde, "Lütfen iyi niyetinizle gelecekseniz gelin, size güvenmek istiyorum," dediniz. Bir insan neden böyle bir şeyi sesli söyleyecek kadar tedirgin olabilir ki?
- Bu zamana kadar hayatla birçok sorunumu hallettim diyebilirim, geriye bir tek şey kaldı; güven sorunu. Her ne kadar törpülesem de maalesef hayata ve insanlara karşı bir güvensizliğim var. Mesleğimin getirdiği can yanmaları ve kendimi doğru ifade edemediğim zamanlar çok oldu. Bundan dolayı da ne yazık ki böyle önyargılı olabiliyorum.
- Bu güvensizliğe neden olan özel bir olay var mı? Ne zaman karar verdiniz 'kimseye güvenmemeye'?
- Galiba ben hep böyleydim, böyle yetiştim. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak zorunda olduğumu hissettim her zaman. Belki bunda boşanmış bir annebabanın kızı olmamın payı vardır. Çalışmayan ve kendi maddi özgürlüğü olmadığı için bundan çok yakınan bir annenin kızı olarak, çalışan, başaran, kazanan, kendi kararlarını kendi veren biri olmak için çok çalıştım. Ve sadece şu son birkaç yıldır 'seçilen' değil, 'seçen' olmayı başarabildim. Bu hiç kolay olmadı. Şimdi benim için "Ararsınız hemen döner," diyenler, bundan üç yıl önce ben aradığımda bana geri dönmüyordu. Kısacası, 17 yıl içerisinde çok şaşkın kaldığım zamanlar oldu.
- Herkes sizin magazinle çok iyi başa çıktığınızı, kime nasıl davranacağını çok iyi bildiğinizi söylüyor oysa...
- Belli bir yerden sonra şöhret yönetimi değil, itibar yönetimi yapıyorsunuz. Şahsen ben böyle yapıyorum artık... Aslında magazini çok da iyi idare edebildiğim söylenemez. Ben başkalarının değil, kendi kurallarımı önde tutmaya çalışıyorum. Bu da nedir; insanları hatırlamak, özel günlerinde aramak... İnsan ilişkilerine emek vermeden, bedavadan hiçbir şey olmuyor çünkü. Eskiden ben öyle yapıyordum ve psikoloğum şöyle demişti bana: "Sen insanları serçe parmağınla idare etmek istiyorsun ama böyle olmaz. Dur ve emek ver." Bunu beş-altı sene önce hiç bilmiyordum ama artık biliyorum ki yüzeysel yaklaştığınız her şey size öyle dönüyor.
- 'Çok sevileyim' telaşı var mı sizde? Herkes sizi sevsin istiyorsunuz, niye?
- Evet, istiyorum... Beni sevsinler, sevgilerini belli etsinler, coşalım, coşalım... Bu mesleğin yapılmasının en önemli sebeplerinden biridir bu zaten. Benim ruhumun bu alkışa, bu ilgiye çok ihtiyacı var. Her ne kadar yogalar yaparak, Secret'ları okuyarak içimize dönmeye çalışsak da olmuyor işte! Ama tabii ki yeri geldiğinde egomu arka cebime koymayı biliyorum artık. Sahnede, ışıklar altında o ego yine ön cebe taşınıyor ama evde, arkadaşlarımla, kısaca hayatın içinde hep bir kameranın karşısındaymış gibi yaşamıyorum elbette.
- Egonuzu arka cebe koymayı ne zamandan beri başarabildiğinizi düşünüyorsunuz? Evlenmek, çocuk sahibi olmak bunda etkili olabilir mi?
- Bunun evliliğimle alakası olduğunu zannetmiyorum. Ama meslekte karşılaştığım insanlarla çok alakası var. Salt egosuyla hareket eden insanları gördüğümde çok üzülüyorum ve asla onların düştüğü duruma düşmek istemiyorum. Bir de şunu gördüm, ego arka cepte olduğu zaman hayat çok daha güzel oluyor. Daha az alınıyorsunuz, daha kolay mutlu oluyorsunuz ve hayat daha sorunsuz ilerliyor. Geçen gün Cem Yılmaz şovunda esprisini yapıyordu: "Madem her şey içimizde, ben niye Hindistan'a gidip o kadar para verdim kardeşim?" diye... Evet, gerçekten her şeyin cevabı içimizde, yeter ki biz kendimizle yüzleşmeye cesaret gösterebilelim.
- Siz bu cesareti gösterebildiniz mi peki?
- Ben çok ayna çalışmaları yaptım, çok ağladım, çok zorlandım... Kendi kendime itiraf etmem gereken şeyler vardı çünkü. Çok zorlandığım ve kendimi çok yalnız hissettiğim bir dönemdi. Ama bu yalnızlığı güce çevirmeyi başarmam gerekiyordu.