BIST 9.673
DOLAR 35,19
EURO 36,59
ALTIN 2.960,37
HABER /  GÜNCEL

Her yerde gelişigüzel konuşmayacak...

Yaptığı açıklamalarla tartışmaların odağı olan Meclis Başkanı Bülent Arınç, artık beyanlarında daha dikkatli olacak.

Abone ol

Nuriye Akman’a konuşan Meclis Başkanı, alışkanlıklarını bugüne kadar terk edemediğini itiraf etti. Ancak bir milat belirlediğini söyleyen Arınç, “Herkes benim samimi, dürüst olduğuma inanıyor. Ama ‘keşke sussaydı, keşke bunu böyle söylemeseydi’ diyorlar. Bu eleştirilerinde haklılar. Artık daha dikkatli olmayı, gelişigüzel her yerde konuşmamak gerektiğini düşünüyorum.” diyor. Gündeme oturan son açıklaması, “Kemalizm bir tarafa, Atatürk bir tarafa” konusuna da açıklık getiren Bülent Arınç, “O sözüm gaf değildi. Kemalizm bir ideoloji ise ben ideolojilere şu isim veya bu isim adına sıcak bakmayan bir insanım. Mustafa Kemal Atatürk’e bir düşmanlığım yok. Onun Milli Mücadele’den başlayarak büyük dehasıyla, büyük siyasetiyle ortaya koyduğu eserlere karşı olmam mümkün değil.” şeklinde konuştu. Bülent Arınç, eşiyle Cumhurbaşkanı’nı ziyaret edip birlikte akşam yemeği yemeyi, Manisalı hemşehrisi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile de Turgutlu’nun sokaklarından ve üzümlerden konuşmayı çok istediğini dile getirdi. Bu söyleşi TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın yeni miladını açıklıyor: Artık o eski celalli üsluba son. Mikrofonu görünce dayanamamalar, üst perdeden konuşmalar, frene basacağına gaza basmalar yok. Ağzından çıkan kelimeler artık az ve öz olacak. Bakalım tahriklere kapılıp kapılmamada nasıl bir sınav verecek? Denebilir ki, bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü? Çünkü uzun süredir üzerinde çalıştığı TBMM reform paketini bu hafta kamuoyuna açıklayacak. Bu nedenle geçmişteki kavgaları bir kenara bırakmak ve bütün enerjisini bu reformlara vermek istiyor. Ah bir de Sayın Cumhurbaşkanı’mızın daveti olsa, Meclis Başkan’ımız, Genelkurmay Başkanı’mız, Başbakanı’mız, eşleriyle ya da erkek erkeğe oturup çay içseler, satranç ya da briç oynasalar, balık tutsalar, birbirlerini şapkasız insan olarak tanısalar... O zaman belki şapkalı hallerinde ettikleri sözler birbirlerine diken gibi batmazdı... Var mı başka bu hayali paylaşan?(N.A.) Üslubu nedeniyle en fazla gürültü koparan siyasetçilerden birisisiniz. Bu üslup sizi de hırpalıyor. Artık bir milat belirleyip geçmişe sünger çekmenin zamanı gelmedi mi? Siyasette haksızlık veya büyük bir yanlışlık yapıldığı zaman tahammül edemiyorum. Mütevazı bir insanım. Fakat bana aşağılayıcı, küçültücü bir şey söylendiğini, bunun da inancım nedeniyle yapıldığını hissedersem fevkalade celalleniyorum. Hangi toplantıda olursam olayım, bunun karşılığını biraz da üst perdeden vermeyi arzu ediyorum. Ancak belli temsil makamlarında konuşmalar çok daha dikkatli seçilmeli. Alışkanlıklarımı bulunduğum mevkilerde terk edemedim bugüne kadar. Herkes benim samimi, dürüst olduğuma inanıyor; ama ‘keşke sussaydı, keşke bunu böyle söylemeseydi’ diyorlar. Bu eleştirilerinde haklılar. E tabii keskin sirke küpüne zarar verir... Doğru. Ama bu, kolay vazgeçilebilecek bir şey değil. Bu bir mizaç. Ama artık daha dikkatli olmayı, gelişigüzel her yerde konuşmamak gerektiğini düşünüyorum. Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın ötesinde olduğumu herkes söylüyor. Doğrusu ben çok farkında değildim bugüne kadar. Siz artık ikinci insansınız. Cumhurbaşkanına vekalet ediyorsunuz ve Meclis’in bütününü temsil ediyorsunuz. Artık gelişigüzel her yerde konuşmamak, daha ölçülü olmak gerektiğini düşünüyorum. En son mesela tartışma koparan “Kemalizm bir tarafa Atatürk bir tarafa” sözünüzle yine fincancı katırlarını ürküttünüz. Devletin iki numaralı ismi olarak gönlünüzden geçen her şeyi söyleme lüksünüz olmadığına inandınız yani... Bu bir lüks değil. Söylediğin doğru olmalı. Ama her doğruyu her yerde söylemek de doğru değil. Yani, bazen susmak da bir cevap olabilir. O halde, bu sözünüz bir gaf mıydı? Hiçbir zaman gaf değildi. Mustafa Kemal Atatürk’e bir düşmanlığım yok. Onun Milli Mücadele’den başlayarak yaptığı büyük dehasıyla, büyük siyasetiyle ortaya koyduğu eserlere karşı olmam mümkün değil. Ama bazı çevreler bizi adeta Atatürk düşmanı gibi gösteriyor. Kemalizm bir ideoloji ise ben ideolojilere şu isim veya bu isim adına sıcak bakmayan bir insanım. Demokrat bir insanım. Düşüncelerimi ifade etmem bir lüks olarak görülmemelidir. Sözleriniz, hükümete de zarar veriyor. Kemalizm bu devletin, beğenelim beğenmeyelim, resmi ideolojisi. Acaba durup dururken arı kovanına çomak sokmak olmuyor mu bu? Kemalizm bir resmi ideoloji olarak vardır ve bunu şu veya bu şekilde eleştirmek doğru değildir denebilir; ama ben Anayasa ile bağlıyım. Milletvekili yemininin içinde Kemalizm yok. Atatürkçülük bile yok. Atatürk’ün ilke ve inkılapları var ve “Atatürk milliyetçiliği” şeklinde bir cümle var. Reddetseydim o yemini zaten etmemiş olurdum. O yemini ettiğime göre onun içinde ne varsa benim kabulümdür. Onun dışında kim ne düşünüyorsa bir siyasi tercih olarak bunu düşünebilir ve herkesin bunu paylaşmasını da beklememeli. Benim ‘Kemalizm’i bir tarafa koyalım, Atatürk’ü bir yana koyalım’ şeklindeki sözlerim, Atatürk’ü dar bir ideolojinin kalıpları içerisine sokmaya çalışan kişilere yöneliktir. Hükümet ile de zaman zaman ters düştünüz. Kendi düşüncelerinizi ifade etmeyi, hükümeti güç duruma düşürme pahasına tercih etme nedeniniz nedir? Başkan seçildiğim günden itibaren, partinin siyasi çalışmalarına katılmam mümkün değil. Ben bu ayrımı da güzel götürüyorum. Hükümetteki bütün arkadaşlarım, yıllardır birlikte olduğum insanlar ve ben bütün gönlümle onların başarılı olmasını istiyorum. Ama onların işini güçleştirdiniz zaman zaman... Hayır, hiç öyle olmadı. Ben Tayyip Bey’den de diğer arkadaşlarımızdan, benim bu sözlerimin, davranışlarımın kendilerini güç duruma düşürdüğü konusunda bir ima bile almadım. Benim bir sözümün aynı zamanda hükümete atfedilmesi veya sanki hükümetle ters düşüyorlarmış gibi bir görüntü meydana gelmesi, medyadaki bir kısım insanların gayretkeşliğidir. Kıbrıs veya 1 Mart tezkeresi ile ilgili olarak, birbirimizden çok farklı düşündüğümüzü hiçbir zaman söylemedik. Tayyip Bey ve hükümet tamamen tezkerenin çıkmasını arzu ediyor gibi bir resim verdi. Siz de direndiniz. “Hükümetin yanlışlarına ortak olmam.” dediniz. Ben bir başkası değilim, ben kendimim. Farklılıklar zenginliktir. Birbirinin yoluna taş koymadıktan sonra. Herkes kendi üslubuyla insandır. Abdullah Gül Bey’in yumuşaklığı, kişisel ilişkilerdeki başarısı bende yoktur. Benim varsa birazcık karizmamın bir başkasında olması da mümkün değildir. Farklı yönlerimiz var. Bu farklılıkları bir bütünlük içerisinde muhafaza edebilirsek başarılı oluruz. Tayyip Bey’le en önemli farkınız ne? Onun boyu daha uzun. Benim 1,74, onun 1,90 civarı. Partinizin genel üslubuna göre biraz daha şahinsiniz. Ama şahinlerin de çok fazla sizi sahiplenmediğini söyleyenler var. Siz yoksa Red Kit gibi yalnız bir kovboy musunuz? Ben buna cevap vereceğim; ama siz bunu röportaja başlık yapacaksınız. Doğrusu ben yalnız bir kovboyum. (Kahkahayla) Tabii bunu Red Kit’le bağlantılı olarak yani, Red Kit’in ağzındaki sigarasıyla Düldül’ün üzerinde söylediği söz olarak söylüyorum. Bu benim dünya görüşüm, veyahut da siyasetteki pozisyonum değil. Siyasette yalnız olunmaz. Siyasette yalnız olan başarısız olur. Ben siyasette hep halkla birlikte oldum ve bulunduğum partilerde de etkili bir konumda, çevresinde milletvekilleriyle, teşkilatıyla güçlü bir insan oldum. Fazilet kongresinde alınan netice, benim hem teşkilattaki ağırlığım hem de hitabetteki başarımla büyük ölçüde sağlandı. Tam da bu nedenle yalnızsınız, yani heyecanınıza gem vuramadığınız için. Bu, hitabette çok iyi olmanın bir dezavantajı mı diye düşündüğüm oluyor. Hayır, söylediğim sözler için hiç geriye dönüp keşke demedim. Yazıya bağlı kalmadan, gönlümdekileri dilime döken bir insanım. O an onun söylenmesi gerektiğine inanıyorsam, o heyecanın yaşanmasını arzu ediyorsam ben bunu söylerim. Ama frene basacağınız yerde yanlışlıkla gaza basıyorsunuz bu anlamda. Artık frene mi basacaksınız? Hayır. Frenle, gazla bahsetmeyeceğim; ama çok ölçülü olacağımı, sorumluluğumun büyük olduğunu söylüyorum. Buna uygun davranacağım. Cumhurbaşkanı neden gelmedi resepsiyona? Sayın Cumhurbaşkanı 23 Nisan’da da gelmedi, bu resepsiyonda da gelmedi. 23 Nisan’ın gündüzünde de beraberdik, bu sefer de Sayın Cumhurbaşkanı gündüz Meclis’e geldiler. Daha sonra niçin gelmediğini telefon açıp sormamı da nezaketsizlik sayıyorum. O belki telefon açarak şu sebeple gelemiyorum, kusura bakmayın diyebilirdi. Bunun sebebini resepsiyon akşamı soranlar oldu. Kendilerine çok açık yüreklilikle “Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdirleridir. Ama bu soru sizin için çok önemliyse kendisine sorun.” dedim. Gelmesi, bizi onurlandırması fevkalade bizi sevindirirdi. Ama gelmedikleri için de bir ezikliğin içerisinde değilim. Mesela Tayyip Bey’in oğlunun düğününe de gelmediler. Bir tavır mı? Kendisinin bu tür davetlere niçin gelmediğini doğrusu bilemiyorum; ama sizin söylediğiniz yorumları yapanlar gittikçe artmaya başladı. Yani Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir şekilde ya bunu açıklayıcı bir bilgi vermesi gerekir veya doğrusu buysa buna devam etmesi, bunu da ifade etmesi gerekir. Bunu ben kendi açımdan istemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hem makamı hem de şahsı itibarıyla yıpratılmasını da arzu etmem. Sayın Başbakan’ın davetine katılmamasının sebebi, Meclis başkanının bizzat davetlisi olduğu bir resepsiyonda bulunmamasının sebebi toplumda merak ediliyorsa Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisinin veya her zaman kendisi adına açıklama yapan bir sayın büyükelçinin ortaya koymasında yarar var diye düşünüyorum. Seçimin yenilenmesi tartışmalarının altında 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimi mi var? Evet, bir kısım çevreler AK Parti’nin böylesine büyük bir oyçoğunluğuyla iktidara gelmesini, hele hele Anayasa’yı değiştirecek güce ulaşmasını hiç hazmetmediler. Bu işin takipçileri bu niyetlerini çok da saklamıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimi geldiğinde en kuvvetli iki adaydan biri sizsiniz, biri de Tayyip Bey. Ne yaparsınız? Meclis’i hakem yapıp birbirinizle çekişir misiniz? Yoksa ikram mı edersiniz Genel Başkan’ınıza? Şu anda cumhurbaşkanlığı konusu aklımın ucundan bile geçmiyor. Dört sene sonra seçim gelir de Tayyip Erdoğan arkadaşımızın bu işe adaylık niyeti olursa ben kendisinin fevkalade bu makama layık olacağını düşünüyorum ve kendi ismimi bir tarafa atarım. Zaten benim böyle bir niyetim yok. Bütün gücümle Tayyip Bey için çalışırım. Cumhurbaşkanı’nı eşimle birlikte ziyaret etsem, birlikte akşam yemeği yesek... Benim şöyle bir hayalim var. Devletin üst düzey yöneticileri, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan... Bunların resmi görüşmelerin dışında bir gelenek haline getirdikleri, atıyorum işte, piknik olabilir... Çay içimi olabilir. Bir bahçede oturup konuşma olabilir. Ceketlerini çıkartıp, gömlekleriyle, blucinleriyle bir araya gelseler... Bunun devletin yönetimine de olumlu katkıları olabileceğini; çünkü birbirlerini dolaysız olarak tanıdıkları zaman önyargıların kırılabileceğini düşünüyorum. Bu çok güzel bir şey olur. Bizim resmi hayatımızın dışında zaman zaman hatta eşimiz ve çocuklarımızla birlikte görüşmemizin, konuşmamızın, bazı hatıraları paylaşmamızın çok büyük faydası olur. Biz bunu, Sayın Cumhurbaşkanı’yla, Genelkurmay Başkanı’yla diğerleriyle bu ana kadar yapmadık, yapamadık. Böyle bir şeyin adımını atacak bir büyüğe ihtiyaç var. Ben alacağım tepkiyi veya davranışı şu anda tam net bilemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda bir adım atması gerekir. Yani ben Sayın Cumhurbaşkanı’nı eşimle birlikte ziyaret etsem, bir akşam birlikte yemek yesek, sonra bahçeye çıksak otursak veya Kızılcahamam’a birlikte gitsek. Sokakta, çarşıda beraber dolaşsak... Genelkurmay Başkanı ile de olur yani. Üstelik hemşehrimiz. Manisa’dan paylaşacak çok şeyler de var. Bağlardan konuşabiliriz, üzümden konuşabiliriz, Turgutlu’nun sokaklarından... Erbakan’ın söz ve davranışları AK Parti’ye puan kazandırıyor Erbakan’la görüşüyor musunuz? Hayır. 6 Temmuz’dan bu yana oturup hiç konuşmadık. Erbakan’ın çevresinde birkaç grup insan vardır. Bunlardan bir grubu “hocam siz en doğrusunu bilirsiniz, söyleyin” der. Bir grubu Hoca’nın kafasından geçeni bilir, ondan önce söyler. Bir grubu da -ki, çok azdır bu grup, üç beş kişi- doğru bildiğini söyler. Hoca’nın hoşuna gitmiş veya gitmemiş bu konuda çok fazla bir şey düşünmez. Ben o grupta oldum. Eleştirdim. Eleştirilerimden çok rahatsız olduklarını biliyorum. Düşüncelerimizi paylaşmadı. “Bizim dediğimiz olacak ve herkes buna uyacak” dedi. Ben de, elinizi öpüyorum ve veda ediyorum dedim, kapıdan çıktım. Çıkış o çıkış. Sizler bir dönüşüm geçirdiniz, o niye dönüşemedi? Yapısı böyle. Son konuşmaları bizi sadece üzüyor. Bu davranışlarının AK Parti’ye puan kazandırdığını da düşünüyoruz. O yüzden de seviniyorsunuz aslında. Yani, dolaylı olarak elbette seviniyoruz. Ama Hoca’mızın bu tür söz ve davranışlardan bir an önce vazgeçmesini, kendisine saygı duyulan bir insan olarak varsa tecrübelerinden bizleri de istifade ettirmesini arzu ediyorum. Aşağılayarak, hor görerek, “beceriksiz” gibi sözlerle bizleri tanımlaması, arkadaşlarımızda büyük bir üzüntü meydana getiriyor ve bu davranışları kendisini de yıpratıyor. Size atfen söylenen bir laf var: “Hoca parayı çok seviyor. Bir de rahatı yerinde olan insanları çok seviyor. Mağdur, garip ve mazlumları çok düşünmüyor.” Hakikaten böyle mi düşünüyorsunuz? Bulunduğum konumda bu noktada bir şey söylemek istemiyorum.