Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Türkiye olarak, parçası olduğumuz coğrafyada her türlü kitle imha silahının mevcudiyetine karşıyız ve mevcutlar...
Abone olCumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Türkiye olarak, parçası olduğumuz coğrafyada her türlü kitle imha silahının mevcudiyetine karşıyız ve mevcutların imhasından yanayız” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, “Diyalog, Silahsızlanma, Bölgesel ve Küresel Güvenlik” temasıyla bu yıl İstanbul’da 60’ıncısı düzenlenen “Pugwash Konferansı”na katıldı. Adile Sultan Sarayı’nda yapılan konferansa Gül’ün yanı sıra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile çok sayıda yerli ve yabancı davetli katıldı.
Konferansın açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, nükleer silahlara değindi. Gül, “Soğuk Savaş’tan miras kalan birçok donmuş ihtilafla birlikte, kitle imha silahları da küreselleşen dünyamızın sorunlar listesinde yer almaya devam etti. Başta nükleer silahlar olmak üzere, kitle imha silahları güvenlik doktrinlerinde maalesef günümüzde de önemli yer tutmaya devam etmektedir. Bunun yanı sıra, kitle imha silahlarının yayılmasıyla ilgili endişeler giderek artmaktadır. Güvenlik riski fazla ülkeler kadar, devlet dışı aktörlerin de bu silahlara erişmesi ciddi bir tehlike olarak karşımızdadır. Artık kitle imha silahlarının yayılması ile iç çatışmalar iç içe geçmiş vaziyette, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en ciddi tehdidi oluşturmaktadır” diye konuştu.
Meseleye devletler açısından yaklaşıldığında, günümüzde kitle imha silahlarına sahip olmaya iten temel faktörün güvensizlik hissi olduğunun görüldüğünü anlatan Gül, “Öngörülebilirliğin giderek azaldığı yeni stratejik tehdit ortamında, bazı ülkeler nükleer silahlardan medet ummaktadır” dedi.
Gül, bir yandan başta nükleer silahlar olmak üzere, ölümcül kapasiteleri çok yüksek sofistike silahlara sahip olmanın meşru görülürken, diğer yandan, bazı ülkelerin ucuz ve kolay olduğu için temin etmeye çalıştıkları kimyasal, biyolojik veya radyolojik silahların gayrı-meşru görülmesinin özünde bir çelişki teşkil ettiğini söyledi. Gül, “Bu çelişkiyi görmeden bizim bu belalardan kurtulma gayretlerimiz çok sonuç vermeyecektir” ifadelerini kullandı.
“HER TÜRLÜ KİTLE İMHA SİLAHININ MEVCUDİYETİNE KARŞIYIZ”
“Türkiye olarak, parçası olduğumuz coğrafyada her türlü kitle imha silahının mevcudiyetine karşıyız ve mevcutların imhasından yanayız” diyen Cumhurbaşkanı Gül, bu tür silahlara sahip olunmasının ve yeni silah geliştirme çabalarının, bölgesel bir yarışa sebebiyet vereceğine, böylelikle uluslararası barış ve güvenliği tehdit edeceğine inandıklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, sancılı bir dönüşüm sürecinden geçen Orta Doğu’da, bazı ülkelerin bu tür silahlara “de facto” sahip olmasına müsamaha gösterilmesinin, zaten birçok sorunla mücadele verilen bu bölgeye ilave bir yük getirdiğini dile getirdi. Gül, “1980’li yıllardaki İran-Irak savaşında, 1988’de Halepçe’de ve son olarak Ağustos ayında Şam yakınlarında kimyasal silah kullanılmasının, Ortadoğu’daki KİS sorunun ciddiyet ve aciliyetine işaret ettiği açıktır. Bu bakımdan, Orta Doğu’nun nükleer dahil, kitle imha silahlarından arındırılmasını sağlayacak, AGİT benzeri yeni bir güvenlik mimarisi oluşturulması gerektiğini uzun bir süredir savunuyorum” dedi.
Bu yıl Eylül ayında Suriye ile ilgili olarak alınan BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararının da söz konusu hukuki zemini güçlendiren bir karar olarak değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Gül, “Türkiye olarak, Orta Doğu’da kitle imha silahlarından arındırılmış bölge tesisi konusunda 2012 yılında Helsinki’de düzenlenmesi mümkün olamayan konferansın, bir an önce tertiplenmesine yönelik teşvik ve telkinlerimizi sürdürmekteyiz. Öte yandan, Suriye’nin kimyasal silah stokunun imhası için Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararı ile başlatılan süreci destekliyoruz. Suriye’de başlayan sürecin, Orta Doğu’daki tüm kitle imha silahlarının tasfiyesini sağlayacak bölgesel güvenlik mimarisinin ilk adımı olmasını temenni ederim. Bu adım burada kalmamalı. Bu adım üzerine diğer adımlar da atılabilmeli ve çok daha geniş bir vizyon içerisinde bölgenin tamamen temizlenmesine yönelik çalışmaların, gayretlerin yavaş da olsa başlamasının şart olduğu kanaatindeyim. Bunun bir fırsat olduğunu görüyorum” şeklinde konuştu.
Gül, Ortadoğu’daki güvensizlik ortamının en önemli sebeplerinden olan kitle imha silahlarının, bölge ülkelerinin genel tehdit algılamalarından ve bölgenin temel meselesi olan Arap-İsrail ihtilafından bağımsız düşünülemeyeceğini söyledi. Bu nedenle, bölgedeki tüm güvenlik meselelerine ve tehdit algılamalarına bütünlükçü bir anlayışla yaklaşılmasının bir zaruret olduğunu belirten Gül, “Dolayısıyla, her iki temel meselenin üzerine de cesaretle gidilmelidir. Arap Barış Planı temelinde başlatılacak kapsamlı bir barış süreci, nükleer silahlarla bekasını güvence altına almak isteyen bazı ülkelerin güvenlik açmazlarını da büyük ölçüde giderecektir. Irak, Lübnan ve Suriye’nin, Kimyasal Silahlar Örgütü’ne üye olarak katılmaları, hiç şüphesiz doğru yolda atılmış adımlardır. Benzer şekilde İsrail ile Filistin arasında ABD’nin girişimiyle yürütülen görüşmelerin, en kısa sürede doğrudan müzakerelere başlanmasına vesile olmasını diliyoruz” diye konuştu.
İran’ın nükleer programına diyalog yoluyla çözüm bulunmasına yönelik çalışmalar için de şartların elverişli olduğunu değerlendirdiklerini kaydeden Gül, “Bu bağlamda, son dönemde ABD Yönetimi ile İran arasında başlayan diyalog ortamı, uzun süredir görmeyi arzuladığımız bir gelişmedir” dedi.
(İHA)