BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Her çetede ‘bir devlet’ var

‘Kontrolsüz gruplar’ olarak tanımlanan çeteler asla başıboş değildir. Her çetenin içinde bir devlet vardır.

Abone ol

Avukat Arslan"ın mensubu olduğu "kontrolsüz gruplar" olarak tanımlanan çeteler asla başıboş değildir. Her çetenin içinde bir devlet vardır.

Metin Kaplan, 12 Eylül öncesinin aktif eylemcilerinden birisi. Ülkücü kökenli Kaplan, 1975"te bir siyasi cinayetin faili olduğu gerekçesiyle 19 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılır. 10 yıl 5 ay 22 gün süren hapis hayatının ardından 1986"da tahliye edilir. O günden bu yana hayatını yazı yazarak ve araştırma yaparak kazanan Kaplan “derin devleti” iyi bilen isimlerden birisi olarak kabul ediliyor. “Matruşka”, “Corps” ve “Desise” kitaplarının yazarı olan Kaplan, 17 Mayıs 2006 tarihinde Ankara"yı kana bulayan Danıştay saldırısını “çok iyi planlanmış bir kışkırtma” olarak yorumluyor. Faillerin tıpkı 12 Eylül öncesinde olduğu gibi iyi planlanmış bir senaryonun aktörleri olduğunu söyleyen Kaplan operasyonun siyasi, ekonomik ve bölgesel mesajları olduğunu düşünüyor. “Amaç 1979"da olduğu gibi İran"a yönelik operasyonlar için ülke içinde şiddetin artırılmasıdır.” diyen Kaplan, Türkiye"yi darbeye iten olayların CIA tarafından planlanıp ülke içindeki kontrolsüz gruplar eliyle gerçekleştirildiğini anlatıyor.

-Danıştay saldırısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu saldırı benim açımdan hiç de şaşırtıcı olmadı. Bu ülkenin siyasi tarihini iyi bilen hiç kimsenin de şaşırdığını sanmıyorum. Ülkeyi kana bulayan bu tür eylemlerin ülkedeki kamplaşmayı körükleyen eylemler oldukları açıkça görülmektedir. Genel yaklaşımların aksine kanlı ellerin çektiği tetikler ne laikleri ne de hükümeti hedef almaktadır.

-Peki kimi hedef alıyor?

Türkiye"de yaşananları anlamak için önce Ortadoğu"da neler olduğuna bakmanız gerekir. Ancak o zaman resmin bütününü görebilirsiniz. ABD yönetimi İran"a yönelik bir askerî operasyon planlamaktadır. Bunun için Türkiye"nin aktif desteğine ihtiyacı var. Bu konuda Türk toplumunun ikna edilmesi ve kamuoyunun rızasının alınması lazım. Bunun için ya demokratik yollara ya da örtülü faaliyetlere başvurursunuz. Birincisi Irak olayında işe yaramadı, dolayısıyla ikinci yol daha makul görünüyor.

-Yakalanan kişilerin istihbarat görevlisi değil, çok ayaklı bir çetenin uzantısı oldukları ortada iken siz nasıl bu yargıya varabiliyorsunuz?

Yakalanan Alparslan Arslan"ın mensubu olduğu yapılanmaya bakıldığında çete türü bir yapılanma olduğunu rahatça görebiliyoruz. Lakin “kontrolsüz gruplar” olarak tanımlanan çeteler sanılanın aksine asla başıboş değildir. Her çetenin içinde bir devlet vardır ve devletin bazı birimleri bunları çok yakından takip eder ve yönlendirir. Hiçbir hırsız mahalle karakolundan habersiz soygun yapamaz. Bu gerçekten hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, evet, çete dediğimiz oluşumların içinde bazı devlet görevlileri vardır veya istihbarat görevlileri çıkabilir ancak onların da nereye angaje olduğunu bilemezsiniz.

-12 Eylül öncesindeki olaylarda Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Mehmet Ali Ağca gibi isimlerin yabancı ve yerli istihbarat servisleri tarafından kullanıldığını kitabınızda anlatıyorsunuz. Bugünde benzer bir tabloyla mı karşı karşıyayız?

Bakın, "biz bu filmi daha önce seyretmiştik" diye boşuna demiyorum. 1979"da İran Devrimi ile Tahran yönetiminin ABD ekseninden çıkması Türkiye içindeki şiddet olaylarının artmasına ve bunun neticesinde 12 Eylül 1980 askerî darbesine sebep oldu. Bahsettiğiniz isimler “Anti-terör Birliği” adını kullanan MİT ve özel harp dairesi tarafından eğitilmiş ancak CIA"nın kontrolündeki bir ekibin üyeleri olarak bu istikrarsızlaştırma operasyonunda aktif rol oynadı. Sonra o ekibin üyelerinden Mehmet Ali Ağca yine başkaları hesabına Roma"da Papa II. Jean Paul"e suikast düzenledi. Bugün de benzer bir sürecin yaşandığını ve Türkiye"nin İran yüzünden karıştırılmak istendiğini; birilerinin bundan haberdar olduklarını ancak çeşitli nedenlerle buna engel olmadıklarını düşünüyorum.

-Derin devleti mi kast ediyorsunuz?

Dünyadaki tüm “derin devletlerin” iki temel vazifesi vardır. Birincisi ne pahasına olursa olsun mevcut devletin varlığını sürdürmesi için gereken çalışmaları yapmak, ikincisi devletin yıkılması halinde eskisinin küllerinden yeni bir devlet çıkarmak. Teşkilat-ı Mahsusa"nın bu tanım aralığına uyan son derece başarılı çalışmalara imza attığını görüyoruz. Kadroları ve ideolojisi itibariyle “milli” ve etkin bir güç olarak karşımıza çıkan bu yapıdan sonra gelenler bu görevi yerine getiremedi. Dolayısıyla Türkiye"de bildiğimiz anlamda bir “derin devlet” kalmadı. Derin devlet dediğimiz yapı uluslararası güçlerle onların coğrafyasında mücadele eden, kendi halkından korkmayan ve onları korumak için mücadele eden yapılanmanın adıdır. “Türk derin devleti” milli devlet olma vasfını çoktan yitirdiği için gücünü de kaybetti ve ortalık birtakım gruplara kaldı. Bu gruplar veya kişiler o kadar çok ABD ve İngiltere"ye bağlanmış ki Soğuk Savaş"ın sona ermesiyle birlikte kendilerine ihtiyaç kalmadığını bile anlayamadı. Bugün ortaya çıkan Susurluk vs tipi örgütlenmelerin hepsi “derin devletin” bakiyeleridir. Dolayısıyla yönlendirmeye açık hatta belki de bu konuda istekli gruplardan oluşan bu yapı ülke içinde ciddi bir tehdit unsuru haline gelmiştir.

-Bu kontrolsüz grupların yabancı gizli servislerin elinde oyuncak olmasını kim engelleyebilir?

Kontrolsüz gruplar veya çetelerin gelir elde etmek için yaptığı tüm faaliyetler illegal olduğu için daha en baştan itibaren Batılı gizli servisler tarafından izlenmektedir. Bugün 50 bin doların üzerindeki tüm para hareketleri uluslararası bankalar tarafından gizli servislere bildirilmektedir. Dolayısıyla tüm para transferleri yabancı istihbarat örgütlerinin bilgisi dâhilinde yapılmakta ve bu tür yapılanmalar daha başta deşifre olmaktadır. Yine angajman konusunda Batılıların ne kadar başarılı oldukları 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askerî darbeleriyle görülmüştür. Bugün soruşturmanın Emniyet ve MİT tarafından birlikte yürütülmesi de bence bu durumun en açık göstergesidir. Sorunuza cevap vermek gerekirse bunu ancak “milli derin devlet” önleyebilir. Onun da olmadığını daha önce söylemiştim.

-Türk İntikam Tugayı (TİT) bağlantısıyla ilgili neler söyleceksiniz?

İki tane TİT var. Birincisi Türk-İslam çizgisindeki bir örgütlenme iken ikincisi şamanist bir örgütlenmedir. Yine bu yapılanmanın “ulusalcı” hareket olarak tanımlanan ve çok da “aydınlık” olmayan bir hareketle bağlantısı akılları karıştırmaktadır. TİT kafası karışıkların değil, bir anlamda ülkenin değerlerine karşı olan insanların örgütü görüntüsü vermektedir. Bu nedenle benim açımdan TİT"le ilgili çok fazla soru işareti var.

-İki örgüt arasında hiç mi benzerlik yok?

Evet, isim benzerliği dışında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Birinci örgütün mensuplarından 13 tanesi hâlâ hayatta ve bunlardan biri bile ikinci örgütün kuruluşunda yer almamışken ikisini bir arada görmek doğru değil. İkincisinin kurucularına ve eylemcilerine baktığımız zaman birincisinden ciddi biçimde ayrıldığını göreceksiniz.

-Saldırganın milliyetçi kimliğinin ön plana çıkarılmasını neye bağlıyorsunuz?

Daha önce cumhurbaşkanlığına yürüyen Turgut Özal"a doğrultulan namlunun sahibi yani Kartal Demirağ da milliyetçi bir profil çiziyordu. Onun da bağlantıları araştırıldığı zaman tarihe “İran-Kontra Skandalı” olarak geçen uluslararası bir operasyonun önemli aktörleriyle bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı. Hatırlarsanız o dönemde olayların perde arkasındaki kişi olarak gösterilen Kemal Horzum"un sahibi olduğu bir havayolu şirketinin Reagan hükümetinin İran"a gizlice silah satışına aracılık ettiği ve bu yolla büyük paralar kazandığı ortaya çıkmıştı.

-Yani ülkemizde meydana gelen her olayın arkasında muhakkak yabancı gizli servisler var öyle mi?

Bu soruya “evet” cevabını vermek gerçekten çok acı ancak gerçek bu. Failler Türk olabilir hatta yönlendirenler bile Türk olabilir ama biraz altını kazıdığınız zaman muhakkak surette yabancı gizli servis bağlantısına ulaşacaksınız. Bu yüzden ben faili meçhul kavramına da inanmıyorum. Bana göre faili meçhul yoktur, olamaz. Failler hep malumdur ancak bazen devletin âli menfaatleri gereği bazen de devletin bu operasyonu yapan ülkeye karşı sesini çıkaramaması yüzünden olaylar “faili meçhul” kalır. Mesela Kahramanmaraş olaylarına bakalım; silahlar Bulgar Kintex şirketi aracılığıyla Belçika üzerinden Türkiye"ye gelmiş ve buradan belirli eller vasıtasıyla halka dağıtılmıştır. Burada yabancı gizli servis bağlantısı çok açıktır.

-Türkiye hangi istihbarat servislerinin oyun sahasıdır?

En başta CIA, sonra MOSSAD, peşinden de İngiliz ve Almanlar açısından önemli bir ülkedir. Rusları da tabii unutmamak gerekiyor. Ortadoğu"yu tanımak ve anlamak isteyen herkes için Türkiye büyük bir öneme sahiptir.

Kaynak:Aksiyon