Helak oldular çünkü onlara müstahak!...
Acımasız bir kıvılcım, 301 kişiyi aramızdan alıp götüren bir yangına dönüştü. Fatih Terim'in söylediği gibi, ateş bu kez düşmediği yeri de yaktı.
Acımasız bir kıvılcım, 301 kişiyi aramızdan alıp götüren bir
yangına dönüştü. Fatih Terim'in söylediği gibi, ateş bu kez
düşmediği yeri de yaktı. Her bir ölüm haberi, kederli bir çığlık
dalgasıyla cevabını buldu.
Fitne, maden ocağındaki dumandan ve zehirden daha hızlı yayıldı
dört bir yana.... Dün müftü karısı olanlar bir anda madenci karısı
oldu. İstanbul'da gezici olanlar bir anda Soma madencisi olup çıktı
karşımıza... Dillere destan (!)
mücadelelerine, cenk meydanı saydıkları twitter üzerinden bir kez
daha giriştiler.
Sabah saatinde, "Erdoğan bir kıza tekme tokat
girişti" dediler. Öğleden sonra baktık ki o kız erkeğe
dönüşmüş! Erdoğan nasıl vurmuşsa cinsiyet değişikliği hasıl
olmuş!
"Yahu yanlış biliyorsunuz" dediğim için Soma'daki
faciayı bir anda es geçip benim yedi sülalemi sıradan
geçirdiler.
Sonra mı?
"Erdoğan bana vurdu" diyen adam bir gün önce milli
kahramanlarıydı. Bir gün sonra aynı adam, "Bana Erdoğan
değil, korumaları vurmuş. Görüntüleri izleyince gerçeği
gördüm" deyince bir anda hain ve satılmış ilan edildi.
"Ne oldu bak haksız çıktınız!" dedik diye birkez
daha küfürlere başladılar.
Trafik kazası esnasında kaza yapan araçtan, cüzdan
çalan vicdansızlar gibi, ölüm üzerinden siyasi ikbal peşine düştü
her biri... Şeytan konulu filmlerde şeytan rolünü makyajsız
oynayacak kadar şeytanlaştılar. Şehit askerler üzerinden siyaset
üretemeyince madencilerin cenazesinden medet ummaya başladılar.
Onlar yazar da bizim malum yazarlar susar mı?
Pek tabi ki gemilerini sevdikleri ve sevildikleri limana doğru
yüzdürmeye başladılar. Bindikleri bir ticaret gemisini savaş
kadırgasıymış gibi halka yutturarak yeni bir kahramanlığa
soyundular.
Madende can veren pek çok madencinin, sıkıldıkları için gaz
maskelerini çıkardıkları ve bu nedenle şehit düştükleri ortaya
çıktı. Madencilerin ölüm haberini fırsat bilen pek çok gazeteci de
bu ölümlerle birlikte insanlık maskesini çıkardı, adeta kin ve
nefret kusmaya başladı. On yıllar boyunca öğrendikleri tüm ihanet
oyunlarını şu birkaç gün içinde kullanıp tükettiler.
"Ölen işçiler AKP'nin parayla mitinge taşıdığı işçilerdi.
Olan biten müstahaktır denilebilir. Türkiye Tayyip Erdoğan ile
layığını bulmuştur" diyen Yılmaz Özdil işaret fişeğini
attı...
Özdil bunu der de Yazgülü Aldoğan durur mu? Leydi, sosis
kalınlığındaki tombul parmaklarını konuşturup, "Pazar
sabahı günümüz aydın olamıyor: şimdi de bir şehit lafı icat ettiler
ki isyan edilmesin. Onlar ne şehit ne gazi. Kar yoluna gitti
Niyazi" diyerek madencilere hakaret etti.
Peki fitne olur da Emin Çölaşan geri kalır mı?
Bakın o ne diyor:
"Sevgili okuyucularım, Soma faciası olduktan sonra bu
sorumsuz hükümetin aldığı ilk karar, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma
Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının iptal edilmesi oldu.
Göstermelik ulusal yas (!) ilan edilmişti ama ülkenin dört bir
yanındaki eğlence yerleri açıktı, maçlar oynanıyordu! Facia, bu
sorumsuzlar için bir bahane oldu ve hiç utanmadan 19 Mayıs
kutlamalarını anında yasakladılar. Tamamına yazıklar olsun,
utansınlar. Eğer utanma duyguları kaldıysa."
Ulusalcı yazarların olduğu ortamda cemaatçi yazarımız yardıma
koşmaz mı? Hocasından fetvayı almış ve yorumların hasını
yapıştırmış köşesinde...
Ölenler için, "Helak oldular" cümlesini kuran
Zaman yazarı Ali Ünal'a göre Soma'daki facianın nedeni "AK
Parti'ye oy verilmesi ve Cemaate hakaret edilmesi..."
Şunu açık ve net olarak belirteyim...
Yaşanan faciadan dolayı hükümeti eleştirebilirsiniz. Tekme atan
müşavirin görevden uzaklaştırılmasını talep edebilir, market
girişinde vatandaşı döven korumaların hesap vermesini
isteyebilirsiniz. Hatta kazadan 2 gün sonra Soma'ya giden Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı'nın istifasını da isteyebilirsiniz.
Bunların tamamı normal...
Ancak hiçbir insana sevmediğiniz partinin mitingine gitti diye
ölümü müstahak göremez, "B.k yoluna gitti" diyerek
aşağılıkça hakaret edemezsiniz.
Bir yanda "Çizmelerimi çıkarayım sedye
kirlenmesin" diyenlere ölümü müstahak görüp "B.k
yoluna gitti Niyazi" diyeceksiniz, diğer yanda ortalığı
yakıp yıkan gezici şehir iblislerine destek verip, polisle
çatışırken ölenlere "Şehit" diyeceksiniz.
Madem demokrasiden bahsediyoruz...
AK Parti'yi destekliyor diye birilerinin ölümlerine "iyi
olmuş" diyebilen zihniyetin demokrasilerde yeri
olamaz!
Sakın ha!
"Ama başbakan da bu işin fıtratında bu var dedi"
gibi saçma sapan bir cümle ile yapılan bu namertliğin üstünü örmeye
çalışmayın. "Bu tür riskli işlerde ölüm oranı daha
yüksektir. Bu işin" anlamına gelecek bir cümle ile,
"Bu ölümler onlara müstahak" cümlesi arasında bir
organik bağ kuracak kadar alçalmayın derim.
Dün baktım, Yılmaz Özdil köşesinde kendini savunmuş. "Kendi
söylediklerini bize mal etmeye çalışıyorlar. Kim vurduya gidelim
diye bizi hedef gösteriyorlar" diyerek çaktırmadan geri
adım atmaya çalışıyor.
Uludere'de ölenler için, "Katırlar" benzetmesi
yapan, AK Parti seçmenini, "Göbeğini kaşıyan
adam", "Bidan kafalı" diyerek hakir gören
bir yazarın bu çark çabalarına kim inanır?
Bu kafa 90 küsur yıldır Kürtleri insan olarak görmek istemedi. Bu
kafa yıllar önce Alevileri insandan saymadığı için topluca
katletti. Bu kafa Cumhuriyetin kuruluşundan beri başı kapalı olan
inanç sahiplerini hep aşağıladı, ötekileştirdi.
Şimdi pek tabi ki ölümü "müstahak" görecek ve
"b.k yoluna gtti" diyecek. Kirli ağızlardan temiz
kelimeler çıkmasını nasıl bekleyebiliriz ki?
Şuraya bakar mısınız?
Cemaati savunan yazar Erdoğan'a oy verenleri neredeyse Lut Kavmi
gibi gördüğünü söyleyecek. Adamlar dershaneler kapatılacak diye
Türkiye'yi ateşe verdiler ama yetmemiş.
Neymiş efendim, "Erdoğan'a oy verdikleri için bunu
haketmişler..."
Bu yazarın mantığıyla gidecek olursak, "Bundan önceki
seçimlerde kendileri de Erdoğan'a oy verdikleri için topluca helak
oldular" dememiz gerekiyor herhalde...
Her şey bir yana...
Ben hepsinden çok Emin Çölaşan'a gerçekten çok ama çok
üzülüyorum. Yani bir insan ancak Emin Çölaşan kadar bahtsız
olur! Samimi ve dürüst insan olmanın erdemine ulaşamadan yaş kemale
erdi!
Öyle bir acz içinde ki...
Türkiye 301 madencinin yasını tutarken o, "Ülkenin
dört bir yanındaki eğlence yerleri açıktı, maçlar oynanıyordu!
Facia, bu sorumsuzlar için bir bahane oldu ve hiç utanmadan 19
Mayıs kutlamalarını anında yasakladılar." ettiler
diyebiliyor...
Yalanın kuyruklusu, iftiranın püsküllüsü, cehaletin dip noktası
dedikleri bu olsa gerek.
Bir defa 19 Mayıs Kutlamaları yasaklanmadı. Devlet yalnızca kendi
yaptığı kutlamaları iptal etti. Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet
gidip de bar işletmecisine "Yastayız
kapat" demez. Kapatmıyorsa o bar işletmecisinin
kabahati. Zaten o barlara gidenler de savunduğu ulusalcı tayfadan
başkası değil. Maçlar oynanıyormuş. O maçlardan Soma'ya kaç milyon
TL'lik yardım toplandı haberi yok garibimin.
Bu yıl stadyumlarda kutlamalar olmamış, konfetiler havalarda
uçuşmamış diye beyefendinin keyfi kaçmış!
Ziyanı yok efendim... Kaza niyetine seneye iki kere kutlarsınız
olur biter! Size göre Cuma Namazının kazası oluyorsa, bunun kazası
hayli hayli olur yani..
Son olarak...
Erdoğan dün bu yazarları eleştirdiği konuşmasında patronlarına,
"Bunları neden kovmuyorsun" diye seslenmiş.
Bu çağrıya kesinlikle katılmadığımı belirtmek istiyorum.
Bu yazılarından dolayı birilerinin kovulmasına bence hiç gerek
yok!. Bence patronları bunları çalıştırsın ama, böyle günlerde
bağlı tutsun!
Milletin siyasi manevi değerlerine saldırmasınlar, o da yeter!