Müşerref Hekimoğlu'nun aramızdan ayrılması tüm medya dünyasını büyük bir yasa boğdu. Onu tanıyan kimse unutamıyor. Hasan Cemal'de unutamayanlardan...
Abone olMüşerref Hekimoğlu, bizi yasa boğarak aramızdan ayrıldı. Fakat onun arkasından kimse ağıt yakmadı veya kendini paralamadı. Arkada bıraktıkları Müşerref Hanım'ın en sevdiği şeyi yapıyorlar. Onu seven herkes köşesini ona feda ediyor. Köşesini feda edenlerden biri de Hasan Cemal. Cemal yazısıyla Hekimoğlu'nu anmış...
Bir pazar günü... Önce Serdar Turgut'a gittik, hastaneye. Beyin kanamasından yatıyordu.
Yazılarında beni arada bir ince ince doğramasını özlemiştim. Seyrek de duysam telefonda, "Hasan Baba!" diyen alaycı titreşimlerle dolu sesini de özlemiştim.
Konuşamadık.
Akşama doğru ateşi aniden yükselmiş, korkutmuş Rana'yı... Uzaktan şöyle bir bakabildim.
O tuhaf çaresizlik duygusu...
Bir an önce sağlığına kavuşmasını dileyip veda ettik.
Sonra ikinci meslektaşımıza, Duygu Asena'ya uğradık.
Beyninde ur...
Ameliyat gününü bekliyor.
İnci'yle birlikte bir kanapede oturmuşlar, kardeş kardeşe sohbet ediyorlardı. Daha çok mimik ve jestlerle anlaştık. Duygu yine bir tül perdenin arkasından her zamanki gibi güzel ve hüzünlü bakıyordu.
Gülümsedi.
Sanki bu kez buruk bir ifade gelip yüz çizgilerine oturmuştu.
Elini tuttuk. Birkaç sözcükle yetindi. Ama yine pozitif enerji yaymaya özen gösterdi.
Eve geldik, kötü haber:
Müşerref Hekimoğlu'nu kaybettik. Artık Müşerref Hanım yok mu?
Gece vakti bir acı oturdu içime.
Onunla birlikte benim de bir parçam gitti. Yerine de koyamam ki.
Hayatta en çok sevdiklerimden, halam Kamuran Cemal'i tanırdı. "Sen bana Kamuran'ın yadigarısın" derdi, ne zaman sohbete dalsak. Benimle halamı konuşabilen birini daha çok severdim.
Her ölüm kendi acısını getiriyor.
Kendi nostaljisini de...
Müşerref Hanım'la birlikte o kadar çok insan gözümün önünden geçiyor ki. Birlikte olduğumuz, Müşerref Hanım'la haklarında konuştuğumuz, tartıştığımız, tabii dedikodularını yaptığımız insanlar...
Ağzının bir kenarından hiç eksik olmayan cigarasıyla Doğan Avcıoğlu... Çankaya yokuşundaki o güzel evde zarif insan Hasan Esat Işık, diplomasi dersleri veren... Anka yıllarının sevgili Örsan Öymen'i... 12 Mart'lı günlerin Özer Derbil'i...
Sonra Nadir Nadi...
Hiçbiri yok artık.
Darbeler ve entrikalar Ankara'sının siyasal ve diplomatik sosyetesini ben artık kiminle konuşacağım?
Kaç kişi kaldı ki?
Müşerref Hanım gibi arada bir sivri dili ama seviyeli üslubuyla beni bundan sonra kim çekiştirecek?
Çankaya yokuşunda, resim galerisi gibi o güzel evdeki sıcak sofraları bundan sonra kim kuracak, kim o kadar zarif ev sahibeliği yapacak, hem siyaset hem sanat yüklü uzun geceleri bize kim yaşatacak bundan sonra?..
Güzel yaşadı Müşerref Hanım.
Bizim meslekte yarım asrı devirdi. Güç koşullara direnmesini bildi. Birkaç yıl önce seksen yaşına geldiğinde de, 'umuda yolculuk'tan söz edebildi. "Mutluyum, yaşama gücümü de, sevincimi de koruyorum hala..." diyebildi.
İki yıl önce onun için yazdığım yazıda, "Ben de gazetecilikte elli yılımı devirsem ve bunları yazabilsem, Müşerref Hanım gibi öyle uzun yıllar yaşama sevinciyle hayata asılsam, hayata tutunabilsem " demiş, eklemiştim:
"Siyasetçileriyle, diplomatlarıyla, gazetecileriyle, başkentin akademisyen ve sanatçılarıyla bir gün Ankara'nın romanı yazıldığında, belgeseli, filmi yapıldığında yalnız Müşerref Hekimoğlu değil, Çankaya yokuşundaki salonu da herhalde unutulmayacak."
Evet, umutsuz yaşanmaz.
Nazım Hikmet'le ilgili bir yazısında romancı John Berger şöyle der.:
"Umudu dişleri arasına alan kişi, kadın ya da erkek, kendisine saygı duyulması gereken bir kardeştir. Gerçek dünyada umudu olmayanlar yalnız kalmaya yargılıdır. Onların sunacakları bir şey varsa, bu da acımadan başka bir şey değildir. Geceleri aşmak ve yeni bir günü düşlemek söz konusu olunca, umudun yeni ya da yıpranmış olması pek de önemli değildir."
Müşerref Hanım, sizi gerçekten özleyeceğim.
YAZI:Hasan CEMAL