HDP'nin Batı'daki katırları....
PKK 3 yıl aradan sonra Doğu ve Güneydoğu'da terör estirmeye ve kan akıtmaya yeniden başladı. Bu kez izlenen taktik çok ilginç.
PKK 3 yıl aradan sonra Doğu ve Güneydoğu'da terör estirmeye ve
kan akıtmaya yeniden başladı. Bu kez izlenen taktik çok ilginç.
PKK saldırdıktan çok kısa bir süre sonra HDP'nin yöneticileri
çıkıp, "Elimizde bu saldırıları devletin yaptığına dair
bilgiler var. devlet yapmadıysa ispatlasın" diyor.
Önceki gün buna benzer bir olay Ardahan'da yaşandı. Bölgede bir
minibüs birileri tarafından çapraz ateşe tutuldu ve olayda bir
sivil hayatını kaybetti.
İyilikseverlere bakın hele! |
Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz'ın şeçim öncesi önemli
bir vaadi vardı. Seçildiği takdirde ekonomik durumu iyi olmayanlara aylık 100 lira harcama limiti olan sosyal kart verecekti. Bu kartlara her ay 100 lira yüklenecek ve kart sahipleri istedikleri marketten istediği alışverişi yapacaktı. Bu kartlar sayesinde insanlar belediye kapılarında bekleyen dilenciler gibi muamele görmeyecekti. Sistem aslında diğer bütün belediye veyahut yardım kuruluşları için örnek olacak bir çalışmaydı. Sözünü tuttu Mücahit Yanılmaz. Ama gelin görün ki takdir edilmesi beklenirken eleştirilerin hedefi haline getirildi. Neden mi? Bu kartları ihtiyaç sahiplerine dağıtırken çekilen fotoğraflar medyaya düştü diye. Eleştirileri bir görseniz... Vay efendim veren el alan eli görmemeliymiş. Yok efendim şov yapmış. Yok sevabı fotoğraflayarak kayıt altına aldırmış, falan filan... Hani haberi dikkatlice okumasanız, adam kendisine 50 rezidans almış sanırsınız. Dersiniz ki zimmetindeki paraları Kıbrıs'taki kumarhanelerde yemiş! Dersiniz ki belediyesini bazı belediye başkanları gibi milyarlarca borcun altına sokmuş! Bir yaygara ki sormayın.. MİT tırlarının görüntülenmesini, devlet sırlarının afişe edilmesini normal gören haysiyetsizler, örnek teşkil edecek bir çalışmanın duyurulmasına epey bozulmuş. Onlar himmet paralarını kiliseye bağışlarken iyi, Başkan Yanılmaz halkından gelen parayı fakirlere aktarırken kötü! Siz değil miydiniz, "Suriyeliler bizim fazladan yiyeceğimiz ekmeğimizi yiyor. Onları geri göndermeliyiz" diyen. Ne zaman insan oldunuz da fakir fukaranın halini anlamaya başladınız yahu? |
Olayın üzerinden yarım saat geçmeden, yayın organları DİHA,
"Jandarma minibüse ateş açtı. Yaralıları ölüme terkedip
kaçtı" diye bilgi geçti. Hemen ardından HDP'nin
yöneticileri benzer yönde açıklamalar yapıp TSK'yı suçlamaya
başladı.
Sonra ortaya çıktı ki, PKK'lı töreristler o minibüste özel harekat
timlerinin olduğunu sanıp ateş açmış. Nasıl pusu kurduklarıyla
ilgili telsiz konuşmaları yayınlanmasına rağmen HDP'li
yöneticilerden çıt çıkmıyor.
Hala pişkin pişkin ortalıkta dolaşıp, "Ama biz barış
istiyoruz" diyebiliyorlar.
Seçimden önce "HDP'nin barajı aşması 76 milyon
insanın yüreğinde tamiri tesellisi mümkün olmayan yaralar
açacak" diye yazmış, "Yakın zamanda göreceksiniz.
HDP dağdaki PKK'dan aldığı talimatlar dışında söylem
geliştiremez" demiştim.
"Halkların kardeşliği için HDP'ye oy veriyorum"
diyenler bizi "umut katili" ilan etmiş, ağdalı
sözlerle eleştirmişti.
Onlara göre HDP'nin barajı aşması demek bu topraklarda barış
sancağının göndere çekilmesi demekti. Onlara göre AK Parti savaş,
HDP barış isteyen taraftı. Onlara göre savaş isteyen AK Parti'nin
önüne geçmek için tek çare HDP'ye oy vermekti.
"İktidar çalsa da çalışıyor" palavrasından yola
çıkarak AK Parti taraftarlarını eleştirenler, 6-8 Ekim olaylarında
51 kişiyi tek talimatı ile öldürten Selahattin Demirtaş'ı,
"Katil ama iyi saz çalıyor" diye savunacak kadar
rezilleştiler. Yaptığı ergen esprilerini bile, "Ayyy ama
çok güzel konuştu yaaa" diyerek parlattılar.
Erdoğan'ın elini zayıflatabilmek yaptıkları bu maskaralığın adını
"gazetecilik", Erdoğan'ı ve savunmanın adını da
"yandaşlık- yalakalık" koydular. Nişantaşı,
Etiler, Bağdat Ceddesi'ndeki ikoncanlara bile sevdirdiler
adamı.
"Bizim Meclis'e girmemizle birlikte bu topraklara barış
gelecek" diyen Demirtaş yakılan tırların, haince şehit
edilen veyahut yaralanan masumların suçunu devlete atıyor.
"PKK'nın silah bırakmasını istiyorum ama benim söylememle
silah bırakmazlar" diyor.
Açık açık, "Ben Kürt sorununu çözecek durumda değilim. Ben
PKK'ya talimat verecek pozisyonda değilim, aksine onlardan talimat
alacak pozisyondayım" diyor.
Hem PKK'ya katılan abini, "Dağda insanlık onurunu
koruyor" diye savunacaksın. Hem de, "Ben PKK'nın
silah bırakmasını istiyorum ama, beni dinlemezler"
diyeceksin.
Demek ki insanlık onurunu korumak için değil, dağda yediğini
şehirde kusmak için katılmış PKK'ya. Silah bırakmasını istediğine
göre meselenin elle tutulacak onurlu bir tarafı yokmuş!
"Seni dinlemeyeceklerini biliyordun da neden aylarca
yalandan barış masalları anlattın" diye soran yok!
Ey Demirtaş'ı parlatan medya. Ey HDP'ye oy veren ikoncanlar.
Mikrofon sizde... Yüreğiniz yetiyorsa o barış kelebeği ilan
ettiğiniz Demirtaş'a şu soruları sorun:
"Silahlanmaya gelince dinliyor ama, silahsızlandırmaya
gelince niye dinlemiyorlar?" diye sorun.
"Sokaklara dökülürken, 54 kişinin canına kıyarken
dinliyorlar da, 'Silah bırakın. Öldürmeyin' deyince niye
dinlemiyorlar" diye sorun.
"Madem bir fonksiyonun yoktu, o zaman Meclis'te işin ne?
Neden baraj da baraj diyerek ortalığı velveleye verdin?"
diye sorun.
"Medem seni dinlemeyeceklerdi. Neden 'Biz olmazsak
savaş yeniden başlayacak"' diye o itlerle bu milleti tehdit
ettiniz?" diye sorun.
Oy verdiğiniz partinin mensupları, "Halk bize Öcalan'ı
serbest bırakmamız için oy verdi" diye beyanatlar veriyor.
Barajlar bombalanıyor, karakollar basılıyor, masum insanlar
öldürülüyor, ekmeğinin peşinde olanların kamyonları, tırları
yakılıyor.
Şeref ve izzet sahibiyseniz, "Biz size bunun için oy
vermedik"diyerek hesap sorun! Siz sormadıkça bunun devamı
gelecek...
İşin daha kötüsü ne biliyor musunuz?
"Benim sözümü dinlemezler" diyen sevgi ve barış
kelebeğiniz Selahattin Demirtaş yakın zamanda yeni söylemlerle
karşınıza çıkacak. "Onlar ancak Öcalan'ın serbest
bırakılması karşılığında silah bırakır" demeye
başlayacak.
Bunun yolunu yapıyor şimdiden..
Hiç şaşırmış gibi yapıp, ""Ay nooldu bu adama böyle,
anlayamıyoruz şekerim?" demeyin! Yoksa siz,
"Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin"
sözünü hiç duymadınız mı şekerim?
Anlamadıysanız, başka şekilde anlatayım.
Adamlar yıllarca Güneydoğu'da katır sırtında kaçakçılık yapıp
durdu. Son seçimde bu taktiği Batı'da uyguladılar. Buldukları
katırlar sayesinde bol bol oy kaçakçılığı yaptılar!
Geçmiş ola...