BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, partisinin HDP'ye katılma kararını değerlendirdi.
Abone olAltan Tan, 'Yeni HDP'nin kadrolarının yarısı dindar muhafazakar Türk ve Kürtler'den oluşmalı' dedi.
DHA'ya konuşan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan; HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Öcalan ve Kandil’in yeni dönemde nasıl bir yol izleyeceği ile ilgili soruları cevapladı.
İşte o röportaj...
BDP’li parlementerlerin HDP’ye geçeceğini söylediniz. Ancak, HDP’yi Genel Merkez kadrosundan ilçe teşkilatlarına, programından tüzüğüne kadar değiştireceğinizi açıkladınız. Bu değişimin sebebi nedir?
Türkiye’de biz niye yeni bir parti kurma ihtiyacı duyduk? HDP fikrinin amacı ne? Önce bunu izah etmek lazım. Türkiye siyasetinde bir boşluk ve eksiklik var. Yapılamayan bir iş var ki biz buna talip olduk. Bütün Türkiye’yi şu anda demokratikleştirecek dini, etnik, mezhebi, sınıfsal, ihtilaf noktalarında uzlaşma sağlayacak bir yeni demokrasi partisine, oluşumuna ihtiyaç var.
AKP bu ümitlerle geldi, bunu yapamadı. Bütün sorunları çözeceğim diye geldi Ak Parti ama hepsinin sorunlarını yapıyormuş, çözüyormuş, hallediyormuş gibi muşlu-mişli bir siyaset ortaya koydu. Hiçbir meseleyi kökten çözüp hal edemedi. Hatta etmek istemedi. En önemlisi yeni bir anayasa sözü verdi topluma. Allem etti, kallem etti; kıvırdı, tekrar Türkiye’deki Ergenekon, asker ve eski devlet ile uzlaşma yollarına girdi. Dünya ile ilişkilerini kesip veya azaltıp, Rusya ve Çin ile başka dünyalarda yer aramaya çalıştı. Dolayısıyla toplumun ihtiyaçlarına cevap vermedi. Yeni anayasa yapmadı, yapacak gücü vardı, ama yapmadı. CHP’nin ve MHP’nin durumu ise ortada. İkisi de Kemalist eski rejimden yana. Yeni bir söylemleri yok. O halde Türkiye’yi dünyayla, çevre ülkelerle tekrar barıştıracak ve içerideki iç barışı sağlayacak bir partiye ihtiyaç var. AKP’nin devirdiği bu treni tekrar demokrasi rayına oturtacak bir yeni partiye ihtiyaç var.
HDP’nin bu yerel seçimlerde beklenen oyu alamamasının sebepleri nelerdir?
Bazı arkadaşlarımız HDP kurulurken maalesef benim eleştirilerimi yanlış anladı. Siyasette ben şöyle demiştim, böyle demiştim, bak aynen gerçekleşti tavrı çok hoş bir tavır değil. Ama bazen bunu da söylemezseniz ayaklar altında çiğneniyorsunuz. Şu an bütün arkadaşlarımızın geldikleri ortak nokta benim HDP ile ilgili eleştirilerimi ve tahlillerimi de kapsayan noktadır. Bu benim açımdan sevindirici bir olaydır. Sayın Demirtaş’ın verdiği röportajda da, Sebahat Tuncel’in konuşmalarında da bunu görebilirsiniz.
HDP kurulurken sol sosyalist gruplar ağırlıklı hatta neredeyse %90-95’i bunlardan oluşan bir HDP ortaya koyuldu. Bunun Türkiye toplumunda ciddi bir karşılığı yok, Kürt seçmen tabanı açısından da ciddi bir tabanı ve karşılığı yok. Bunu söyledim ben.
Peki, ne yapmak lazım? Bunları dışlamak mı lazım? Hayır. Önümüzde iki yol var. Türkiye’deki solu, sosyalistleri ve sosyal demokrasiyi yeniden inşa edecek sol merkezli yeni bir parti oluşturabiliriz. Buna saygı duyarım. Bu ne kadar oy alır, ayrı bir tartışma konusu. Ama böyle bir partinin içinde ben olmam, benim gibiler olmaz. Böyle bir sol, sosyalist Marksist parti, Kürt ve Türkiye toplumunun sorunlarını çözecek kadar oy alamaz. Bu bir siyasal tespittir, doğruluğu yanlışlığı ayrı bir tartışma konusudur.
Bu yaklaşımınız çerçevesinde nasıl bir HDP hedefliyorsunuz?
Şu anda söylediğimiz şu: Solu, sosyal demokratları dışlamadan, bizim ihtiyacımız olan dindar muhafazakâr kitleleri, Kürt toplumunun Kürdi hassasiyetlerini, liberal demokratları, işçileri, işsizleri, Alevileri, Sünnileri, Türkiye’de demokrasi ve hukuk isteyen dünya ile barış isteyen, Ortadoğu’da barış isteyen bütün demokrasi güçlerini toparlayabilecek bir ana muhalefet partisi. Önce ana muhalefet partisi olacak, sonra da iktidara yürüyecek. Yeni anayasa talebini bu parti canlandıracak. Peki, bu partinin kadroları nasıl olacak? %90’ı laik, seküler sol sosyalistlerden olsun, %3–5 de birer ikişer Altan Tan içine koyalım sos olarak. Bunun başarı şansı yok. Programı da demokratik bir kitle partisi olacak, kadroları da. Belki en azından bunun yarısı dindar muhafazakâr Türklerden ve Kürtlerden oluşmalı. Çünkü Türkiye’nin seçmen yapısı bu, oy yapısı bu. Halen Türkiye’deki Kürtlerin yarıdan fazlası AKP’ye oy veriyor. Kürdistan’daki Kürtlerin en az yarısı bize oy verdiği kadar AKP’ye oy veriyor ve Türkiye’de emekçilerin, yoksulların, işçilerin ve işsizlerin büyük bir kısmı AKP’ye oy veriyor. Bağcılar, Ümraniye ve Sultanbeyli’den AKP oy alıyor. CHP ise Beşiktaş’tan, Şişli’den, Bakırköy’den ve Kadıköy’den oy alıyor. Bu duruma CHP’nin de bizim de kafa yormamız lazım. Oyu nereden alacağız?
Diyarbakır şehir merkezinde bir önceki seçimlere göre BDP’nin %10 oy düşüşü var. Bunun nedenleri nelerdir?
Diyarbakır’da aldığımız oylara bakıldığında zengin orta kesimlerin oturduğu Kayapınar ve Yenişehir gibi yerlerde de sorunumuz var, yoksulların oturduğu Suriçi ve Bağlar’da da sorunlarımız var. Yani demek ki sınıfsal olarak da bir sorunumuz var, ideolojik ve dini olarak da bir sorunumuz var. İşte HDP bütün bunları kucaklayacak bir parti olacak. Genel başkanlarından, il ilçe düzeyine kadar temsilin dengeli dağıtıldığı demokratik bir kitle partisi olacak. Bunu yapabilirsek başarılı olacağız. Başarı şansı bize bağlıdır, biz de Tayyip Erdoğan gibi yapıyormuş, ediyormuş gibi mıştan, muştan çıkarıp gerçekten yapmaya kalkarsak başarılı olacağız, yapmaz isek başarılı olamayacağız.
Parti içi demokrasi konusunda neler söyleyeceksiniz?
Parti içi demokrasi işleyişi çok önemlidir. Belediye seçimlerinde, aday belirlemede milletvekillerinin hiçbir etkisi olmadı. Bize danışılmadı. Tekrar tekrar söylemekte fayda var. Partiyi örgüt gibi yönetemezsiniz.
BDP niye kapatılmıyor, niye duruyor? BDP’nin KCK’nin yerini alacağı söyleniyor..
Arkadaşlarımız bunun daha ideolojik bir kadro partisi olarak kalacağını söylüyorlar. Şimdi KCK BDP’lileşecek mi? Buna net yanıt vermem şu an mümkün değil. Bana sorarsanız Türkiye öyle bir demokratik noktaya gelmeli ki PKK kendi ismi ile siyasileşebilmeli, partileşebilmeli. Legal anlamda partileşebilmeli, Sayın Öcalan da cezaevinden çıkabilmeli, bu partinin yöneticisi, lideri olarak fiilen siyaset yapabilmeli. Kandil’deki kadroların tamamı gelip legal siyasetin içinde olmalı, olabilmeli. Benim arzuladığım demokratik gelişim, Türkiye bu. Bana göre keşke KCK, BDP haline gelse. Gizli saklı değil, legal olarak siyaset yapılması, bütün toplumun önüne şeffaf olarak çıkılması Türkiye’nin yararınadır. Sonuçta sandık belirleyecektir bu işi. Ancak, şu aşamada Milletvekilleri HDP’ye geçsin ama BDP’li belediye başkanları geçmesin, BDP’de kalarak demokratik özerkliği inşa edelim görüşüne karşıyım. Belediye başkanları da HDP’ye geçmelidir. Çünkü baş var, yerel ayakları ve gövdeyi ondan koparıyorsunuz, bunu asla doğru bulmam. Ne yapılacaksa yeniden inşa edilecek HDP’de yapılmalıdır. Spekülasyonların önüne geçmek için BDP’li belediye başkanlarının da HDP’ye geçecekleri bugünden ilan edilmeli.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Bizim sorunumuz Tayyip Erdoğan mı, Abdullah Gül mü, Haşim Kılıç mı Cumhurbaşkanı olsun, hangisi daha iyi, bu mantığı yanlış buluyorum. Biz biraz önce çizdiğim yeni HDP perspektifinde Türkiye’nin ana muhalefet partisi olmaya aday, Türkiye’nin bütün kesimlerine hitap edecek bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmalıyız. İkinci turda yeniden bir değerlendirme yapmalıyız. Siz peşinen benim çıkaracağım aday zaten az oy alır, ikinci tura kalmaz, şimdiden kiminle iş tutayım derseniz bu yanlış olur. Çünkü bir yıl sonra milletvekili seçimi var, Biz Türkiye’nin yeni bir ana muhalefet partisini kurmak, onun kadrolarını ve Cumhurbaşkanı adayını, felsefesini göstermek zorundayız. Adayı da, felsefeyi de, kadroları da, genel başkanları da şimdiden belirlememiz lazım.
Önümüzdeki dönemde İmralı ile görüşmeler sonrası ve Abdullah Öcalan’ın görüş ve tutumlarının etkisi ne olur?
Öcalan’ın tutumu HDP’nin geleceği ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt siyasal hareketinin tavrında mutlaka belirleyici olacaktır. Çünkü Sayın Öcalan milyonlarca Kürdün siyasi lideridir. Bütün Kürtlerin olmasa bile Kürtlerin çok önemli bir kısmının siyasi önderidir. Görüşleri, tahlilleri, ortaya koyacağı perspektifler, şüphesiz etkileyecektir. Kürt siyasetinin önemli bir kesiminde şekillenme olacaktır.
PKK ve Kandil nasıl bir yol izleyecektir?
PKK 30 yıldır bir siyaset uyguluyor. Bu siyaset doğru muydu, eksik miydi, başarılı mıydı, başarısız mıydı, nereden nereye geldi, ayrı bir tartışma.. bu konuda onlarca doktora tezi yazılır. PKK’nin ilk çıkışında üzerine oturduğu kadro Kürt köylü ve yoksul kesimleridir. Ana taban itibariyle kadroları da öyledir, lider kadroları da öyledir. Fakat bu 30 yıllık süreç içerisinde o 30 yılın, 40 yılın Kürt yoksul ve köylü kesimleri bugün çok büyük oranda şehirleşti, hatta önemli bir kısmı orta sınıf oldu. Yeni bir Kürt orta sınıfı ortaya çıktı. PKK, üzerine oturduğu 30–40 yıl önceki tabandan çok farklı bir tabana doğru geldi ve bu değişim süreci halen de devam ediyor.
Kürt toplumu belki de tarihte ilk defa sınıfsal olarak ‘sınıflaşıyor’. Köylülükten kurtulup işçi, esnaf, tüccar, orta sınıf, burjuva, böyle bir sınıflaşma süreci geçiriyor. Eski kalıplarını kırıyor. Bu yeni sürecin sınıfsal tabanına, ihtiyaçlarına ve ideolojik; yani ideolojikten kastım dini, mezhebi, sol, sosyal, dindar Alevi, Sünni.. bunu kast ediyorum, bunlara uygun ortaya bir siyaset koyamaz ise burada bir patinaj başlayacak.
Son yerel seçimler bunun ilk işaretiydi. Birçok yerde oylar düştü. Bu bütün kesimlerde oldu. En ilginç düşüş Bağlar ilçesinde oldu. Çünkü sokak eylemlerine en fazla destek verilen bir yerdi. Bunu doğru okuyabilirse PKK ve bu dönüşümü hem ideolojik hem de sınıfsal olarak yapabilirse Kürt siyaseti genişleyecek. Bunu yapamaz ise bu bir sarı ışıktı bize. Halkın bize verdiği bir sarı kart, öyle diyelim. Kırmızı kart değil. Bir sarı kart gösterdi. Eğer bunu yapabilirse ışık tekrar yeşile dönüşecektir. Yapamaz ise bir patinaj başlayacaktır. Farklı alternatifler ve farklı çıkışlar ortaya gelecektir. Siyaset boşluk kaldırmaz. 2011 genel seçimlerinde aday profilimiz Türkiye toplumundan da Kürt halkından da büyük bir kabul gördü. Kürt siyaseti bana göre %15’lik bir açılım yaptı. Belediye seçimlerinde aday tespiti yapan arkadaşlar ise, demokratik özerklik ilan edeceğiz, bütün kadrolar elimizde ve kontrolümüzde olsun dediler. Bu %15’lik açılımı %5’e düşürerek daralttılar. Büyük oy alarak demokratik özerklikte mesafe alacaklarını düşünüyorlardı. Bu %15’lik açılımın %5’e düşürülmesi toplum tarafından kabul görmedi, bunu değerlendireceklerini umut ediyorum.