BIST 9.916
DOLAR 35,05
EURO 36,37
ALTIN 2.917,94
HABER /  GÜNCEL

Hayvani içgüdüyle oynuyorum

Teknikten çok, içimden gelen seslere kulak veriyorum ve hayvani bir içgüdüyle oynuyorum.

Abone ol

Sanırım Misak-ı Milli sınırları içinde Özcan Deniz'le röportaj yapmayan bir tek ben kalmıştım. Olmadı, denk düşmedi. Ama hep içimde kaldı: Yeni vizyona giren ‘‘O Şimdi Asker’’ filmini bahane ederek yaptım. Bu filminden de en az Asmalı Konak dizisi kadar keyif alacağınızı düşünüyorum. Siz bakmayın ona, son derece iyi bir oyunculuk çıkarmış. Tek bir şey söylüyorum, çok sahici bir adam o... Oyunculuk tarzınızı, meslek uzmanları içgüdüsel ve hayvani olarak tanımlıyor. Sizin buna itirazınız var mı? -Niye olsun? Herhangi bir akademik eğitimim yok. Teknikten çok, içimden gelen seslere kulak veriyorum ve hayvani bir içgüdüyle oynuyorum. Sizin oyunculuk kariyeriniz Hülya Avşar'ınkine mi benziyor? - Kısmen. Onunki de içgüdüsel başlayan bir oyunculuk. Ama tabii tekniğin gelişmesiyle olgunlaşan bir oyunculuk. Dilerim, benimki de öyle olur. Ben şuna inanıyorum: Bir oyuncunun, star olabilmesi için bir aurası olması gerekiyor. Cahide Sonku'nun iyi bir oyuncu olmadığı ama müthiş bir elektriği olduğu söylenir. Hatta dönemin eleştirmenleri şöyle yazılar yazmışlar: ‘‘Dün Cahide Sonku'yu izledim. Oyun başarılı değildi, Cahide de değildi ama bütün gece gözlerimi ondan alamadım!’’ Budur yani mesele. Sizde var mı o aura? - Bence var. Sahnede ve kamera karşısında... Ya gündelik hayatta? - Pek ortaya çıkmıyor. Belki de bunun için gayret sarf ediyorum. Sakil davranıyorum, dikkatleri üzerime çekmemek için uğraş veriyorum. Bunu da beceriyorum. Kimseye çaktırmadan bir kafeye oturup, çayımı içebilirim mesela. Kimsenin ruhu duymaz. Girip çıktığımı anlamazlar bile. Normal hayatta ‘‘Ben aurası olan adamım!’’ numarası çekmem yani. Öyle insanlardan da hoşlanmadığımı itiraf etmeliyim. Sizin başarınız, içinizdeki ‘deli ‘ yanınızdan mı kaynaklanıyor? - Doğrudur. Delilik var bende. Küçükken de öyleydim, hiperaktiftim. Abim beni mutfağa kilitlerdi, mutfak da 3. katta, ben inşaat demirlerine tutunarak aşağıya inerdim, ara yollardan koşup, önüne çıkardım. Sınırlarımı hep kendim çizmek istedim. Başkasının çizmesine izin vermedim. Delilik-melilik, ben ne yapmak istiyorsam onu yaptım.... İçinizdeki bu deli yan, Seymen Ağa karakterine cuk oturmuş olmalı ki, bu kadar iyi bir oyunculuk sergiliyorsunuz... - Seymen'le çok benzeyen yanlarımız var: Ben de ailemin bütün yüküyle hareket eden bir insanım. Onlara çok bağlıyım, bir arada tutmak için gayret sarf ediyorum. Sonra, çevremdeki insanların gözünde ben de neredeyse bir idolüm. Sorumluluklarım onun gibi fazla. Ve tabii en büyük ortak noktamız ikimiz de çok tutkuluyuz... Siz Seymen Ağa gibi tutkulu bir aşığı canlandırırken son derece başarılısınız. Çünkü zaten öyle bir adamsınız. Peki içi geçmiş, bezgin ve sevişmek istemeyen bir adamı da oynayabilir misiniz? - Şu an oynayamam. Tekniğim geliştikçe belki. O roller şimdi bana uzak. Ama çok da terdirgin etmiyor bu durum beni. Bazen bir oyuncu, üzerine yapışan karakteri yıllarca oynuyor. Hugh Grant mesela, her filmde üç aşağı beş yukarı aynı, komik, şaşkın, temiz, sevimli adam. Ben Seymen ya da Yüzbaşı Volkan gibi rollerin adamıysam evyallah. Bir süre böyle projeler gelir, bakarsınız oyunculuğumu geliştiririm, ileride farklı roller oynayabilirim. Ben sizin için ‘‘Artık onu şarkıcı gibi göremiyorum, algılayamıyorum’’ dedim ve siz kızdınız! - Evet kızdım. Çünkü 10 yıldır profesyonel olarak yaptığım iş şarkıcılık. Oyunculuk kariyerim çok yeni, daha 1 yıl oldu... İyi ama meseleye şöyle de bakabiliriz: Ben oyunculuğunuza iltifat ediyordum. Yani bunun için illa şarkıcılığınıza hakaret etmek gerekmiyor. Şarkıcılığınızı da beğeniyorum ama oyunculuğunuzu daha çok seviyorum. Yok mu böyle bir hakkım? - Var da. Benim de ‘‘Önce şarkıcıyım, sonra oyuncu’’ deme hakkım var. 20'ye yakın şarkım hit oldu, albümlerim 4, 5 milyon sattı. Müzik alanında iddialı olduğumu söylemeye çalışıyorum, o kadar. Asmalı Konak şarkıcılığınızı gölgeliyor diye komplekse kapıldığınız oluyor mu? - İnsanlar gölgeliyor diye inat ettiği zaman haliyle sinir oluyorum. Çünkü öyle bir şey yok. Hiç olmadığı kadar konser veriyorum ve albüm satıyorum. Seymen Ağa Özcan Deniz denilen adamı yedi bitirdi, yok etmedi yani! - Aksine geliştirdi, onu var etti. Ben de şunu anlamıyorum: ‘‘Biz Seymen'i seviyoruz aslında, Özcan Deniz'i değil’’ diyorlar... Benim suçum yok, ben demiyorum... - O zaman öyle düşünenlere soruyorum: Seymen karakterini size sevdirmiş olmamın hiç mi önemi yok? Yani Özcan Deniz denilen adamın Seymen'i sevmenizde hiç mi payı yok! OKUMA BİLMEYEN ANNEM KİTAP YAZDI Sizin dünyanızda esas olan tutku mu? - Evet. İşimi de tutkuyla yaparım, şarkımı da tutkuyla söylerim, bir kadını da tutkuyla severim. Tutku önemli. Bir de inanmak. İnanmak bilmekten daha önemli benim için. Dostlarımı da tutkuyla severim. Ne var ki zararlarını gördüm: Çok kandırıldım, aldatıldım. Ne zamandan beri her şey yolunda gidiyor? - Son bir yıldır... Hálá kocaman bir aileye bakılıyor mu? - Evet. Ama bu beni rahatsız etmiyor. Onlar bana ihtiyacı olan insanlar. Onlar benim kardeşlerim, tabii ki okutmak zorundayım. Annem var, teyzelerim var, hasta olan beni yıllarca sırtında taşımış bir anneannem var, şu an rahatsız. Bu insanlara ‘‘Ben size bakıyorum’’ diyemem, demem, çirkin bir şey bu. Bunlar benim sorumluluklarım ve yerine getiriyorum. Sizinle birlikte aileniz ve yakınlarınız da gelişti mi, yoksa siz arayı açtınız mı? - Diğer aile fertlerimi küstüreceğim belki ama çekirdek ailem yani annem, kardeşlerim ve ben, biz çok farklıyız. 4 tane kızkardeşim var, dördü de eğitim alamamıştı. Bundan 9 yıl önce ‘‘Hadi kalkın benim yanıma gelin’’ dedim. İki tanesi şu an hukukta okuyor, bir tanesi da bu yıl Boğaziçi'ni bitiriyor. Hiç okuma yazma bilmeyen annem ise kitap yazdı. Şimdi gazeteleri okuyor, köşe yazılarını takip ediyor. Benim çekirdek ailem müthiştir yani. Ben hayatlarında olayım olmayayım, hepsi ellerine geçen bir imkanı çok iyi değerlendirebilecek kıvraklıkta ve zekada insanlar. ‘‘Benim sayemde geliştiler, onları ben var ettim’’ gibi bir durum yok yani. BİR KADININ 46. SEVGİLİSİ OLMAK Kadınlarla ilişkiniz uzun vadeli ve gevşek mi? Yoksa kısa, canlı ve diri mi? - Uzun vadeli, canlı ve diri. Şu an hayatımda biri yok ama olduğu zaman öyle oluyor. En uzun ilişkim 5 sene sürdü. Hiç gevşemedi. Araya da başkaları girmedi... - Hayır girmedi. Yani monogamsınız? - Bu konuda söz veremem bir kadına. O 5 yıl içinde hayatıma başka biri girmedi ama girebilirdi de. Kendimi suçlu da hissetmezdim. Bugüne kadar yaşadıklarım bir gün mutlaka noktalanacağını bildiğim ilişkilerdi. Bir erkek sürekli etrafındaki kadınların kendisiyle sevişmek istediğini biliyorsa ne hissediyor? - Kadınlar tarafından beğenilen bir adam olmak hoş bir şey. Ama bir an geliyor, ‘Düzgün kadın yok mu’ demeye başlıyorsun. Paranoyak oluyorsun. Bazen kurunun yanında yaşı da yakıyorsun. Farkında olmadan düzgün birini de o diğerlerinin kategorisine koyuyorsun. ‘‘Bunlar benimle değil Seymen'le sevişmek istiyor’’ diye düşündüğünüz oluyor mu? - Seymen'i bırak çoğu Özcan Deniz'i bile tanımıyor. O ışıklı, pırıltılı dünya adına geliyor. Yaşadığım hayat zaten çok fazla hareketli, girdili, çıktılı, bir ordayım, bir burdayım, demek istiyorum ki aşkı da bu kadar yorucu yaşayamam. Hayalini kurduğum şey, sadelik. Yakalamaya çalıştığım bu. Ama sade yaşayan bir kadının hayali de tam tersine bir şaşaa. Bir araya geldiğimizde saçmasapan bir şey oluyor. Sonra diyorsun ki, peki bu dünyadan biri olsun, bari bu şaşaaya doymuş olsun: Bir bakıyorsun onun 46. sevgilisisin. Yarın bir gün ayrıldığında o listenin en altına senin adın da eklenecek... Buysa mesele, a zaman bakire bir sevgili bulun kendinize... - Ben sadece cinsellikten söz etmiyorum ki. Yaşamadığı hiçbir şey kalmamış oluyor. Ona sürpriz bile yapamıyorsun. Bu kadını ne şaşırtır ki diyorsun. O kadar çok aşk yaşayan birinin zaten kalbi de köreliyor. Sana karşı tutkulu bir aşkla bağlanmıyor... E sonunda yaptığın işte belki başarılı oluyorsun ama duygusal anlamda yalnız kalıyorsun! Röportaj: AYŞE ARMAN / HÜRRİYET