BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Hayrullah Mahmud'tan şok suçlama

Mahmud, Star'dan vatansever kalem istenmediği için kovulduğunu iddia etti. İşte Mahmud'un olay sözleri...

Abone ol

Hayrullah Mahmud son dönemde en çok konuşulan ve tartışmalara neden olan gazetecilerin başında geliyor. Star medya grubu Ankara temsilcisi ve gazetenin başyazarıyken TMSF yönetimi tarafından iş akdi feshedilen Mahmud ile medyafaresi.com sitesi röportaj yaptı. İşte o röportaj...

TMSF, Uzan Grubu ile birlikte Star Medyası'nın da yönetimine el koydu. Ardından hiçbir gerekçe gösterilmeden yazılarınız sansürlendi. Ne düşünüyorsunuz?

• Türkiye'nin kurulduğu günleri görmedim ama yıkıldığı günlere tanıklık ediyorum. Üzülerek gelişmeleri izliyorum. Türkiye'yi tuğla tuğla amiyane tabirle araklıyorlar. 1993'le 2003 sürecinde Türkiye rant ekonomisine kaydı. Bu sürede üretim durdu. Birçok alanda spekülatif bilgi hakim hale geldi. Bu kadar banka batmışsa, bunca bankada sıkıntı yaşanmışsa, bunu görmesi gereken kurumlar görmemişse buna kocaman bir soru işareti koymak gerekir. Neden, niye diye!.. Ya da düne kadar, mali sektör iyi gidiyor diye rapor yazan yabancı kurumlar neden şimdi tam tersini söylüyorlar. Burada bir tuzak ya da kirli bir oyun yok mu? Bunları görmeyenler niçin 2000'li yıllarda görmeye başladılar. Kemal Derviş'i neden Türkiye'ye gönderdiler. Derviş'e birtakım operasyonlar yaptırdılar. Bu konuları merak edenlere, Tuncay Mollaveisoğlu'nun "Yap Boz Oyunu" kitabını okumalarını tavsiye ederim. İmar Bankası operasyonu da benzer bir şeydir. Operasyon niçin Uzan Grubu'na yönelik oldu? Uzan Grubu'nun yaptığı yatırımlar ortada. Karamehmet Grubu'nun yaptığı yatırımlar ortada. Türkiye'de hırsızlık, hortumculuk adı altında büyük bir gürültü kopartıldı. Bu süreçte hukuk gözardı edildi. Eğer eksik olan bir şey varsa yine hukuk çerçevesinde son kuruşuna kadar tahsil edilmelidir. Uzan Grubu da sorunu çözmek için elini uzattı, adım attı. Fakat sorunu çözmemek için bazı yerler bu süreci uzattı. Siyasi sebeplerle. Bu da ortaya çıktı. Uzan Grubu'na yönelik operasyonun sertliğine bakılırsa benzeri bir durum başka gruplara yapılmadı. Kamuoyu bunu sorgulamalı, bunu sormalı, neden böyle oldu diye bakmalı. Devlet batmış, KİT'lerin BİT'lerin yaşanan rant ekonomisinden, yüksek enflasyonlu ortamdan dolayı borçları ortada. Şirketler bu süreçten dolayı benzer sıkıntılar yaşayınca hortumcu hırsız oluyor. Olmaz böyle şey. Devletin görevi aynı zamanda sağlıklı bir ekonomik sistem içinde şirketlerin çalışmasını sağlamaktır. Aksi halde, bugün olduğu gibi üç kuruşluk borç için gelip ülkenizi satın alırlar. Bunu yapmak için de siyasi yapıda buna taşeronluk yapacak adamlar bulurlar.


-Medyanın durumu için ne diyorsunuz?

• Levent Kırca, Oya Başar ikilisinin hazırladığı "Olacak O Kadar" isimli bir programları vardı. O programların birinde bir espri yapmışlardı. Orada, asker müdahale ediyor, ancak o dönemde Türkiye'de çok kanallı televizyon, radyo ve gazeteye ortamına geçildiği için hangisini ele geçireceğini bilemiyorlar. Bu durumu anlatan bir espriydi. Yalnız şu anda Türkiye'de tiraji-komik bir süreç yaşanıyor. Tüm yayınlar birbirinin kopyası gibi çıkıyor. 11 Eylül'de nasıl Amerikan medyası "Amerika kuşatma altında" diye yayın yaptılarsa, ben bunu bugün Türkiye için söylüyorum. Türkiye "Dinci 28 Şubat" kuşatması altında. Uzan Grubu'na yönelik operasyon sırasında da bu gruba ait Star Medyası'nın yayınını değiştirme gücünü kendilerinde görebildiler. Uzan Grubu medyasının kurulduğu günden bu yana olan millici çizgisi ortada! Agresif bir yayın olabilir. Ama vatanın bölünmez bütünlüğünü savunmuştur. Atatürkçü bir çizgiden yana olmuştur. TMSF, star Medyası'na hukuki anlamda değil, yayın politikasını değiştirme anlamında el koymuştur. Bu süreçte bizim yazılarımız sansürlenmiştir. Cevher Kantarcı, Taşkın Şenol, Hayrullah Mahmud'u susturmayı denemişlerdir. Ben Star Medya Grubu'nun Ankara Temsilcisi'yim. Aynı zamanda Star Gazetesi'nin Başyazarı. Yazılarımızı hiçbir açıklama yapmadan kestiler. Bazı gazetelerde sansüre ilişkin yazılar çıktı. Kimileri ismimizi dahi anmadılar. Bunları üzülerek izliyorum. Bu ne kompleks, ne kıskançlık, ne kadar zavallı bir tavırdır öyle!..

- Neden böyle oldu?

• Belki Kürtçü olsaydık, PKK'nın yayın organında çalışsaydık, Kantarcı'yı, Şenol'u, Mahmud'u susturamazsanız diye kampanya açarlardı. Ya da Karen Fogg'un desteklediği gazetecilerden olsaydık "özgür basın var, susturamazsanız " diye kıyameti koparırlardı. Dünüm de bugünüm de ortada. Geçmişte ne söylemişsem, bugün de aynısını söylüyorum. 18 yaşında başlayan gazetecilik serüvenim Kıbrıs'ta Birlik Gazetesi'nde yayınlanan yazılarla start almış. Gözlem, Sabah, Habertürk ve Star'daki yazılarımla devam etmiş. Yazdığım yazılar ortada. Arşivler yalan söylemez. Çizgi aynı çizgi. Kim aksini iddia ediyorsa bunu kanıtlamakla mükelleftir. Benim de veremeyecek bir hesabım yok. TMSF neden böyle bir tasarrufta bulunduğunu açıklamadı. Ben yayınlanmayan yazılarımda da o çizgiyi ortaya koymuştum. TMSF'nin benim kalbime, beynime zincir vuramayacağını anlatmıştım. TMSF benim gazetemin, televizyonumun yayın akışını değiştiremez. Bunu yapacaksa bunu izleyici ve okurla paylaşmak zorundadır. Yaptıkları son derece yanlış bir operasyondur. Tarihte ancak askeri darbeler sırasında yaşanmış operasyonların bir benzeri müdahaledir. A… K… P… bu vebalin altında kalacaktır. 28 Şubat sürecinde nasıl bazı kurumlar mağdur edilmiş, bazı gazetecilerin köşeleri kapatılmışsa, "Dinci 28 Şubat sürecinde de benzer icraatlar yapılmaktadır. Adeta bir rövanş yaşanmakta, yaşatılmaktadır. İşinden, ailesinden, canından korktukları için buna seyirci kalanlar olmuştur. Açık seçik söylüyorum, benim Allah'a bir can borcum var. Onun dışında kimseye borcum yok. Ellerinden ne geliyorsa yapmaya devam etsinler. Satın alamadılar, sindiremediler, susturamadılar. Bilsinler ki, ne yapsalar da susturamayacaklar!

- Yazılarınız yayınlanmadı ancak siz yazmaya devam ettiniz. Ardından Ankara Temsilciliği görevinize son verildi. İdareci olduğunuz için mi işinize son verildi?

• Benim AKP içinden aldığım bilgiye göre, bizlerin susturulma nedeni tamamen seçime giderken muhalefet istememelerinden kaynaklanıyor. Bir de Kıbrıs müzakereleri ile ilgilidir. Biz başından beri Kıbrıs'ı verdirmeyeceğiz, bu ülkeyi böldürmeyeceğiz diyoruz. Birçok okuyucu arayıp Kıbrıs müzakerelerin sürdüğü dönemde neden yazmadığımızı soruyorlar. Aynı tavrımız devam ediyor. Fakat sütunlarımız kapalı! Geçen hafta başında da bana iletilen tebligatla işime son verildi. O yüzden yazılarım yayınlanmıyor. İki ay süreyle yazı yazmamız engellenmek istendi. Kovulmamız tamamen yazılarımızda savunduğumuz çizgi ile ilgilidir. Vatansever kalem istemiyorlar!

- Ya Cevher Kantarcı? Onun durumu biraz farklı. Onun siyasi yönü de var?

• Cevher Kantarcı ile ilgili iddialara ise gülüyorum. Cevher Kantarcı'nın Genç Parti üyesi olduğu için yazarlık yapamayacağı söyleniyor. O zaman sormak istiyorum; Başbakan Erdoğan'ın "kıçının dibinde" dolaşan Ömer Çelik, Sabah Gazetesi'nde neden yazı yazıyor? Cevher'inki yanlışsa Çelik'in mi doğru. İlla bir şeyin doğru olması için AKP orjinli mi olması gerekiyor! Mümtaz Soysal Dışişleri Bakanıyken Hürriyet'te yazıları yayınlandı. Acayip ki ne acayip! Eğer yanlışsa bu Ömer Çelik için de yanlış Kantarcı için de yanlış. Kantarcı'nın bu nedenle yazı yazması yasaksa, Yaşar Nuri Öztürk, Zülfü Livaneli neden yazıyor? Bunların ne ilkeleri ilke, ne de ilkesizlikleri ilkesizlik. Omurgaları yok. Eğer Tayyip Erdoğan, "Şiir okuduğum için beni mağdur ettiler, iktidara geldim istediğim gibi davranırım, devlet benim" diyorsa, bilmeli ki Allah'ın dediği olur. Hukuk kitaplarının yazdığı olur. Yaptığı yanlıştır. Anti-demokratik uygulamadır. Tayyip Erdoğan, Menderes'in son döneminde siyasi kibire kapıldığı gibi kendini büyük görme hastalığına kapılmıştır. Üç yazarın yazısından korkmuştur. Onca medya, onların dedikleri, istedikleri gibi yayın yaparken, Star medyasının muhalefetinden rahatsız olduğu için Erdoğan üç gazetecinin susturulması talimatını vermiştir. Siyaset yaptığı sürece bu vebal hep boynunda olacaktır. Ben de bunun hesabını her platformda sormaya devam edeceğim.

- Başbakan Erdoğan, yeni yönetime "Kraldan daha kralcı olmayın" şeklinde uyardı. Ancak, gazetenin yayın politikası net bir şekilde değişti... Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

• Başbakan yanlış bilgilendiriliyor, yanlış yapıyor. TMSF Başkanı yanlış bilgilendiriliyor, yanlış yapıyor. Batı'da bunun bir örneği yoktur. Askeri müdahale döneminde bu tür olaylar olmuştur. Tayyip Erdoğan gibi siyasi kibre kapılan başbakanlar döneminde olmuştur. Bazı yazarlara sansür uygulanmış, işlerine son verilmesi istenmiştir. Rica değil talimat olarak. Mesut Yılmaz da Tansu Çiller de bazı yazarların kovulması için gazete patronlarından istekte bulunmuşlardır. Bu isteği yerine getiren olmuştur, kulak arkası yapan olmuştur. Bunun ondan farkı yok. Emin Şirin'in dediği gibi bunlar "konjoktürel demokrat"!.. Eğer değillerse, adam gibi ortaya çıkıp tavır koymaları gerekirdi. 28 Şubat'a tavır koyanlar bu hadisenin üstünü örtmek istiyorlar. Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, Cengiz Çandar'ın demokrasiden anladıkları kendilerinin konuşma özgürlükleri. Kendileri konuştukları sürece demokrasi var, eğer konuşamıyorlarsa yok. Onların demokratlıkları bu kadar!

- Star'a Can Ataklı ile birlikte başladınız. Star'a yönelik operasyon sürecinde Ataklı'ya ilişkin bazı iddialar ortaya atıldı. İkiniz arasındaki arkadaşlık bitti mi?

• Can Ataklı, benim için özel bir insan. İnsanın öz abisi neyse, benim için de o! Benim için öyle olmaya da devam edecek. Kuran-ı Kerim'de yazar. Allah der ki; "En büyük şaşırtan benim. En büyük affeden benim, rızkı veren, kesen de benim!" Can Ataklı'nın şaşırdığını zannediyorum. Eğer TMSF'nin gruba el koyduğu süreçte aynı doğrultuda yürümeye devam etseydi, TMSF'nin yayın politikasını değiştirmesine müsade etmeseydi, biz bugünkü sıkıntıları yaşamazdık. Bu konuda başka bir şey söylemek istemiyorum. Şu anda görüşmediğimiz, konuşmadığımız doğru. O kendince bir yol tutturmuş gidiyor. Tuttuğu yol da yanlış bir yol. Orada yollarımız ayrıldı. Kendisini hala çok seviyorum ama bu defa desteklemiyorum. O da yaptığı yanlışı günü gelince görür. Anlarsa anlar. Yanlış arkadaşlıklar insanı yanlış yollara sürüklüyor. Kötülüğünü istemem. Allah yardımcısı olsun. Çünkü buna çok ihtiyacı olacak. Zaman en iyi ilaçtır.

- TMSF yönetimi aldığında, yazılarınıza sansür talebinin Can Ataklı'dan geldiği iddiası var...

• Bunu Adem Gürses kendisi dile getirdi. Açıklamak da ona ve Ataklı'ya düşer. 50 milyar maaş aldıklarına göre her şeyi bilen adam onlar! TMSF Üyeleri açıklamalı. Burası bir medya. Ve insanı ilgilendiren her şey haberdir. Bu defa da biz haber olduk. Onlara da konuşmak düşer. Ama anladığım kadarıyla devlet memuru oldukları için izin almadan konuşamıyorlar. Erdoğan izin versin de bir açıklama yapsınlar, kamuoyu da bilgilensin.

- Bir ilk yaşandı. Patronunuz değil TMSF sizi görevden aldı. Mahkemeye gidecek misiniz?

• AKP'ye yalakalık yapmayı reddettiğimiz için köşelerimiz kapatıldı, görevden alındık. Bu telkin şahsıma yapılamadı. Cesaret edemediler. Can Ataklı ile bir konuşmamız oldu; "Seni sevmiyorlar, seni kovacaklar" dedi. Ben de, "Hangi yetkiyle, neye binaen kovacaklar" dedim. Sevmesinler, sevmeyen de kızına almasın! Mahkemeye gidiyoruz. Yüzde 99 göreve iade olacak. 4 Mart itibariyle davayı açıyoruz. Hukuki olarak, soruşturma, ikaz, uyarı hiçbir şey yapılmadı. Tazminatsız ve sadakatsizlikle suçlayarak işimize son verildi. Benim TMSF ile aramda sadakat anlaşması yok. Ya da işyerini sabote edecek, hasar verecek geçmişe yönelik de bir vukuatım da yok. Benim patronum Hakan Uzan'dır. Kasıtlı olarak kaçak durumuna düşürülmüştür. Suçlamalar medyada gırla gidiyor. Sadece onunla ilgili bilgisayar şirketinde hissesi bulunduğu için bir dava var, ona rağmen kaçak durumuna düşürülmüştür. Kasten yapıldı. Uzan Grubu başsız bırakılmak istendiği için yapıldı. Benim işime son verebilecek biri varsa o da patronumdur. Kendisi bana işi bırak demediği sürece bu iş benim için bitmemiştir. O kişi de Hakan Uzan'dır. Cem Uzan ise benim için bir siyasi parti genel başkanıdır. Onun siyaseten önünü kesmek için işi arapsaçına çevirdiler. Her şey birbirine karıştı.

- Sizinle birlikte Taşkın Şenol ve Cevher Kantarcı'nın da işine son verildi. Basın Konseyi gibi çeşitli örgütlerden sansüre eleştiri geldi. Ancak bir hafta sonra hepsi sus pus oldu. Bu sıkıntılı süreçte sessiz kalan medyaya kızgın mısınız?

• Bence takke düştü kel göründü. Kızgın değilim. Bu noktaya onların ne bileyim şu ya da bu derneğin gizli kuruluşun desteği ile gelmediğim için onlardan öyle bir beklentim de yok. Kurda sormuşlar neden boynun kalın diye, kendi işimi kendim görürüm de ondan demiş. Allah'a şükür kendi işimizi görecek kadar dirayetliyiz. Allah'ın izniyle bu sınavdan da yüzümüzün akı ile çıkarız. Medyanın hali ortada. Oysa Türkiye, ekonomik yıkılışını yaşıyor. Enflasyon tek haneli rakamlara düştü ama İkinci Dünya Savaşı'ndan daha kötü bir fotoğraf var ortada. Üretim durmuş, işsizlik oranı tavan yapmış. Medya halkı kandırmaya devam ediyor. Bu ne zaman yapıldı? 1994 krizinde yapıldı. 1999, 2001'de yapıldı. Birçok kelli felli ekonomist yalan söylüyor. Doların şu anki gerçek fiyatı 1 milyon 700 bin ile 850 bin arasında. Bastırılmış bir dolar fiyatı var. Seçim öncesi ya da sonrasında ekonominin ne olduğu görülecek. O zaman kızıyorum. Üç kuruşluk menfaat için vatandaşın doğru bilgi alması engelleniyor. Basın Konseyi, cemiyetler var. Konsey Başkanı sansürle ilgili açıklama yapıyor, köşesinde başka bir şey yazıyor. Bu da kendi samimiyetini gösteriyor. Bunların hepsiyle hangi platformda olursa yüz yüze gelir ve söylerim. Kendi eteğindeki çamuru görmeden, işaret parmağıyla benim medyamı gösteriyorsa, "Dur önce kendi eteğine bak" derim. Türkiye gırtlağa kadar balçığa batmış. Türkiye'yi kasıtlı olarak bu hale getirdiler. Medyayı anlı şanlı yönetici ve yazar takımını da bu süreçte maşa olarak kullandılar. Kiraladılar. Adamların yaptıkları gazete sayfaları ve yazdıkları yazılar arşivde duruyor. Bunların ar damarları çatlamış. Bu adamlarla bu ülke ancak bu noktaya gelir. Arınmak şart oldu.

- Bir internet sitesinde "Hayrullah Mahmud'u kim durduracak?" diye bir yazı çıktı. Sizi şimdi durdurabildiler mi?

• Bu soruyu o yazıyı yazan arkadaşa sormak lazım. Sanal medya da gerçeğinden farksız. Kimini Aydın Doğan finanse ediyor. Kimini de A… K… P… Hayrullah Mahmud'u kimse kalemi ve beyniyle durduramadı. O zaman Başbakan'ın talimatı ile işten kovarak durdurma yoluna gittiler. Durdurabildiler mi, onu önümüzdeki günlerde göreceksiniz. Beni asıl üzen bunlar değil, Hıncal Uluç, Emin Çölaşan gibi isimlerin suskun kalması. Sürece seyirci kalması. Anlayın Türkiye'de ifade özgürlüğü hangi noktada!

- Yazılarınızın sansürlenmesine gerekçe bulunamayınca, aldığınız maaş gündeme getirildi. 28 milyar lira aldığınız ortaya atıldı...

• Yalan olduğu ortaya çıktı. Aldığım her kuruş resmi muhasebe kayıtlarında var. Buraya gelmeden önce ayda ortalama 5 bin dolar düzeyinde bir gelirim vardı. Değişik işler yapıyordum. Bazı işadamlarına konuşma, hitabet kursları, danışmanlık, yazarlık vs. Can Ataklı genel yayın müdürü olunca çok ısrar etti. Yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Gazeteciliği bırakmıştım. "Ankara'ya gidiyorsun" deyince peki deyip star Tv'de işbaşı yaptım. Fatih Çekirge'nin görevden ayrılmasının ardından hem televizyonun hem de gazetenin temsilcilik görevine getirildim. Diğer temsilcinin maaşı da eklendi. 8 artı 6, 14 milyar lira oldu maaşım. Bu Ankara'daki temsilcilerin aldığı maaştan fazla değil. Aynı zamanda gazetenin başyazarıydım. Bu konuda mütevazı olmayacağım. Sırf içi boş yazılar yazıp, bu paraları alan yazarlar var. Hatta bizim gazetede bile böyle isimler vardı. Ben şu anda hem yöneticilik yaparak, hem de yazı yazarak hayatımı kazanıyorum. 30 bin, 50 bin dolar maaş alanlar oldu. Bu haber Hürriyet'in yayını üzerine ortaya çıktı.

Ben düzeltmemi yaptım. Ama Hürriyet açıklamamı koymadı. Bu onların gazetecilikten ne anladıklarını ortaya koyuyor. Demek ki, bu rakam onlar için çok büyük. Özkök asgari ücretle Hürriyet'te çalışan akademisyen kökenli biri demek ki! Ben maaşımı açıkça söylüyorum. Benimle ilgili bu haberi yaptıran Ertuğrul Özkök'ün yüreği yetiyorsa o da maaşını açıklasın. Belediye Başkan adaylarına malvarlığınızı açıklayın diyor, o da açıklasın. Açıklayamıyorsa böyle kepazelikler yapmasın. Üzüldüğüm bir şey var. Onu da söylemeden geçemeyeceğim.

- Ne gibi?

• Habertürk, bizler için bir başka medya. Ya da medyaydı. Hürriyet'in maaş haberini alıp aynen yayınladılar. Düzeltme yapınca da internet sitesinde yanlışı düzelttiler ama Habertürk Tv'deki yayınlarında yalanı aynen devam ettirdiler. Demek ki dedim, bu rakam Ufuk Güldemir için de büyük bir rakam. Güldemir de Uzan Grubu'nda çalışırken asgari ücretle çalışıyormuş. Vah vah!.. Güldemir'in aldığı maaş benimkinin kat be kat üstündeydi. Benim çalışma süremden fazla Uzan Grubu'nda o çalıştı. Benim maaşım haber konusu olabiliyorsa, eski yönetici olarak da ona yakışan kendi aldığı maaşı açıklamaktır. Çünkü medyadaki linç kampanyası sadece benim Uzan Grubu'nda çalıştığım dönemi değil, onların çalıştıkları dönemi de kapsıyor. Atılan iftira varsa, onların yöneticilik yaptıkları dönemi de kapsıyor. Ufuk Güldemir'in eski bir Habertürk yazarı olarak ve aynı zamanda gazetesinin genel yayın müdürlüğünü teklif ettiği bir meslektaşı olarak bana bir özür borcu var! Kendi adına düşkün olanlar, başkalarının adıyla ilgili ortaya atılan dedikodular sırasında da aynı hassasiyeti göstermeleri gerekmez mi?

- İnternette yayınlanan bir yazınızda kurumda bazı köstebeklerin olduğunu söylemiştiniz. Bu köstebek ya da köstebekler kim?

• Onların ismini şimdi vermeyeyim. Önümüzdeki günlerde işlerine son verildiğinde bunların kim olduğu ortaya çıkacak. Çünkü AKP'liler bugün arkadaşlarını satanlar, yarın da bizi satar diye onlara işten el çektirmeyi düşünüyor. O yüzden ilk olarak, o cevval kardeşlerimiz temizlenecek. Çap bu tür dönemlerde ortaya çıkar. Onlara yakıştıramadım. Çok büyük bir yanlışa düştüler.

- İş mahkemeleri en fazla 3 ay sürüyor. İade kararı çıkarsa ne yapacaksınız?

• Şu anda vizyona konulan filmin adı "Dinci 28 Şubat" sürecidir. Bu filmin de senaryo yazarları var, yönetmeni var, başrol oyuncusu var, figüranları var. Onların kimler olduğunu star Gazetesi'ndeki köşemde daha önce açıklamıştım. Burada bir ismin altını çizmek istiyorum. Hanefi Avcı'yı "Dinci 28 Şubat" sürecinde yaptığı katkılardan dolayı kutlamak istiyorum. Onun heykelini eğer Erdoğan Ankara'ya dikmezse ben dikeceğim. Başarılı olmak için gecesini gündüzüne katarak çalıştı. Hala da çalışıyor. Telefonlarımı dinleyip, Başbakan'ın önüne servis yapıyor. İzlemeleri yapıp, bilgi veriyor. Böyle canla başla çalışan bir adamın heykeli dikilmezse kimin heykeli dikilecek. Onlar beni izliyorsa bilmeliler ki ben de onları izliyorum. Kim ne halt ediyor hepsini takip ediyorum. Ankara küçük yerdir. Kim kimden hangi sorunu çözmek için ne kadar rüşvet istemiş ya da almış, yazılmasa da bilinir. Kim iş takibi yapar kim vatanı satar kaydı vardır. Beni izleyenlerin ne buldukları ortada. Ama şimdi sıra bende. Bakalım ben, beni izleyenler hakkında neler bulmuşum. Cevabı için biraz daha beklemeniz gerekecek. Şimdi heykelini dikeceğim adamın, heykeli için gerekli malzemelerini temin ediyorum. Melih Gökçek yer göstersin, heykel hazır! Ya da yeri Avcı seçsin! Heykeli dikilecek zat o zaman öğrenecek ki bürokrat devletin bürokratıdır, hükümetin değil. Bürokratın görevi bir siyasi partinin “linç” duygularına hizmet etmek değildir.

-Gazetenin şimdiki yayın politikası konusunda ne söyleyeceksiniz?

• Star kurulduğu günden bu yana öfkeli, hırçın. Televizyon da öyle. At sahibine göre kişnermiş. Sivri dilli adamım. Öfke ve sevinçlerimi saklamadan söylerim. Cem Uzan da öyle. Türkiye'de bunca rezalete şahit olup öyle olmamak mümkün mü? Şimdi bu heyecan kayboldu. Star diyet ekmeğine dönüştü. Ağzı var dili yok. Tadı da yok tuzu da yok. Editör arkadaşların hazırladığı haberlere bakıyorum, sanki başka bir ülkede yaşıyorlar. Kendi sorunlarına, Türkiye'nin gerçeklerine aykırı bir habercilik yapıyorlar. Kraldan fazla kralcı tutum içinde olanlar var. Korkarak gazetecilik yapanlar kendilerine yeni bir meslek bulsunlar. Bu meslek, onlar gibi davrananlar yüzünden bu hale geldi. Bu yüzden mesleği bırakma kararı almıştım. Can Ataklı "Biz onlar gibi olmayacağız" dediği için de devam kararı vermiştim. Ankara Büro'da bir avuç insanız. Birkaç "çürük elma" hariç çok başarılı bir sınav verdi arkadaşlarım. Üzerlerine düşen görevi yaptılar. Daha önceden yayınlarda yapılan aşırılıkları savunmuyorum. Muhalefet çizgimizi aynen sürdürelim dedim, TMSF yönetime el koyduktan sonra yaptığımız ilk toplantıda. Ama bir baktık ki, en önce İstanbul düşmüş. O yüzden Ankara'nın hazırladığı haberlerin sayfaya girmesi mümkün olmadı. Adem Gürses için de büyük şok olmuştur. Göreve geldiğinde kapısının önünde bağlılık sunmak için sıra oluşturan bazı omurgalı arkadaşlar. Adamlar nasıl hakim olacağız diye panikteler, bizimkiler "Siz canınızı sıkmayın, biz size yardımcı oluruz, yayını da AKP'ye yatırırız" diye destek veriyorlar. Böyle bir satış, basın tarihine geçer… Dünyanın en zor soruları en basit olanlarıdır. Star Medyası da o en basit olan soruların sorulabildiği yegane büyük medyaydı. Önüne geleni hırsız, hortumcu diyen Başbakan'a "Niçin dokunulmazlık zırhının arkasına sığınıp dokunulmazlık dosyalarını dönem sonuna atıyorsunuz? Önce kendiniz aklanın. Partinizin "Ak" olması için siz ve sizin gibi aklanmayan arkadaşlarınızın yargılanması lazım. Böyle olmadığı sürece siz benim için A… K… P…'lisiniz." diyebilen tek büyük medyaydı. Şimdi medyadaki son büyük kale de düştü!

-Bu süreçte bir iş teklifi aldınız mı?

• Benim teklif alıp almamam önemli değil. Neticede ben bir kişiyim. Önemli olan bu medyanın özünü koruyarak yoluna devam etmesi. Burada çalışan arkadaşlarım bir maaş uğruna o tavrı koymadılar. Onlar Cumhuriyet'e sahip çıktılar. Biz bir takımız. Arkadaşlarımı satmam. Sonuna dek yanlarındayım. Yazı yazmam için ciddi iki teklif var. İki büyük yayından. Aynı maaşımı da vermeye hazırlar. İki ay müsaade istedim. Bir kavgaya girdik. Hayatım boyunca da hiçbir kavgayı ya da işi yarım bırakıp gitmedim. Burası benim iş yerim. Buradakiler de çalışma arkadaşlarım. Girdiğim hukuk mücadelesine onlar adına giriyorum. Burada on yıldır çalışanlar var. Biz "Hayrullah Mahmud'a bunları yapıyoruz" diye, onlara gözdağı vermeye çalışanlara karşı hukuki mücadele veriyorum. Sorun çözülecek, bu medya yara alsa da yaralarını sararak yoluna devam edecek. Üzüldük, sıkıntı çektik. Ama işyerinden, patronundan nefret eden arkadaşıma rastlamadım. Semra Özal'ın bir lafı vardır, "Her şeyin belli bir firesi olur" diye. Biz de öyle oldu. Davaya ihanet edenler oldu. Ne olursa olsun şu hususun altını çizmeliyim ki, Uzan Ailesi'ne karşı yürütülen onca linç kampanyasına rağmen, çalışanları bu aileye karşı kışkırtamadılar. Onların bu hareketleri Uzan Grubu çalışanlarını kenetledi. Bu sorunlar bitecek. Kasırganın ardından sakin günler gelecek. Bu da geçer. Hiçbir şey sürekli değil.

- Mahkeme sonrası ayrılmayı düşünüyor musunuz?

• Açıkça söylüyorum. Uzanlar devam ettiği sürece sonuna dek varım. Hiçbir yere gitmiyorum. Onlar tamam derse, bizim için de yeni bir hayat başlar. Gazetecilik 22. mesleğim. Burası 19. iş yerim bu meslekte. 19'dan sonra da 20 gelir. 22'den sonra da 23… Hayat devam ediyor.

Kaynak: Medyafaresi.com
mah