Ahmet Hakan bu kez de Hayrettin Karaman'a yüklendi. Karaman'ı eski yazısıyla vurdu.
Abone olHürriyet si yazarı , iktidarın en güçlü savunucularından Hayrettin Karaman'ın eski yazısını konu etti bugün yazısına.
Hakan, Baykal'ın ve MHP'lilerin kasetleri için 2011 yılının mayıs ayında yazdığı yazdığı bir yazıda "gizlenen kusur ve günah kamuyu ilgilendiriyor ve bilinmemesi kamuya zarar veriyorsa devreye zaruret girer ve zaruri olarak tespit ve gerektiği kadar teşhir edilir." diyen Karaman'a seslendi ve şu soruları sordu:
-Verdiğiniz fetvanın bugün de arkasında mısınız?
-Verdiğiniz fetvanın bugün de arkasında değilseniz neden değilsiniz?
İşte o yazı...
İSLAMA GÖRE TELEFON DİNLEME
İSLAM’a göre...
Birinin özel telefon görüşmeleri dinlenir mi?
Dinlenen telefon görüşmeleri teşhir edilebilir mi?
AYIPTIR, GÜNAHTIR
İslam’ın bu konudaki kuralını aktarıyorum:
-İslam ahlakına göre insanların gizledikleri davranışlarını bilmek ve görmek için teşebbüste bulunmak men edilmiştir.
-Ama gizlenen kusur ve günah kamuyu ilgilendiriyor ve bilinmemesi kamuya zarar veriyorsa devreye zaruret girer ve zaruri olarak tespit ve gerektiği kadar teşhir edilir.
-Ülkemizde ve dünyada zaman zaman gizlilikler ortaya çıkarılıyor, rezaletler teşhir ediliyor.
-Bu teşhirler yukarıda açıklanan kurala uygun ise denecek bir şey yoktur.
-Uygun değilse elbette yapılan ayıptır, günahtır.
FETVAYI VEREN KİŞİ HAYRETTİN KARAMAN
Bu fetvayı ben vermiyorum.
Fetvayı veren kişi Prof. Hayrettin Karaman...
Hayrettin Karaman kimdir?
Başbakan Erdoğan’ın, verdiği fetvalara sonuna kadar güvendiği ünlü fıkıh hocasıdır. Yeni Şafak gazetesinin yazarıdır.
Hayrettin Karaman bu fetvayı ne zaman verdi?
2011 yılının Mayıs ayında.
(Yazının tamamını okumak isteyenler için: “Günah kasetleri ve teşhiri” başlıklı yazı... Yeni Şafak gazetesi... Tarih: 12.05.2011)
Karaman bu fetvayı hangi olay üzerine verdi?
Baykal’ın ve MHP’li milletvekillerinin kasetlerinin internete düşmesi üzerine.
VERDİĞİNİZ FETVANIN ARKASINDA MISINIZ?
Baykal’ın ve MHP’li milletvekillerinin bel altı kasetlerinin teşhir edilmesinin caiz olduğunu söyleyen Hayrettin Karaman’a soruyorum:
-Verdiğiniz fetvanın bugün de arkasında mısınız?
-Verdiğiniz fetvanın bugün de arkasında değilseniz neden değilsiniz?
-Verdiğiniz fetvanın arkasındaysanız aynı fetvayı neden bugün de hatırlatmıyorsunuz?
-Yoksa size göre İslam, Baykal ve MHP’liler söz konusu olduğunda farklı, Başbakan Erdoğan ve yakınları söz konusu olduğunda farklı bir ilke mi koyuyor?
-Eğer olaya böyle yaklaşıyorsanız... Bu yaptığınız “İslam karşıtı propaganda” gibi bir şey olmuyor mu?
PEKİ HAYRETTİN KARAMAN O YAZISINDA NE DEMİŞTİ?
İşte Karaman'ın 12.05.2011 tarihli yazısından bir bölüm...
"ORADA MEŞRU BİR İŞ VARDIR" DE
Bir mümini meyhanenin sokağına girerken görürsen "orada meşru bir işi vardır" de; meyhaneye girerken görürsen "orada birini arıyordur" de, masaya oturup içmeye başladığını görürsen "eyvah, kardeşim günaha girdi, onu bundan nasıl vazgeçirebilirim" diye düşünmeye başla, ıslahı için dua et ve elinden gelen başka ıslah tedbirlerine de başvur.
HALKI ONUN ZARARINDAN KORUMA VAZİFESİ AYIP ÖRTME VAZİFESİNİN ÖNÜNE GEÇER
Eğer ayıp ve günahını gizleyerek işleyen bir mümin kamu görevlisi veya kamu görevine talip biri ise bu takdirde "halkı onun zararından koruma" vazifesi, ayıbı örtme vazifesinin önüne geçer ve ilgililere durum açıklanır; yani bu durumda ayıp ve günah gizlenemez.
GÜNAHIN AÇIKLAMASI GEREKLİ KILINABİLİR
Kamu görevi dışında iki kişi arasındaki bazı ilişkiler de ayıp ve günahın açıklanmasını gerekli kılabilir. Mesela dindar bir ailenin kızına talip olan, kendini de dindar gösteren, halbuki gizli gizli günah işleyen birini düşünelim; bunu bilen kimseye sorulduğunda durumu açıklamazsa soranların güvenlerini kötüye kullanmış, onları yanlış yola sevk etmiş olur. Bu misalde günahın ve ayıbın açıklanması daha dar bir sınır içinde kalır.
GİZLENEN KUSUR KAMUYU İLGİLENDİRİYORSA
Kanunların izinsiz dinleme ve görüntüleri kaydetmeyi yasaklaması durumunda -aksine bir zaruret bulunmadıkça- bu yasağa uymak gerekir. İslam ahlakına göre de insanların gizledikleri davranışlarını bilmek ve görmek için teşebbüste bulunmak (tecessüs) menedilmiştir. Ama gizlenen kusur ve günah kamuyu ilgilendiriyor ve bilinmemesi kamuya zarar veriyorsa devreye "zaruret" girer ve zaruri olarak tespit ve gerektiği kadar teşhir edilir.
AHLAKSIZLIĞIA PRİM VERİLMEMESİ AHLAKİ ÖDEVDİR
Ülkemizde ve dünyada zaman zaman gizliliklerin ortaya çıkarıldığı, rezaletlerin haber veya görüntü olarak teşhir edildiği oluyor. Bu teşhirler, yukarıda açıklanan kurallara uygun -bu manada meşru- ise denecek bir şey yoktur; gereken yapılmıştır. Uygun değilse elbette yapılan da ayıptır, günahtır. Bu "ayıp ve günah" ifade edilirken yapılanın sükutla geçiştirilmesi de tasvib edilemez; şahıslar anılmasa bile yapılan ayıpların ve günahların mahkum edilmesi, ahlaksızlığa prim verilmemesi ayrı bir ahlaki ödevdir.
ADAM KENDİNİ NAMUSLU, İFFETLİ, DÜRÜST GÖSTERİYOR
Dikkatimiz çeken husus şudur: Adam kamu hizmetine talip, kendini namuslu, iffetli, dürüst... gösteriyor, halbuki öyle değil ve bu da birleri tarafından tespit edilip açığa konuyor. Bu durumda insanlar ikiye ayrılıyor: Bir grup yalnızca skandalı diline dolayıp bundan faydalanmaya bakarken diğer grup da yalnızca tespit ve teşhir edenleri kınamakla meşgul oluyor.
Doğrusu olaylara daha geniş bir çerçeveden bakmak, tarafsız olmak, hakkın ve erdemin gerektirdiği gibi davranmaktır.