Hayır, yazmanız isteniyor.
Üstelik de yanlış, hurafe, safsata ve çarpıtmalara rağmen…
Dünya çok tuhaf bir politik atmosfere girmiş durumda. Hayali ve güçlü düşmanlarla mücadele algısı neredeyse küresel bir politik meşruiyet kaynağına dönüşmüş durumda. Günlük ulusal politikalarda icraat yerine bu hayali düşman üzerinden retorik üretmenin maliyeti düşük, getirisi yüksek. Alıcısı da çok olunca, dünyada politik söylemleri domine etmesi normal. Üstelik düşmanı apaçık göstermenize gerek bile yok. İma etmeniz yeterli.
Son zamanlarda bu “güçlü ve gizli düşman” söyleminin politik alanın dışında da kullanıldığında şahit oluyoruz. Çiftlikbank dolandırıcısı da uluslararası tehdit aldığını iddia etmişti. Gerçi amatörlük yapıp İngiltere’yi “ifşa” etmişti ama o da yaptığı “iyi şeyleri” engellemeye çalışan bir gizli dış düşman algısı ile epeyce insanı dolandırabilmişti.
Bu retorikle müşteri bulan bir diğer örnek ise tarım ve gıda konusunda yazılar ve kitaplar yazan Soner Yalçın.
Yalçın, Sözcü Gazetesinin 15 Ekim tarihli sayısında yayınlanan yazısında “yazmamız istenmiyor” diyor. Ardından da isyan ediyor: “Bırakın yazalım, bırakın konuşalım”
İlk soru doğal olarak şu olacak:
Yazmanızı, konuşmanızı kim istemiyor Sayın Yalçın?
Ne şekilde engelliyorlar sizi?
Tehdit alıyor musunuz?
Köşenizi elinizden mi aldılar?
Kitaplarınızı mı toplattılar?
Bu soruların cevapları, söylemin yersiz olduğunu anlatmaya yetecektir ama bir adım ileri gidelim ve yazıyı içerik yönünden de masaya yatıralım.
Yalçın, Saklı Seçilmişler kitabında gıda ve tarım ile ilgili dile getirdiği ve uzunca bir süre sahiplenmediği tutarsız ve yanlış bilgiye dayalı iddiaları bu yazıda yeniden gündeme getirmiş.
Soner Yalçın’ın kitabına yaptığım eleştiri yazısı şurada duruyor.
Kitaptaki tüm yanlışları sıralamak kitabın hacmini aşacağı için sadece bir kısmını seçip yazmıştım.
Yazar, yeni yazısında bu yanlışları aynen devam ettirme eğiliminde.
Elbette Soner Yalçın bir genetik ve ıslah uzmanı değil. Bir kısım uygulamaları yanlış anlamış olabilir. Kitapta teknik hataların yapılması da hoş karşılanabilir. Ancak yazarın bu kadar malumatı hiç bir uzmana teyit ettirme ihtiyacı duymadan yazma cüreti için bir formülü olmalı. Üstelik uzmanların, kitapta ve yazılarda yazılanların önemli bir kısmının yanlış, çarpıtma ve safsata olduğunu açıktan yazmalarına rağmen.
Yalçın, bu sert eleştirileri ve uyarıları görmezden gelme lüksüne sahip.
Nasıl bir dünyada bu kadar çok yanlış ve çarpıtma yazabilen birisi yazmaya ve yayınlamaya devam edebilir?
Peki, yanlışlar önüne konulunca bile “yazmamız istenmiyor” diyerek minderden nasıl kaçabilir?
Hayali ve güçlü (dış) düşman mitinin kullanışlı olduğu bir dünya ve dönem herkese bu imkânı veriyor…
Peki, gerçekte “yazması istenmiyor” mu?
Hayır efendim!
Yazması isteniyor ve tüm yanlışlara ve safsatalara rağmen yazıyor.
Biz ne diyoruz?
Yazılmalı ve konuşulmalı…
Ancak bir şartla: doğru yazılmalı. Yazarların boylarını aşan konularda uzmanlara itibar etmeyi öğrenmesi gerekiyor.
Konu tarımsal biyoteknoloji olunca, vatanseverlik yetmiyor. Konuda derinlemesine bilgi sahibi de olunmalı. İddiaları dile getirirken doğru kaynaklardan teyit etmeyi de öğrenmeli.
Ayrıca herkes eşit derecede vatansever. Yazılan hurafe ve safsataları eleştiren insanların fazladan bir de uzmanlığı var. Yılların emeği ve bilgisi ile yazılanların yanlış, hurafe, önyargı ve çarpıtma olduğunu söylüyoruz.
Soner Yalçın ve diğerleri her seferinde sapla samanı bir birine karıştırıyor. Uyarı ve eleştiri alınca da düzelmek ve düzeltmek yerine “tehdit alıyoruz” deyip sıyrılıyorlar.
Uzmanlar yanlışlarınızı eleştiriyor, yazma hakkınız ve imkânınızı sonuna kadar savunarak. Siz de entelektüel görevinizi yerine getirin ve en azından teyit ederek yazmayı deneyin…