Almanya'dan gazeteci Cem Sey, istifanin oncesi ve sonrasinda askerler ve subaylarla Guttenberg ve neden oldugu skandal hakkinda konusma firsati buldu.
Abone olAlmanya'nın Bavyera eyaletindeki Hammelburg'u Alman ordusu eğitim amaçlı kullanıyor.
Sadece dağ komandoları yetiştirilmiyor.
Çağdaş savaşların sık sık kurbanı olan uluslararası gözlemciler ve gazeteciler için de, kriz bölgelerinde nasıl hareket etmeleri gerektiğini açıklayan seminerler veriliyor.
Ondört Alman meslektaşımla birlikte bunlardan birine katılıyorum.
Bazı teorik bilgilerden sonra subay kulübündeki akşam yemeğinde seminerimizin yöneticisi, sempatik Yarbay Dewenter, fiktif bir ülkedeki siyasi durumu açıklayan yazılı bir rapor dağıtıyor.
Bundan sonra bir hafta, teorik olarak, yeni iç savaş yaşayan ve ortadan ikiye bölünen Rönland'dayız.
Ertesi gün Başçavuş Isenberg'in eşliğinde mayınlar, bubi tuzakları ve araba bombaları arasında, mesele birbirini öldürmeye gelince insanların ne kadar yaratıcı olduklarına şaşarken, kendimizi birden ateş altında buluyoruz.
12 Eylül öncesinde yetişmenin getirdiği doğal avantajla kendini önce yere, ardından da bir duvarın ardına ilk atan ben oluyorum.
Düzmece ülke Rönland
Ateş duruluyor ama bu kez de mayınlı arazideyiz.
Beş dakika sonra, bir diğer başçavuş, teorik olarak hepimizin öldüğünü açıklıyor.
Bitkin şekilde kışlaya döndüğümüzde Yarbay Dewenter, "bakan ne oldu acaba? Siz gazetecisiniz, haberiniz var mı?" diye soruyor.
Şaşkınlıkla birbirimize bakıyoruz.
Ömrü bakanları korumakla geçmiş yakın dövüş uzmanı Yarbay Dewenter'in, doktora çalışmasında başkalarından düşünce çaldığı ortaya çıktığı için köşeye sıkışan Almanya Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg'i kastettiğini anlayınca hep bir ağızdan, "yoğun ateş altındaydık, haberlerle ilgilenemedik" diyoruz gülerek.
Dewenter gülümsüyor ama belli ki aklı hâlâ skandallarla köşeye sıkışan Guttenberg'de.
"200 bilim adamı protesto mektubu yazmış" diyor, bizden ayrılırken.
İkinci gün yine kafamızda miğfer, bu defa korumalı bir yerde etrafımızda patlayan bombaları, arazinin çeşitli yerlerinden açılan makineli tüfek atışlarını izliyor ve saldırının hangi yönden geldiğini anlamayı öğreniyoruz.
İki ağır makineli tüfek salvosu arasında Yarbay Dewenter, "bakan istifa etmiş" deyiveriyor.
Gazetecilik damarımız kabarıyor.
Herkes cep telefonuna sarılıyor, detayları öğrenmeye çalışıyor.
O akşam Dewenter'e bakanın istifası hakkında ne düşündüğünü soruyoruz.
Bakanın istifası ve ordu
"Orduya, askere gelmiş geçmiş en yakın politikacıydı" diyor, "benim gibi doktora yapan subaylar olaya biraz farklı bakıyor belki ama askerlerin çoğu çok üzülecektir gitmesine."
Ertesi gün Kuzey Rönland Kurtuluş Cephesi bizi kaçırıyor.
Saatlerce gözümüz bağlı, ellerimiz ensemizde kenetli, dizlerimizin üstünde bekletildikten sonra sert mizaçlı ve Rus aksanıyla konuşan bir adamın zorlamasıyla, Rönland'da yaşanan bütün trajedinin sorumlusunun Batı dünyası olduğunu ve bizim de bunda büyük payımız olduğunu bir video kameraya neredeyse sevinçle itiraf ediyoruz.
"En doğrusunu yaptınız" diyor Başçavuş Isenberg.
Bu kez, daha çok bir Karadenizliyi andıran Isenberg'in ağzını arıyoruz Guttenberg konusunda.
"Gitmesi büyük kayıp oldu bizim için" diyor, "isteklerimizi anlayan, bizim bürokrasiden, siyasi manevralardan hoşlanmadığımızı bilen, açık sözlülüğü sevdiğimizi kavrayan başka bir politikacı tanımıyorum ben."
Ardından da ekliyor:
"Üniversitede sahtekârlık yapmışsa bize ne bundan? Akademisyenlerin hepsi sahtekârlık yapıyor zaten."
Bir haftanın sonunda, 15 gazeteci, kriz bölgesinde tek doğru olanın çatışmaların ortasına düşmemek olduğunu ve bunu başaramazsak fazla bir şansımızın olmadığını öğrenmiş şekilde Hammelburg Kışlası'nı terk ederken, Yarbay Dewenter bize göz kırpıyor:
"Nasıl? Askerleri anlamak zor değil mi?"
Hak veriyorum Dewenter'e, sahtekârlığı önemsiz bulan insanları anlamak gerçekten zor.
Yine de, Hammelburg'dan askerleri biraz daha iyi tanımış olduğum duygusuyla ayrılıyorum.