DTK Eş Başkanı Dicle, "İmralı görüşmelerinde devletle yerel demokraside anlaşılmıştı" diyerek "Dolmabahçe mutabakatı"ndan önce yapılan İmralı görüşmelerinde "devletle yerel demokrasi konusunda anlaştıklarını" iddia etti.
Abone olDemokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Hatip Dicle, 28 Şubat 2015'te Yalçın Akdoğan önderliğindeki hükümet yetkilileri ve HDP İmralı Heyeti'nin bir araya geldiği ortak basın toplantısında açıklanan "Dolmabahçe mutabakatı"na ilişkin ses getirecek bir açıklamada bulundu.
Dicle, Özgür Gündem'den İsmail Eskin'e yaptığı açıklamada, "Dolmabahçe mutabakatı"ndan önce yapılan İmralı görüşmelerinde "devletle yerel demokrasi konusunda anlaştıklarını" iddia etti.
"ÖCALAN, KAVRAMININ ÇOK UÇ GELECEĞİ KAYGILARINDAN DOLAYI ADINI YEREL DEMOKRASİ KOYDU"
"Dicle, "Abdullah Öcalan'ın görüşmelerde devlet heyetinin 'demokratik özerklik' kavramının çok uç gelebileceği yönündeki kaygılarından dolayı bunun adını 'Yerel Demokrasi' olarak koyduğunu" söyledi. Dicle, yerel demokrasiyi "Özü kendi kendini yönetme demektir" sözleriyle tarif ettikten sonra "Devlet de bunu kabul etti. Dolmabahçe mutabakatında, İmralı heyetinden üç arkadaşımız ile devletin üç temsilcisi vardı. Başbakan’ın talimatı ve Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde oldu" ifadelerini kullandı.
"ERDOĞAN, İMRALI'DA YAPILAN GÖRÜŞMELERDEN DE HABERDARDI"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İmralı'da yapılan görüşmelerden de haberdar olduğunu ileri süren Dicle, Öcalan'la görüşen devlet heyetinin kendilerine “Biz bakanlara görüşmeleri özet olarak anlatırız. Ama Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın satır satır, kelime kelime önüne koyarız” dediğini aktardı.
DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, konuşmasının devamında "Tahkim edilmiş bir ateşkes ve Dolmabahçe mutabakatı ile müzakere devam edilmeli" dedi.
İşte o haberden çarpıcı satırlar:
(...) Bir toplum kendisini yönetmeye çalışıyorsa, ondan korkması değil, bilakis onu desteklemesi gerekiyor. En katı olan Fransa idi. Fransa bile 1982’den itibaren idari özerkliğe geçti. Bölgesel sistemler oluşturdu. Her bölgenin meclisleri var. Aynı bizim Türkiye’de 1921 Anayasası’nda olduğu gibi. Türkiye’nin 1921 Anayasa’sı tamamen bu gün güncelleşirse, hem Kürt sorunun çözer hem de toplumu demokratikleştirir. Peki neydi 1921 Anayasası? ‘Dışişleri, Maliye, Genel yargı ve Diplomasi’ dışında bütün görevleri yerele devrediyordu. Sorun bu şekilde çözülüyordu. Önderlik de bunun için diyor ki; “Bakın çözüm yöntemi tarihimizde var. Uzaklara gitmeye veya başka ülkelerin reçetelerini kullanmaya da gerek yok.”
BU GELİŞMELERİ HANGİ FAKTÖRLER BİTİRDİ?
Cumhurbaşkanı Nisan ayında “Kürt sorunu yoktur. Masa yoktur. Mutabakat yoktur” açıklamalarıydı. Devlet heyeti şunu çok açık bir şekilde söylerdi: “Burada konuşulan her şey aynı gün Başbakanı ve Cumhurbaşkanı’nın önündedir.” Hani Cumhurbaşkanı diyordu ya: “Haberim yoktu”... Bunların hepsi gerçek dışı, yalan söylemlerdir. Bizzat devlet heyetinden katılan insanların söylemiydi. Derlerdi ki: “Biz bakanlara görüşmeleri özet olarak anlatırız. Ama Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın satır satır, kelime kelime önüne koyarız.”
KÜRT GENÇLERİ ANLAMAK...
Bir siyasetçi arkadaşımızın sözü vardı: “Biz diyalog kurulacak son nesiliz.” Gerçekten de bu böyledir. Bunu hiçbir zaman göz ardı etmemek lazım. PKK yöneticileri açısından da bu böyledir. PKK’nin üst düzey yöneticileri ve Önderlik dahil, gerçekten çok samimi olarak Türkiye’nin geleceğini düşünen, halkların eşitliğini esas alan ve gerçekten Türkiye’nin dünyada bir demokrasi cazibesi ile anılmasını isteyen insanlardır. Bunların yarın hastalıktan da ölebileceğini düşünün. Bu insanlar Sakarya’yı ve Ankara’yı kendi yurdu olarak görüyor. Şerafettin Elçi yeni nesil için “Fırtına nesil” derdi. Fırtına çocukları bunlar, savaşın içinde büyümüşler. Dolayısıyla bu nesil ile diyalog kurmak kolay olmayacaktır.
"DOLMABAHÇE MUTABAKATINDAN GERİ DÖNÜŞ..."
Asla çünkü en asgari çözüm bulma yöntemiydi bu. Bu okunduğunda Türkiye’de bir isyan mı çıktı? Herkes bilakis memnun oldu. Kadının özgür olması bir madde ise ekoloji konusu bir madde ise Türkiye halkları bundan niye rahatsız olsun. Aleviler ile ilgili bir konu olduğunda Önderlik diyordu ki: “Alevilerde burda olacak. Onlarda gelecek taleplerini söyleyecek ve biz hep birlikte toplumsal bir barışa imza atacağız.”
ÇÖZÜM SÜRECİNDE SON DURUM
Devlet eğer çözümü istiyorsa, çözüm o kadar kolaylaşmıştır ki, birincisi “Önderlik” diye bir kurum var. Sözü halk tarafından, hareket tarafından dikkate alınıyor. Her yerde böyle olmaz. Örneğin Filistin’de FKÖ ve kanatları ile, Hamas ve kanatları ve İslami Cihat diye örgütler doğmuş. İsrail bu gün karar verse dahi karşısında öyle homojen bir muhatap bulamıyor. Ama Türkiye’de Kürt sorunu açısından düşündüğümüz zaman o kadar kolay ki. Muhatabınız karşınızda ne kadar bölünmüşse o kadar zor olur. Aslında akıllı devlet muhataplarını asla bölmek istemez. Onların birlik olmasını ister ki, çözümü de tek muhatap ile yapsın.
ÖCALAN NELER HİSSEDİYOR?
Bence Önderlik çok büyük bir üzüntü içindedir. Bu savaş başladığı zaman “Böyle olmamalıydı. Bu noktaya gelinmemeliydi” dediğini biliyoruz. Önderlik barış için uğraştığından kendi emeklerinin de zayi olmasından, kayıplardan çok büyük bir hüzün içindedir. Bundan eminim. Yol yakınken, Türkiye bir Irak veya Suriye olmadan (Gidişat bunu gösteriyor) geri adım atılmalı. Önderliğe yönelik tecritte son verilmeli, barışı sağlaması için koşullar oluşturulmalı. Tahkim edilmiş bir ateşkes ve Dolmabahçe mutabakatı ile müzakere devam edilmeli. Yani kaldığımız yerden “Eyvah kötü bir rüya gördük” deyip dönme zamanıdır. Kürt Özgürlük Hareketi buna hazır. Barışın güçlü bir savunucu zemini var. Ama savaşın yok.
YEREL DEMOKRASİ KAVRAMININ ÖZÜ
Önderlik görüşmelerde devlet heyetinin “Demokratik özerklik” kavramının çok uç gelebileceği yönündeki kaygılarından dolayı bunun adını Yerel Demokrasi olarak koyuyor. Özü de budur; kendi kendini yönetme demektir. Bunun adı Yerel Demokrasi olarak konuldu ve devlet de bunu kabul etti. Dolmabahçe mutabakatında, İmralı heyetinden üç arkadaşımız ile devletin üç temsilcisi vardı. Başbakan’ın talimatı ve Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde oldu.